Meriç Velidedeoğlu

30 Mart Akşamı

04 Nisan 2014 Cuma

Pazar akşamı oyların sayılması başladıktan bir süre sonra “R. T. Erdoğan”ın eski Bakan “Egemen Bağış”la birlikte -artık iyice benimsetilen- aile boyu “balkon selamı” sahnesini TV’de görünce, yine “Nef”i’yi anmadan duramadım.
Bir “taşlama ustası” (hiciv ustası) olan bu şairimizin “Dördüncü Murat”ın sadrazamı “Bayram Paşa” için yazdığı, “Sattınız iki soysuz bir olup Hanlığı / Hiç Hanlık satılır mı hey edepsiz hain / Böyle kalır mı soysuzların elinde Devlet” dizelerini daha önce de paylaşmıştık.
Bu dizeleri anımsayınca da, seçim çalışmaları süresince “CHP’nin Başkanı Kılıçdaroğlu”nun: “Hükümet, devleti soymuştur!” vurgulamasının anlamı iyice derinleşiyor.
Hele “Bilal Erdoğan”ın; daha iki gün önce “Yolsuzluk çerçevesinde “organize suç örgütü” kurmaktan savcılıkça sorgulanmaya çağrılan” o değilmiş gibi ağzı kulaklarında gülerek halkı selamlamasına ne demeli?
Dahası da var; “Siyaset onur ister!” diyeceksin, hemen ardından da “sayısız kez milyonlarca dolar rüşvet aldığı” bu yüzden de “istifa” etmek zorunda kalan, üstüne üstlük “Kuran” ayetleriyle alay eden bu eski bakanını elinden tutup halka alkışlattıracaksın...
Bitmedi; “Siyaset asillik ister!” diye kendini örnek göstererek de alkışlattıracaksın...
Bilmem ki ayrımında mıyız böylece bir “rekor” kırıldı; “yüzsüzlük” rekoru... Acaba kim kırdı?
Balkon’un altına, önüne yığılan “halk”ın, bunların tümünü kucaklayan alkışlarına bakarsak “rekor” ortaklaşa kırılmış gibi; dolayısıyla “demokrasi”nin olmazsa olmazı “seçim” olayındaki halkın tutumu ele alınıyor, türlü boyutlarda.
Durum çok renkli “eşleştirme” lerle anlatılıyor, bunlardan biri kısaca şöyle: “Gözlerinde maske, sırtında dolu bir torbayla siyahlar giyinmiş uzun boylu bir adam, parmak uçlarına basarak evden sıvışmaya çalışırken ışıklar yanıveriyor. Vee, karşısındaki soyulan evin sahipleri çılgınca alkışlıyorlar adamıı...”
Sırtı torbalı bu uzun boylu adam, ülkesinin bütün evlerini soyuyor; ne ki soyulanların hemen hemen yarısına yakını, kendinden geçercesine onu alkışlıyor da alkışlıyor, üstelik “ışık”lar yandığı halde bile...
Ayrıca bu uzun adamı, çılgınca alkışlayarak -bir bakıma kutsayan- bu “yarı”nın ya da “yüzde kırk”ın “dini bütün” müminlerden, böyle görünüp “din”i kullananlardan ve “eğitim”in “din”selleştirilmesiyle bu doğrultuda yetiştirilen “genç”lerden oluştuğu, çoğaldığı da vurgulanıyor.
Bir bakıma, “21. yy ümmet”inden; “ümmet”leşen bir “toplum”dan söz ediliyor; sırtı torbalı uzun boylu adam, bu “ümmet”leştirilmiş toplumun “Ulûlemr”i (Yücebaşı) oluyor; daha doğrusu yapılıyor ve bu topluma “demokrasicilik oyunu” oynattırdığı dile getiriliyor.
Öte yanda, “hukuk devleti” gibi “demokrasi” de “Batı”nın bir kavramı, uyguladıkları kurallardan, düzenlemelerden olduğuna göre böyle bir durum “orada” da yaşanır mı? Yanıtımız kesinlikle “Yaşanamaz!” olursa bu kez de “Neden?” sorusu çıkacaktır karşımıza.
Verilecek yanıtların içinde bu çağdaş uygarlığın “oluşum süreci” en önemlisidir kuşkusuz, çok ayrıntılı, çok yönlü, çok uzun bir süreç olsa da bir-iki noktasına şöylece bir “değinme”yi deneyelim derim.
Bugünkü çağdaş uygarlığa varmanın yolu “18. yy Aydınlanması”ndan geçtiği kabul edildiğinde, bunun köklerinin de Antikçağ, “Grek Aydınlanması”na dek uzandığı bilinir.
“Aydınlanma”nın temeli “insanın aklını kullanması, bu cesareti göstererek dünyayı ‘akıl’ öncülüğünde anlamaya yönelmesidir” diye ortaya konuyor.
“Milattan Önce”ki “5. yy”dan başlanarak, başta “insan” olmak üzere, yer, gök, tüm doğa, toplum, din, yaşam düzeni, devlet v.ö’ler “aklın” ışığında, aydınlığında ele alınıp nasıl olmaları gerektiği sergilenir...
“İsa”nın doğuşuyla başlayan, “Hıristiyanlık”la “akıl”ın yerini “din”sel “dogma”ların aldığı “Ortaçağ” sürecine girilir; bütün yaşamın, görüşlerin, değerlendirmelerin “din”e göre ayarlandığı “Ortaçağ”, yaklaşık “1000 yıl” sonra yeşeren “Rönesans”la kolu kanadı kırılıp, “Antikçağ” değerleri yeniden doğacak, yaşama geçirilmeye başlanacaktı.
“Rönesans”ın bir ürünü olan “Reformasyon”la da “Hıristiyanlık”ta, “Kutsal Kitabı” dışındaki bütün “dinsel dogma”lar dışlanacak; “Aydınlanma”nın sonucu olan “1789 Fransa Devrimi”yle de “din”in değişmez dogmalarıyla “yaşam”ı düzenlemesine son verilerek “laik yaşam” biçimine geçilecektir. Bu süreci yaşayan “Batı”da, “Erdoğan”ın “demokrasi oyunu” geçerli olabilir mi?
“1923 Devrimi” ile “din”e “vicdan”larda yer vererek yaratılan “Anadolu Aydınlanması”nı da Erdoğan “karartamayacak”tır...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları