Mustafa Balbay
Mustafa Balbay mustafabalbay35@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Süt yoksa manda yoğurdu yesinler…

30 Mart 2022 Çarşamba

Hayatta kalmak için gerekli olan her şeyin zam üstüne zam gördüğü bir ortamda Erdoğan’ın sağlıklı yaşam tarifi tuz biber oldu. 

Aslında Erdoğan’ın önerdikleri, çok değil 3-5 yıl öncesine kadar yadırganmayacak şeylerdi. Ancak ekmeğin, patatesin 10 liraya yürüdüğü, otun demetinin iki haneli fiyatlarla satıldığı bir ortamda Saray’ın ne kadar halkın içinde olduğu ortaya çıktı. 

Artık her şeye maydanoz olmak kolay değil, demeti 7- 8 lira...

Artık şöyle kabarmışından iki kıvırcık marul almak kolay değil, tanesi 15 lira... Üç kişi bir kıvırcık alıp kıyma makinesinden geçirerek paylaşırsa şaşırmamak gerekir. 

Eskiden market-pazar bütçesinde ayrıntı gibi görünen yeşillikler demetle değil, yaprakla alınacak hale gelmiş.

Böyle bir ortamda Erdoğan’ın normal öğünlerini değil, sadece yatarken atıştırmalıklarını, yani manda yoğurdu, kestane balı, Medine hurması ve yulafı sofraya koymak için harcanması gereken para, hesaplamalara göre 400’le 700 lira arasında değişiyor.

***

Erdoğan’ın Tokat’ta, Türkiye gündemine tokat gibi inen sözleri bize ilk, 18. yüzyılın son çeyreğindeki Fransa ile 20. yüzyıl ortasındaki Arjantin’i anımsattı. 

Fransız İhtilali sürecinde Kraliçe Marie Antoinette’e atfedilen, “Ekmek bulamazlarsa pasta yesinler” sözü döneme damgasını vurmuştu. Bu sözün söylenmediği kanıtlansa da halkın ekmek kıtlığı yaşadığı bir ortamda Saray’ın bundan ne kadar haberdar olduğunu anlatması bakımından son kraliçeye yapışıp kalmıştır.

20. yüzyılın ortasındaki Arjantin’de Juan Domingo Peron hüküm sürüyordu. Önce toplumun önemli kesimlerini arkasına alarak geldi. Ardından diktatörlüğe yürüdü. Kendisine yakıştırılan tanım şu oldu:

Çok zenginlerin ve çok fakirlerin diktatörü!

Çok zenginlerin daha da zengin olmasını sağladı. Bunun bir bölümünün kendi adına fakirlere verilmesini örgütledi. Fakirler daha da fakirleştikçe Peron aracılığıyla gelen yardımlara sevinir oldu. Onlara şu ad takıldı:

Descamisados!

Yani Gömleksizler!

Tanım çok yerindeydi, çoğu gömlek alamayacak kadar fakirdi. Kimi Türkçeye çevirilerde şu da kullanılıyor:

Çulsuzlar!

Toplumun varsıl kesimleri onların bu haliyle alay edince daha da güçlendiler. Gömleksizler, niçin bu halde olduklarını sorgulamak yerine kendilerini aşağılayanlara öfke beslediler. 

Ya da o şekilde yönlendirildiler…

Türkiye, değişik temellerde Latin Amerika ülkeleri ile karşılaştırılır. Bizim de aklımıza nedense bu geldi!

***

Türkiye’ye dönersek...

27 Mart Pazar günkü yazımızda yeni fakirlerin oluştuğunu vurgulamıştık. Sayıları hızla artan yeni fakirlerin iki türlü davranış biçimi olacağına dikkat çekmiştik:

1- Durumu kabullenmeyen, nedenini sorgulayan, sandıkta gereğini yapmaya hazırlananlar...

2- Her şeyin daha da kötüye gitmesinden korkup durumunu korumaya, olabildiğince çok yerden yardım almaya çalışanlar.

Her iki durumun da gözlendiği bir süreçteyiz.

Ankara’daki görünüm, iktidarın şöyle bir arayış içinde olduğunu gösteriyor:

Halkın ekonomiyi düşünecek halde olmadan sandığa gitmesi nasıl sağlanır?

Kaçakçıya af, yolsuzluğu yazan gazeteciye hapis cezası getirme arayışı bunun sadece başlangıcı…

Seçim kadar seçime giden yol da önemli… 

Muhalefet temsilcilerinin, “Aslında seçim güvenliğini sağlamak bizim işimiz değil” gibi demeçler verdiğini duyuyoruz…

Çok haklısınız, gümüş tepsiniz tamam, iktidarı nasıl kabul buyurursunuz, diye sormaya hazırlanıyorlar. 

Az pişmiş mi olsun iyi kızarmış mı?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Umut ve mücadele! 21 Kasım 2024
Yine yeniden BOP! 20 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları