Olaylar Ve Görüşler

İnsan, gerçekler ve beklentiler - Coşkun Tecimer

03 Ağustos 2024 Cumartesi

Geçenlerde bende en çok öfke uyandıran, duygu durum değişikliği yapan nedenleri düşündüm. Davranışlardaki içtensizlik, gerçeklerin üstünü örtme çabası, dürüst olmama, tutarsızlık ve yalanı en üst sıralara koydum. Tüm bunlar birbiriyle yakın ilişkili, birbirinden tam olarak da ayrılamayacak insan özellikleri. Sonra, bütün bunlar insan türünün özellikleri ise hepimiz az ya da çok nasibimizi almışızdır diye düşündüm; o zaman öfkem biraz azaldı, rahatladım.  

Gerçek böyle bile olsa hemen herkes insanlarla ilişkilerinde içtenlik ister. Çünkü içtenlik insana güven verir, mutlu eder, güzel duygular uyandırır. Ama içten olabilmek gerçekleştirilmesi o denli kolay bir iş değildir, her zaman yaşanması da olanaklı olmaz. Bir kere tüm ilişkilerin böyle bir duygu temelinde gerçekleşmesini bekleyemeyiz. Örneğin işyerindeki resmi, bürokratik ilişkilerde içtenlik çok da gerekli değildir; dürüst olmak yeterlidir. İçtenliği en çok aradığımız durumlar ikili insan ilişkileri gibi görünür bana. Evlilik, arkadaşlıklar bunun en tipik örnekleri arasında sayılabilir. İlişkilerde içten olabilmek için insanın önce kendisine karşı dürüst olması gerekir. İçten olabilmeyle gerçeklerden yana olma arasında paralellik olduğunu düşünürüm. Tutarlılık her zaman olmasa da dürüstlük, içtenlik, gerçeklerden yana olmayla at başı gider.

İÇTENLİK VE DÜRÜSTLÜK

Hep gerçekçi olmak o denli kolay değildir. Hepimizin zayıflıkları, eksiklikleri, başarısızlıkları vardır. Sevdiklerimizde de fark edebiliriz bunları ve bu durum mutsuz eder bizi. O zaman bunları unutmaya, düşünmemeye eğilimli olur, bilinçli yaşamımızdan çıkarırız. Bu durum bir dereceye kadar kabul edilebilir insani özelliklerimizdir. Hani bir söz vardır: Her zaman doğruyu söylemen gerekmez ama her söylediğin doğru olsun.

Ingeborg Bachmann, “Bir Wildermuth” isimli öyküsünde gerçeği bulma azminde olan, yaşamı bu amaç etrafında şekillenmiş bir yargıcı anlatır. Babasını öldürdüğünü kabul eden bir oğulun yargılanmasında, çocuğun babayı öldürdüğü bilinmesine rağmen öldürmenin altında yatan nedenlere tam ulaşamadığından gerçeğin ortaya çıkarılamadığını düşünen yargıç bunalıma girer. 

Hayali bir dünya kuralım. Hepimiz her zaman içten ve dürüst olsaydık psikolojideki savunma mekanizmalarına belki de gerek kalmazdı. Rasyonalizasyon mekanizmalarına gereksinim duymazdık çünkü. Jung’un sözünü ettiği toplumsal bilinçaltı bugünkü gibi biçimlenmez, en azından tıka basa dolu olmazdı.

GÖRÜNENİN ARDINA BAKMAK

Görünenin farklı yönleri olduğu için her zaman gerçeğe ulaşılamayacağını, bu nedenle de içtenliğin olmayabileceğini felsefi açıdan tartışabilsek de asgari ortaklıkta buluşacağımız içtenlik, dürüstlük, gerçeklerden yana olma, tutarlılık gibi insani ruhsal özelliklerimiz var ve insan gibi bunları isteyip karşıdan görmediğinde öfkelenebilir. Yaşamın diğer alanlarında da var bu.

Edebiyatı alalım örneğin. Edebi yapıtın içten olması gerekir. Zaten edebiyat da biraz bu demek değil midir? Yaşamla bir derdi olmayan -ki bunun varoluşsal, toplumsal, ruhsal birçok nedeni olabilir- bir insanın söylediklerinin bizi içine alması ne kadar beklenebilir ki? İçten ve dürüst olmayan yazı hemen kendini belli eder. Geçici başarılar kazansa bile uzun sürede kendini kabul ettiremez. Yazar kendi yaşamında, ilişkilerinde içten olmayabilir ama yapıtında tüm kalbiyle içten olmak durumundadır. Belki de yaşamındaki çelişkileri, zayıflıkları en iyi hisseden insanlardan biri olduğu için yapıtı da tam da bu nedenle şaheser olmuş olabilir.

Politikaya gelince durum içler acısıdır. İçtenlik, dürüstlük, gerçekçilik, tutarlılık en alt sıralardadır ve buradaki ilişkilerde bilinçaltının derinliklerine dalmanıza, felsefi tartışmalara hiç gerek yoktur, çünkü her şey apaçık, herkesin gözü önünde oynanmaktadır. 

Tüm dünyada politika dürüstlükten uzak ve tutarsızlığın en çok görüldüğü alanlardan biri olmakla birlikte bizde çığırından çıkmış durumda. Bugün söylediğini yarın inkâr etmek, açıkça yalan söylemek sıradan olgular halini almıştır. İşin en acıklı yanı ise partilerin takipçilerinin, lider böyle de söylese, ertesi gün tersini de savunsa her iki durumda alkışlamaya devam etmesidir. Duyarlı seçmenin buna dayanabilmesi olanaklı değildir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları