Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Kös Dinlemek
“Hiçbir sese, hiçbir öneri ve uyarıya kulak asmayan, dahası, yüzüne tükürsen yağmur yağdı sanan kişiler de yaşar bu ülkede. Bunları anlatmak için “kös dinlemek”ten daha güzel deyimler de var Türkçemizde.
Rahmetli “İsmet Paşa” Meclis’teki bir tartışma sırasında böyle bazı politikacılar için “yüzleri kösele kaplı” deyimini kullanmıştı. Utanması, arlanması olmayan, bugün söylediğini yarın yadsıyan kişiler için kullanılır bu laflar.
Böyle kişilerin, özellikle politika ortamında etkin görevlerin başına gelmesi o ülke için “felakettir!” diyor “Hıfzı Veldet Hoca”. Ardından da çok önemli bir duruma da vurgu yapıyor; bu kişilerin ya da “kişi”nin topluma olumsuz bir “örnek” olacağını dahası bunların “toplumdaki bireylerin bir bölümünü de türlü yol, oyun ve tuzaklarla ‘arsız’laştırdıklarını” dile getiriyor “Cumhuriyet”teki yazısında (27.1.1980).
Bu yazıyı, geçen cumartesi günü “Cumhuriyet”te bir haberi okurken anımsadım; haberde: “Wall Street Journal, ‘Erdoğan’ı tam bir internet sansürcüsü olarak niteleyip başka ülkeler için ‘model’ oluşturmasından ‘kaygı’ duyduğunu” yazıyordu.
Kuşkusuz, “Erdoğan”la bağlantılı “kaygı”nın yalnızca bu konu için duyulmaması gerektiği ortadadır.
Türkiye’yi eksiksiz “Faşist” bir düzen içine salmakta olan “Erdoğan”ın; bu düzenin temelini oluşturan “Kişisel Rejim”in özelliklerini öyle bir sergiliyor ki...
Böylece, öncellikle İslam ülkelerine de -çağdaşlıktan iyice uzaklaştırıcı- bir “örnek” (model) olmayı sürdürmüyor mu?
“Faşizm”in özü olan “Kişisel Rejim”in -dolaysıyle da “Erdoğan” yönetiminin birkaç özelliğinden söz edip, bu rejimin ne denli “kaygı” duyulacak “örnek”leri içerdiğine kısaca bir değinelim diyorum.
Bu yönetimin en çarpıcı tutumlarından birinin başkan tarafından atanan “bakanların, danışmanların birer ‘er’ olduğu, başkanın gösterdiği yere gitmeleri, dur dediği yerde durmalarıdır” diye belirtiliyor (*).
Bu konuda “Erdoğan”ın, alanlarda, TV’lerde; “Beniimm” bakanlarım, beniimm valilerim...” diyerek ellerini göğsüne -ya da karnına- vura vura haykırışını anımsatmak yeter sanırım.
“Bütün ‘muhalif’ gazetelerin susturulması”, “Özel bir ‘polis örgütü’nün oluşturulması”, “Özel bir ‘mahkeme’ kurulması” da “Faşizm”in olmazsa olmazları arasında yer aldığı açıkça ortaya konur.
Bu “Faşist” düzenin , Türkiye’de eksiksiz uygulandığını söylemek, gereksizse “de”, “Erdoğan”ın yanında olmayan gazetelere (yazılı, görüntülü tüm basına) uygulattığı her türlü baskı yetmezmiş gibi, alanlarda halka yaptığı “bu gazeteleri almayın!” çağrısını; ya da ekmek almaya giden bir çocuğu da -göz göre göre- direnişçi diye öldüren “özel polisler”e de “efsane yarattıklarını” söylemesini; dahası sözde “Ergenekon Davası”na bakacak “Özel Yetkili Mahkeme”yi kurdurtmasının yanı sıra bu mahkemenin “savcısı” olacağını da haykırmasını, böylece “Erdoğan”ın diktatörlüğünün -bu konularda- “Mussolini”ninkini ne denli aştığını “yine”de ortaya dökmeliyiz derim...
Ayrıca, “ ‘Faşizm’de, faşist rejimin kök salabilmesi için ‘din’ öğesinden yararlanma ve dini inancı bir ‘araç’ olarak kullanma yolunun açık olduğu” belirtilir.
“Erdoğan”ın bir “imam” olarak “din”i her konuda daha büyük bir yoğunlukla, daha bir “ustalık”la kullanmasına “Faşizm”in kurucusu kuşkusuz şaşar kalırdı.
Öte yanda “Faşizm”in; “demokrasi”yi “yadsıması”nın, bu rejimin temel ilkelerinden biri olduğunun altı çizilir.
“Erdoğan” bu bağlamda tıpkı “din” gibi “demokrasi”yi de bir “araç” olarak görüp, “demokrasi”nin gerektiğinde binilecek, istenilen durakta da inilecek bir “tramvay” olduğunu” haykırmıştır, anımsanacağı gibi.
Dahası, “Faşizm” de, “demokrasi”nin yadsınmasıyla birlikte, iyice başına buyruk kesilen “devlet”in dışında “dernek”lerin, “sivil toplum kuruluşları”nın (STK) oluşumunun düşünülemeyeceği bilinir; çünkü bunlar “Mussolini”ye göre “insan bedeninden atılması gereken ‘iltihap’ gibidirler!”
Nitekim “Erdoğan” da, kendi yanında olmayan “STK”leri, soluğunu -bundan böyle- daha rahatça kesmek için, yarattığı “MİT Yasası”yla avcunun içine almayı başarmış.
Kuşkusuz, “Faşizm”in önemli bir duruşu da “birey” bağlamında kendini gösterir; “Faşist rejimde ‘devlet’ dışında ‘birey’ yoktur; birey toplum içinde erimiştir.”
Yalnızca “Duçe Mussolini” ve “Führer Hitler”, “her şey” demek olan tek “BİREY”diler; bu durumda, onların aile bireyleri de gerek uzak yakın akrabalarıda vö’ler de, “devlet”in gündemine girmezler, giremezler; kamuoyu gündemini de aylarca “işgal” edemezler; “Duçe ve Führer” -hemen hemen- bu kurala uygun hareket etmişlerdir.
Türkiye’nin “Ulûemr”i ise bu görüşün bu tutumun “cılk”ını çıkartmıştır, hem de yüz kızartıcı biçimde...
Ama ne olursa olsun “Faşizm” gibi “Kişisel Rejimler”in hep aynı yazgıyla “son” buldukları bilinir... Bakalım!
---------------------
(*) Kaynak, H.V. Velidedeoğlu, “12 Mart Faşizmin Felsefesi”, Evrim Yayın.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- İstanbul'un 7 ilçesinde yarın su kesintisi uygulanacak
- 250 bin TL'nin getirisi ne kadar?
- İstanbul'da aile katliamı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- Malatya depremi: 'Endişe verici' diyerek uyardı!
- Hedefteki teğmenlerle ilgili yeni gelişme!
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Kan donduran 'taciz' iddiası
- İmamoğlu'ndan, Tekin'e 'belgeli' kreş yanıtı
- TÜPRAŞ'tan açıklama geldi