Olaylar Ve Görüşler

Anayasaya ve bilimselliğe aykırı müfredat - Prof. Dr. Erendiz Atasü

07 Mayıs 2024 Salı

Aslında her şey apaçık! Yurttaş çoğunluğunun güvenini yitiren siyasal otorite, bir yandan göstermelik yumuşama hamleleriyle muhalefeti atalete sevk etmeyi tasarlarken, öte yandan dağılan kitlesini İslam dininin en tutucu yorumunu vurgulayarak kendi altında bütünlemeyi hedefliyor. Alelacele karşımıza dikilen “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” de bu hamlenin bir parçası.

SÖZCÜKLERİN ÖNEMİ

Önce şu “maarif” sözcüğü; niçin herkesin anlayacağı, yıllardır kullanılagelmiş “eğitim”, değil de “irfan” sözcüğünü bilmeyene bir anlam taşımayan “maarif”? Biz insanlar genellikle sözcüklerle düşünürüz; sözcükler adeta beynimizin kavram haritasını dokurlar. Düşünce, sözcükten sözcüğe yol bularak beynimizde oluşmasını sürdürür. Atatürk boşuna mı Türkçeyi Osmanlıca söylemin sultasından kurtarmayı hedeflemiştir! Sözcükleri birbiriyle etkileşime sokamayan beyinler kavrama yeteneğinden ve yaratıcılıktan yoksun kalır; sadece ezberler.

Sağ siyasal yelpazenin, Osmanlıca söylemin hiçbir zaman halk kitlelerine mal olmadığının farkındaki gerçekçi kadroları, 12 Eylül zihniyetinin Osmanlıca merakına rağmen, kitlelere yalın bir Türkçe ile seslenmeyi sürdürerek taraftar kazandılar. Ancak günümüzde siyasal İslamcıların oyunu değiştirdiği gözlemleniyor; kitleyi ikna diye bir hedefleri yok! Çocukluktan itibaren beyinleri işlemeyen kuşaklar yetiştirmek gibi bir hedefleri var.

Anılan “maarif modeli”nin, ruhu da lafzı da TC Anayasası’nın değiştirilemez hükümlerinden laiklik ile çelişmekte. Eğitimi, Osmanlı döneminde dahi görülmeyen tutucu ve dayatmacı bir dinci kılıfa sokmakta. Bin kere söylendi, laiklik dinsizliği vaz etmek değildir; devletin topluma ve bireyin özel yaşamına dinsel pratikler dayatmamasıdır. Bireyin iç dünyasına müdahale etmemesidir. Ayrıca bu ülkenin İslamın daha hoşgörülü yorumlarına inanan geniş kitleleri olduğu gibi, başka dinlere mensup, ya da agnostik ve/veya ateist yurttaşları da vardır. Devlet tüm yurttaşlarındır! Hatırlamakta yarar var ki bugüne değin laik toplum düzeninden yana hiçbir yurttaş bir diğerini dindar olduğu için hırpalamamış ama maalesef kara cahil bağnazlık hepimizin hafızasında olan katliamlar yapmıştır.

BİLİMSEL DÜŞÜNCE

 Anılan modelde bir ifade vardır ki hazırlayıcıların bilimsellikten ne kadar uzak olduklarını apaçık ortaya sermektedir: “Değişmez bilgi”! Bilimsel düşüncede böyle bir kavram yoktur; bu kavram dinsel dogmanın tarifidir. Doğa kanunları değişmez mi? Koşullar sabit kaldıkça, evet. Peki koşullar sabit midir? Su 100 derecede kaynar; sadece deniz kıyısında. Başka yerlerde derecede küçük farklar olur. Böyle farklar, insan soyunun gündelik hayatında -eğer o hayat düzenli akıyorsaönemsenmeyebilir; ancak kâinat insan soyundan ibaret değildir ve dünyamızın doğası günden güne değişmektedir!

Sıradan zihinlerimize ürpertici gelen bir “en küçükler” (mikro canlılar, örneğin virüsler) ve “en büyükler” yani gök cisimleri ortamlarının kesiştiği ara yüzde, ikisini de beş duyumuzla kavrayamadan var olmaktayız, biz insanlar. Beş duyumuzun dışındaki bu ortamlarda olacak en ufak değişimler büyük ve yaygın sonuçlar vermektedir; örneğin dünyanın yörüngesinde ve eksenin eğimindeki en ufak değişiklik iklimde büyük değişikliklere yol açmaktadır. İnsan kısmı aya gitti, yanında küçük bir şişe su götürseydi, 100 derece kaynayacağı kesin miydi?

Ayrıca, gerek insan gerek diğer canlıların sağlığıyla ilgili meslek erbabı, meslek hayatları boyunca tıbbi bilginin ne kadar sık ve bazen büyük ölçüde değiştiğinin farkındadır.

Bu “maarif modeli”, somut hayatla baş edemeyen, sorunları kavrayamayan, dolayısıyla çözüm üretemeyen, bilge Türkçemizin “Ensesine vur, lokmasını al” diye betimlediği insan tipi yaratmak için bire birdir. Bu ise bir “beka” sorunudur. 






Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları