Meriç Velidedeoğlu

İzlemek mi Katılmak mı?

17 Ocak 2014 Cuma

“Birinci Dünya Savaşı”nın “ürün”lerinden olan “faşizm”in, bugün ülkemizde bu denli tırmanışa geçip inanılmaz bir noktaya varmasına “faşizm”in babası “Mussolini”yi kıskandırmaktan daha çok, şaşırtacağı söylenebilir.
Çünkü “Mussolini”nin “ f a ş i z m ” i n i “ H i t l e r ” i n “nazizm”ini v.ö’leri engelleyecek ne “ulusal” bir “önlem” ne de “uluslararası” bir “kural” henüz yoktu.
Oysa bu “dikta”ların, sözü edilen “kural”larla, “yasa”larla önü kesildiği günümüzde -bunlara uymayı kabul eden- ülkemiz “yönetimi”nin, dolaysiyle “Başbakan Erdoğan”ın “diktası”nın, “Mussolini”ninkini yer yer aşmasına, “Diktatör”ün şaşırması kuşkusuz doğal olacaktır. “Erdoğan”ın ülke “halk”ının gözleri içine baka baka -üstelik anayasada yer almış olmasına karşın- çiğneyip geçtiği bu kurallar, evrensel “insan hak ve özgürlükleri”yle “hukukun üstünlüğü”, dolaysiyle de “HUKUK DEVLETİ” ilkeleridir.
Bu “ilkeler” de, “İkinci Dünya Savaşı”nın ürünleridir.
Savaş süresince “insan hakları” öyle çiğnendi, “insan yaşamı” ve “insan onuru” kimi ülkelerde -Mussolini’nin İtalyası’nda olduğu gibi- doğrudan doğruya “DEVLET”çe ve “organları”nca o kertede ayaklar alındı ki, bütün “o” yaşananlar, yaşatılanlar “Hukuk Devleti” gibi yepyeni evrensel bir “ilke”nin doğmasına neden oldu.
Kısacası çağdaş bir “Hukuk Devleti”, kesinlikle “hukukun üstünlüğü” ilkesine uymak ve “taraf”sız olmak zorundadır; bunların çiğnenmesi durumunda -kurumlar dışında- “yurttaş”ların da “yargı”ya “başvurma”, “direnme” gibi “hak”ları vardır
Tıpkı, Sayın “Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz”in de: “Hukuk Devleti” çağdaş demokrasilerde bir direnme programıdır. Onu çürütür, çalışmaz duruma getirirseniz, yurttaşlar direnmek için şiddete başvururlar!” uyarısında belirttiği gibi.
Ö t e y a n d a b u i l k e l e - re “uyma”nın, tarafsızlığı “koruma”nın da ancak ve ancak “Erkler Ayrımı” denilen, “eşit” ağırlıktaki “yasama”, “yürütme”, “yargı” güçlerinin, birbirinden bütünüyle “ayrı ayrı” olarak “varlık”larını sürdürmesiyle sağlanması; çağdaş “Hukuk Devleti”nin temelidir kuşkusuz.
Bu durumda bir ülkeyi “Hukuk Devleti” olmaktan çıkaran da, bu “güç”leri “tek” elde toplayan “dikta” rejimleridir ki, bunların en onursuz, en maskara, utanç verici ve “acımasız” bir “örneğiyle” yönetilmektedir ülkemiz.
“AKP” iktidarının dolaysiyle “Erdoğan Diktası”nın ne olduğunu bir kez de “500” yıl önce yaşamış bir “devlet adamı”nın -günümüzde de tartışılan- “siyaset” ile ilgili kimi görüşlerine değinerek de belirtelim diyorum.
İtalyan siyasetçi “Makyavel”, uzun süren siyasal yaşamından edindiği deneyim, gözlem ve bilgileriyle “iktidar” olgusunu incelediği -Türkçeye “Hükümdar” adıyla çevrilen- ünlü yapıtı “Il Principe”de; “siyasal iktidar”a sahip olmak için “her türlü yolun, her türlü aracın” geçerli olduğunu söyler. Örneğin, her türlü “aldatma” da bu uğurda geçerlidir; bunun ne denli kolay olacağını da Makyavel: “Aldatmak isteyen biri, aldatacak birini bulur!” diye ortaya koyar ki, “Erdoğan” bu “aldatma”nın dolaysiyle “aldatılma”nın, ülkemiz halkı için geçerlilik oranının “yüzde elli” olduğunu keyifle söyler durur...
“Başbakan”ın bir bakıma -halkın yarısını aldatıyorum- “itiraf”ını, “Makyavel” işitseydi belki bu orana şaşardı; ama bu “aldatma”yı, “Erdoğan”ın halka “makarna, zeytinyağı, un, kömür” dağıtarak gerçekleştirdiğini duysa ne derdi, ne yapardı dersiniz...
Ne ki, “Makyavel”in ortaya koyduğu bu “iktidar tutkunluğu”nun tek bir “amacı” vardır o da yalnızca “yönetmek”, “başarılı” bir “yönetici” olmaktır.
“İktidar”ı; bu “amaç” dışında örneğin “Kişisel” ya da “aile” çıkarları için, dahası ailesine, aile “birey”lerine -oğluna, kızınamaddi çıkar “sağlamak” -hele hele böyle bir durumdan dolayı, yasalardan, yargıdan kaçırmakiçin kullanmayı yadsır.
“500” yıl önceki bu ortaya koyuşla “Makyavel”in bile gözünde “suç”ludur Başbakan; neredeyse “iktidar”ını, “Makyavel”in düşlediği “sınırsız yetkili” bir “iktidar”a dönüştürmek üzere olmasına karşın yine de “Erdoğan”ın bu tür iktidarını onaylamazdı sanırım.
“ M a k y a v e l ” , b u t ü r “iktidar”lardan “kurtulma” yollarını bildirmese de, “halk”ın bunlardan kendi “güç”leriyle kurtulacağının “ipuçları”nı, halkın yıktığı iktidar örnekleriyle verir. Ne diyor Hayrettin Hoca: “Bir yönetimden utanıyorsanız, utanmayacağınız bir yönetim için çalışın; hem de canla başla çalışın!”
Kuşkusuz, “eylemler”i, “direnişler”i “izleyerek” değil, “eylemler”e, “direnişler”e katılarak; hem de “hiç” yılmadan, umutsuzluğa düşmeden...
Yarın “Beşiktaş”ta, “Sessiz Çığlık” eyleminde buluşmak üzere...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları