Meriç Velidedeoğlu

Hangi Cumhuriyet (2)?

20 Aralık 2013 Cuma

Bir yılı aşkın bir süre önce aynı başlıkla bir yazı çıkmıştı bu köşede (9.10.2013) dolaysiyle bu ikincisi; bir yıl önce bu soruyu sorduğumda “yeni bir cumhuriyet” söylemi almış başını gidiyordu.
Kuşkusuz bu konu, “cumhuriyetin yeniden kurulması” isteği “AKP” iktidarı ile başlamadı. İlk dile getiriliş, ilk süreç “1990”ların başlarında artık iyice dökülüp saçılan “Numaralı Cumhuriyet” dönemidir; ürünü de “İkinci Cumhuriyet”tir.
“2. Cumhuriyet”in “üretici”leri, ilkinin, “Atatürk Cumhuriyeti”nin; baştan sona bir “zorbalık”(!) olarak gördükleri “1923 Devrimi”nin ürünü olduğu için, çoktan “meşru”luğunu yitirdiği, “gayri meşru” olduğu savını ileri sürerler.
“21. yy”da ise “AKP” iktidarıyla (2002) birlikte Başbakan olan “R.T. Erdoğan” da “Yeni Cumhuriyet” diye diye yol alırken; “Atatürk Cumhuriyeti”ni “Eski Cumhuriyet” adlandırmasıyla güncelliğini yitirdiğini yaymaya çalışıyordu.
Daha sonra da “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” -“ABD”nin isteğiyle- “Ilımlı İslam Devleti”ne dönüştürülür.
Dönüştürülmesine dönüştürülmüştü ama, ortada yine bir sorun vardı; “rejim ne olacaktı?” “Cumhuriyet” mi, “Hilafet” mi, “Padişahlık” mı, yoksa -Erdoğan’a özgü- “Başkanlık” mı, v.ö’ler mi?.. Hangisi...
Bu “yenileme” konusu, “sağdan-ortadan-soldan” hep birlikte “Cumhuriyet’i yeniden kuralım!”a dönüşünce sonunda “AKP”nin hükümet sözcüsü “Hüseyin Çelik” dayanamadı: “Cumhuriyet demokrasi değildir!” diye dökülüverdi; yetmedi “Cumhuriyet eşittir demokrasi değildir!” diye de sürdürüp, ardından: “Bize ‘yalan’ bir biçimde demokrasi olarak anlatıldı!” ve “Bizim burnumuzu ‘pis kokular’a alıştırdılar!”, “Bize ‘pislik’leri benimsettiler!” (Aydınlık, 22.3.2012) yakınmasıyla -özür dilerim- “kazurat söylemi”ne “Hüseyin Çelik” de “başı”“burnu”nu sokmuş oluyordu...
Üstelik konuşmasını, “Cumhuriyet”in, “anayasa”da yazıldığı gibi, “demokratik” değil, “bürokratik” bir cumhuriyet olduğunu vurgulayarak sürdürmüş ve bu “bürokratik cumhuriyet”i, “demokratik cumhuriyet”e nasıl dönüştüreceklerini de “yargının KİMYA’sını düzelterek!”, yani “cumhuriyet yargısı”nın “LAİK” yapısına son verip böylece düzelterek...
Bu “ipe sapa gelmez” konuşmayı anımsatmamın nedeni, “AKP”nin kurulmasını istediği “yeni cumhuriyet”in, “nasıl bir cumhuriyet” olduğunu ortaya koyması; ama onların dışındaki -özellikle Atatürkçükesimin çoğu kez yalnızca yeni cumhuriyet” ya da “cumhuriyeti yeniden kuracağız!” sloganıyla ortaya çıkmasıdır.
Bu durumda da, “Nasıl bir cumhuriyet?”, “Hangi cumhuriyet?” soruları açıkta kalmakta, “yanıt” beklemekte. Bu “yeni” niteminin içeriği nedir? Üstelik -bilindiği gibi- “Atatürk” kurduğu “cumhuriyet” için, “ilelebed payidar olacaktır!” demişti...
Yer yer bunları içimden geçirip, düşünürken geçen hafta bugün “Sanatçılar Girişimi”nin düzenlediği “Laik Devlet Özgür Toplum” başlıklı toplantının sonunda katılımcılar: “Atatürk”ün “emanet” ettiği “Laik Türkiye Cumhuriyeti”ni “muhafaza” edeceklerini; “laik ve demokratik cumhuriyet”ten ayrıca “Atatürk İlke ve Devrimleri”nden asla “ödün” vermeyeceklerini belirten bir bildiri yayımladılar.
Basında çıkan metni okuduğumda; uluslararası sanatçımız “Fazıl Say”ın, “Sanatçı karanlığın tehlikesini ilk hissedendir!” deyişini anımsadım; çünkü “sanatçılar”ın başını çektiği katılımcılar, “yeni kurulacak bir cumhuriyet”ten söz etmiyorlar; onlar “kul”dan “birey”; “ümmet”ten “ulus” yaratarak oluşan ve “Atatürk”ün tarihsel “emanet”i olan “90 yıllık”, “Laik Türkiye Cumhuriyeti”nden söz ediyorlar; bu “cumhuriyet”i ve ancak bu “laik temel” dolaysiyle oluşabilen “çağdaş demokratik cumhuriyet”i koruyacaklarını bildiriyorlar...
Atatürk’ün, “Söylev”de (Nutuk) baştan sona belirttiği “İki Kırmızı Çizgi”sinden “biri”dir, bu toplantıda dile getirilip korunacak olan “laik cumhuriyet”, “laik yaşam”.
“İkinci Kırmızı Çizgi” ise, “Ulusal Ant”ta ortaya konan ve “Lozan”la çizilen -ardından Hatay’ı da içine alan- “sınırlar”ın belirlediği “Türkiye”nin, “parçalanamaz” bir “bütünlük” içinde bir “ülke” ve bağımsız “tek” bir “devlet” olmasıdır.
Birbirini bütünleyen, bu “İki Kırmızı Çizgi”nin birbirinden ayrılmaması, birinin olduğu yerde ötekinin de bulunmasının, var olmasının “Türkiye Cumhuriyeti”nin sonsuza dek yaşaması için “temel koşul” olduğunu, “1927” yılında halkına seslendiği “Söylev”iyle duyurmuştur “Atatürk”!
Ayrıca, “TC Devleti”nin bu “bütün”lüğünün “Bir” oluşunun “anlam”ını; son “Padişah Vahdettin”in Sadrazamı “Ali Rıza Paşa”nın, “hükümet izlencesi”nde (program) yer verdiği “yerel yönetim”lere; özellikle “Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da”, kesinlikle “ayrılma”ya dönüşecek “yerinden yönetim” açılımına yaptığı, ağır eleştirilerle ortaya koyar “Atatürk”. (Belge: 235
Not: Yarın Beşiktaş’ta “Sessiz Çığlık”ta buluşuyoruz!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları