Meriç Velidedeoğlu

Kadınların Başkaldırışı Sürüyor

20 Haziran 2014 Cuma

“10 Haziran” günü, “TSK”nın tutuklu tek kadın subayı “E. Albay Berna Dönmez”e destek vermek için “Bakırköy Kadın Ceza ve İnfaz Kurumu” önündeydik.
“Yurtseverler Platformu”nun öncülüğündeki bu eylemi gerçekleştirenler arasından “üç kişi” onu ziyaret edebilecekti, ben de onlardan biriydim.
Gerçi görüşme cam arkasından telefon aracılığıyla olacaktı, ama yine de “Berna Albay” da biz de bu buluşmadan mutluluk duyacaktık; ne ki onun üzgün, öfkeli bakışlarıyla karşılaşıverdik.
Dört gün önce, Diyarbakır 2. Hv. Kuv. Komutanlığı’ndaki direkten bayrağımızın indirilmesi olayının sarsıtıcılığı tüm üzüntülerinin önüne geçmişti.
“Berna Albay”, yıllardır “Hava Harp Okulu”nda verdiği “Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi” dersleriyle, “TSK”nın komutanları olacak gençleri yetiştiriyordu; dolaysiyle bayrak olayında, “asker”den gereken yanıtın anında verilmemesinin inanılmazlığını kuşkusuz daha da katlanarak duyumsuyordu.
“TSK”nın teğmeninden generaline, amiraline dek “darbe” yapacakları gerekçesiyle tutuklanan yüzlerce komutanı gibi “Alb. B. Dönmez” de bir “darbeci”ydi, üstelik kitabıyla, kalemiyle birlikte...
Ayrıca “Berna Albay”; çağdaş ordularda “kadın” subayların gittikçe çoğaldığını, bizdeyse, “AKP” iktidarının bu gelişmeye karşı bir tutum içinde olduğunu vurgulayarak, bunu kendisinin üzerinden uyguladığının da altını çiziyordu.
Kuşkusuz “TSK”ya kurulan “kumpas” itirafından sonra, tutukluların bırakılması gerektiğinin üzerinde duruyor, haklı olarak “Daha ne bekleniyor?” diye soruyordu.
Türkiye’nin bu konudaki sorumlu kurumlarının sorumluluklarını yerine getireceklerine yürekten güveniyordu; nitekim “18 Haziran” günü onun bu güveninin ne denli yerinde olduğunu, “AYM”nin yeniden yargılanma yolunu açan kararıyla hep birlikte gördük; bu yazı yayımlandığında tüm “Balyoz” tutuklularıyla birlikte “Alb. B. Dönmez”in de özgür olacağına inanıyoruz.
Bu destek eylemimizin hemen ardından, 16 Haziran’da “Diyarbakır”daydık; çocukları “PKK” tarafından kaçırılıp dağa çıkarılan dolaysiyle terör örgütü “PKK”ya başkaldırarak “eylem”e geçen ve bunu dirençle sürdüren “analar”ımızla birlikte olduk.
“19 Mayıs” günü, “PKK”ya karşı bu başkaldırıyı başlatan “analar” yalnızca Diyarbakırlı değildiler, Anadolu’nun birçok yöresinden, kentinden gelmişlerdi.
Kaçırılan çocuklar da öyle; yaşamakta oldukları yerlerden, türlü kentlere okumaya giden çoğunlukla da buralardaki okullardan koparılıp alınmış “lise” öğrencileriydi...
Analar; derme çatma, güneşten de pek koruyamayan bir çadırda, tozdan topraktan iyice kirlenmiş bir yaygı üzerinde oturuyorlar, dayanamayanlar da iki büklüm kıvrılıyorlar; biz de ayakkabımızı çıkarıp, çadıra girmeye çalıştık.
Bir süre sonra bu analarla tek tek konuşma fırsatı olduğunda, “Bir ‘çöl’ çadırında bile rastlanamayacak olumsuz koşullar içindeki bu çadırda, günlerdir süren barınma, yiyip içme uğraşınız karşısında, ‘Diyarbakır Belediyesi’ size neden el uzatmadı, uzatmıyor? Eyleminizi onamasa da insansal (insani) açıdan yardımını sizden de esirgememesi gerekmez mi?” diye sorulduğunda ilkin pek ses çıkarmadılar; yine de, “Belediye’nin karşısında toplanıyorduk oradan kovdu bizi!” diyebildi bir ana o yarım Türkçesiyle...
Bu soruların ardından; “Belediye Başkanı”nız partiniz ‘BDP’den; çocuklarınız aylarca -30 Mart’tan- önce kaçırıldı; çoğunuzun nüfus kütüğü burada olduğundan -onca iç acısına karşın- yine de buraya gelen, ‘Gültan Kışanak’ için oy kullandınız değil mi ve neden?” sorusunu sormak “gerekir” diye bir ara düşündüm durdum.
Gerekmesine gerekirdi de, ya içlerinde biri ya da sorularımızı Kürtçeye çeviren babalardan biri de bize: “Şehitlerinize ‘kelle’ diyen ‘Erdoğan’ın, seçimleri hep kazanmasında bu ‘şehit’ analarının, babalarının oylarının da payı yok mu?” sorusunu yöneltse; ne yanıt verebiliriz ki?
Buyurun işte! Anadolu’nun iki halkı...
Ve günümüz “emperyalizm”inin önderi “ABD”, onun dümen suyundaki “AB”, ne denli dönüp parçalayıp -30 yıldır- birbirine kanlı, bıçaklı “düşman” etse de, Anadolu’nun analarından, bacılarından oluşan bir “demet”; Diyarbakır’daki bir çadırda, birbirinden yıllarca ayrı düşmüş kardeşler gibi kucaklaştılar... En küçük bir “ikiyüzlülük” yoktu.
Dahası; İstanbul’dan “PKK”ce kaçırılıp dağa kaldırılan “Siverek”li “Ramazan Toy”un anası “Güleser Toy”, İstanbul’dan geldiğimi öğrenince yanımızdan hiç ayrılmadı, “İstanbul’un kokusunu getirdiniz” diyerek...
“Analar”ın “PKK”ye bu başkaldırısı, “sorun”u çözmek için bir “soluk” olacak mı acaba?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları