Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Vay halimize!
Cumhurbaşkanı ve iktidar partisi artık tüm ipleri koparmış vaziyette, bu seçimi “millet ve düşmanları”nın, “milletin tek ve yegâne temsilcisi” olduğunu iddia eden iktidar ile mücadelesi olarak görüyor ve gösteriyor. Bu durumda bu ülkede demokrasi sadece sakatlanmış değil, demokratik mücadele yapılamaz hale gelmiş demektir. Bir partiye muhalefet edenleri düşman ilan etmek, partiyi devlet, millet, milletin bekası ile özdeşleştirmek, “parti- devlet”lerde olacak bir iştir. “Parti-devlet”in ne demek olduğunu ise izah etmeye gerek yok. Halihazırda Türkiye’de durum budur.
Yoksa, normal şartlar altında, bir iktidara karşı mücadele etmek gayri meşru ilan edilebilir mi? Muhalefet çevreleri iktidara karşı mücadele etmeyeceklerse veya muhalefet ettikleri ölçüde “millet düşmanı” ilan edilecekse, muhalefet ne için var veya olmasının ne anlamı var, kapatın partilerini olsun bitsin. Ha muhalefeti yasaklamışsınız, ha millet düşmanı, gayri meşru ilan etmişsiniz, ne farkı var? Artık, bırakın demokrasinin alanının giderek daha fazla daralmasını, artık demokrasi dediğimiz düzenin “asgari zemin”i sorgulanır hale geldi, muhalefetin varlığını hedef almak böylesi bir iştir.
Bunu anlamak için, profesör, akademisyen, düşünür, rüyasında Hegel ve Gazali ile tartışmaya dalmak gerekmiyor, sıradan biri olmak yeterli. Hal böyle iken, Cumhurbaşkanı bir yandan, “büyük düşünür” Başbakan diğer yandan, her gün meydanlarda muhalefeti gayri meşru bir zemine taşımaya çalışıyor, terör ile, çete kurmakla, millete düşmanlıkla suçluyor.
Tüm muhalif çevrelerin, iktidarı sorgulamak, iktidardan düşürmek konusunda “ortak” paydasının olması, çete kurdukları üçgen, altıgen olmaları demek değildir, bu normal bir demokratik düzende, son derece tabi bir durumdur, tabi olmayan bunun sorgulanması, yetmedi suçlanmasıdır. Her toplumda, muhalefet çevreleri birbiri ile anlaşmaz ama hepsinin hedefi iktidarı eleştirmek, zayıflatmaktır, bu hiç de olağanüstü bir durum değildir.
Neresi gayri meşru
Tam da bu nedenle, sadece iktidar partisini zayıflatmak için HDP’ye oy vermeye karar verenler de olabilir, bu insanlar sadece ve sadece demokratik bir seçim yapıyor, tıpkı eski vesayet sistemini zayıflatmak adına farklı görüşten çevrelerin, zamanında AK Partisi’ne çeşitli düzeylerde destek vermeleri gibi. Öyle değil mi? Hatırlarsanız, o zaman da bu ittifakı da, demokrasi mücadelesinin doğal bir sonucu olarak değil, “şer ittifakı” olarak görenler vardı, oysa demokrasi mücadelesi böyle bir şeydir. Şu an itibarıyla, demokrasi önündeki en büyük engelin iktidar partisi, onun siyasetleri ve zihniyeti olduğunu düşünen pek çok insan var, bunun neresi garip, neresi gayri meşru?
Hal böyle iken, 27 Mayıs’ın yıldönümünü, mevcut iktidarın ipe götürmeye çalıştığı iddiası için vesile yapmak neyin nesi? Kefen, şehadet edebiyatının, insanları muhalefet çevrelerine karşı mobilize etmek gayreti dışında, demokratik bir seçim ortamında ne anlamı olabilir? Herkes kefenini giyip, ortaya mı dökülsün? Neden böylesi bir atmosfer hazırlanır? Geçin demokrasiyi, böylesi bir ortam, bir toplum için tehlikeli bir istikamet çizmektir, demokratlık bir yana aklı başında bir siyaset çevresi böyle bir gidişi körükler mi?
İktidar amigoları
Cumhurbaşkanı ve Başbakan etrafında kümelenmiş bir kısım zevatın körükçübaşılığı yapması, böylesi dönemler için anlaşılır bir şey. Savruluş içindeki toplumlarda, kendi çıkarını her şeyin önünde gördüğü için mevcut iktidarlara amigoluk yapan, normal koşullarda rekabet edemeyeceği şahısları, fikirleri baskı ortamlarından istifade sindirmeye hevesli, başka koşullarda “adam yerine” konulamayacakların, böylesi çekişme ortamlarında sahne alma hevesinde olmalarında anlaşılmayacak bir şey yok. Anlaşılması zor olan, iktidar siyasetçilerinin bırakın demokrasiyi, asgari sorumluluk duygusundan bunca uzaklaşmış olması.
O kadar ki, demokratik zeminde siyaset yapmakta ısrar eden Kürt siyasetini, çatışmaya, gayri meşru zemine kaymaya itmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Yetmiyor, “dinsiz”, “İsrail yanlısı” ithamı altında bırakmaktan çekinmiyorlar. O kadar ki, merkez siyaset çizgisindeki ana muhalefet partisini marjinal bir tanım içine hapsetmeye, tüm muhalefeti “vatan haini” konumuna düşürmeye çalışıyorlar.
Onlardan başka herkesi, millet-din-vatan düşmanı ilan etmekte, yani nefret objesi olarak tanımlamakta tereddüt etmiyorlar. Bırakın demokratlığı, insanda biraz vicdan, biraz hakkaniyet, biraz utanma hissi varsa bu noktaya gelmeden durur, düşünür. Bir de şunu düşünür, “bunca farklı türden insan neden bizden korkar, hazzetmez, bunların hepsi “yeminli düşman”, hain, huysuz uğursuz olabilir mi? Sadece biz ve her konuda haklı olabilir miyiz? Bu soruları kendine sormayan bir siyaset anlayışı sadece demokrasiden uzaklaşmış olmaz, sağduyudan, ruh sağlığından, vicdan ölçüsünden, hakkaniyet duygusundan uzağa düşmüş demektir. O halde, vay halimize!
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- Ünlü ton balığı markalarında 'yasaklı' madde!
- Teğmenler hakkında yeni gelişme!
- CHP'den Tekin hakkında suç duyurusu!
- Grip nedeniyle hastaneye gitti, hayatının şokunu yaşadı
- Hangi suçlara tutuklama geleceği belli oldu
- MHP'den 5'inci paylaşım da aynı saatte geldi!
- Erdoğan'ın Özer'e mektubu, davetler...
- Süleyman Soylu 'tarafını' seçti
- 'Atatürk’e bağlılık ne zamandan beri suç sayılıyor?'
- Seyircisiz konserlere ne kadar harcandı?