Olaylar Ve Görüşler

Laiklik ve anayasa değişikliği - Tunay ŞENDAL

10 Nisan 2022 Pazar

Fransızca “Laïcité” kelimesinden gelen laiklik veya laisizm; dinin ya da dinsizliğin, devlet yönetiminde referans alınmadığı ve devletin din ya da dinsizlik karşısında taraf olmamasını savunan bir ilkeyi kapsamaktadır. Siyasi manadaki tartışmalar çerçevesinde laiklik, esasında liberalizm temelli bir ilke olup siyasi erkin, dini güçten sıyrılmasını ifade etmektedir. Teokratik devlet yapısından demokratik düzene geçişte din otoritesi, devlet mekanizmasıyla sınırlandırılmış ve laiklik anlayışı, demokrasinin olmazsa olmazlarından biri haline gelmiştir. 

Dolayısıyla laiklik kavramı, insan hakları ve modernleşme olgularıyla simbiyotik bir ilişki içerisindedir. Devlete göre kişilerin bir dine mensup olup olmaması, şahsi bir meseleyi teşkil etmektedir. Devlet, kişilerin yalnızca maddi yönüyle ilgilenirken hiçbir dine iştirak etmeyip tüm dinlere eşit bir mesafede durarak kişilerin her türlü inanç özgürlüğünü de garanti altına almaktadır.

Türkiye’deki laisizasyon süreci Cumhuriyetin ulus devlet kimliği şeklindeki inşasıyla “Laïcité” modeli ile birlikte bina edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti, ulus devlet modelinde ulusal egemenliği devlet şekli, akıl ve bilimi ise kendisine rehber edinen bir momentle kurulurken laiklik ilkesini de buna paralel kademeli bir rotayla geliştirmiştir. 

YASAL BİR ZEMİN

Cumhuriyetin ilanının ardından halifelik makamının lağvedilmesi sonrasında laiklik prensibinin hukuki düzleme oturtulması, bundan 94 yıl önce hayat bulan anayasal bir devrimle gerçekleştirilmiştir. İsmet Paşa ve 120 milletvekili tarafından sunulan 1924 Anayasası’nın 2. maddesine dair “Türkiye Devleti’nin dini İslamdır” ibaresinin anayasadan ve 16. maddedeki milletvekillerinin ve 38. maddedeki cumhurbaşkanının yemin metnindeki “Vallahi” kelimesinin kaldırılmasını öngören kanun değişiklikleri tekliflerinin, 9 Nisan 1928 tarihinde TBMM tarafından kabul edilmesiyle birlikte laiklik ilkesi kendisine yasal bir zemin bulmuştur. 

EN TEMEL DAYANAK

Ayrıca yapılan düzenlemeyle din işlerinin TBMM tarafından tertip edilmesini öngören 26. madde de anayasadan çıkarılmış ve 264 milletvekilinin oybirliği ile kabul edilen bu değişiklikler, 1220 sayılı yasayla 10 Nisan 1928 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Hukuk ve demokrasinin vazgeçilmez temel dinamiklerinden biri olan laiklik ilkesinin anayasal düzlemdeki varlığı, Türkiye’deki farklı dinlere mensup olan vatandaşların dil, ırk, renk, cinsiyet ve benzer nedenlerle olduğu şekliyle dini inançlar noktasında da ayrım gözetilmeksizin yasalar önünde eşit olmasını sağlamıştır. Laiklik ilkesi, her ne kadar ülkemizde farklı ve art niyet mayalı yaklaşımlarla değerlendirilmek istense de esasında ülkede yaşayan her yurttaşın bireysel özgürlüklerinin en temel dayanağını oluşturmaktadır. Keza bu durumu Mustafa Kemal Atatürk, “Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz” sözleriyle de özetlemiştir. 

AKILCI YAKLAŞIM

Üstelik bazı görüş sahipleri, laiklik ilkesinin Türk hukuk çerçevesinde bir tanımının olmadığını iddia etse de anayasanın 24. maddesi, laiklik ilkesini akılcı yaklaşımın tahliline göre belirgin bir tanımla açıklamıştır: Madde 24: “Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”

TUNAY ŞENDAL



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları