Mehmet Ali Güller

Atom bombası sendromu

22 Mayıs 2023 Pazartesi

ABD’nin merkezinde olduğu G7 başta olmak üzere pek çok platformun sonuç bildirgesinde sık sık karşılaşırsınız: “Kurallara dayalı uluslararası düzen.”

Bu, özetle kurallarını ABD’nin yazdığı ve ulusların Atlantik sistemine boyun eğdirildiği emperyalist düzendir.

ABD, bu düzenin kurallarını “atom bombasıyla” koydu; Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atom bombası atarak “Uluslararası düzenin kurallarını ben koyarım” demiş oldu. Yoksa mesele Japonya’yı yenmek değildi. 

Kaldı ki Japonya zaten yenilmişti. ABD, İngiltere ve SSCB, 26 Temmuz 1945’te Japonya’ya teslim olma çağrısı yapmış, teslim olma sinyali veren Japon başbakanı, imparatorluk sisteminin ve imparatorun savaş suçlusu olarak yargılanması şartının kaldırılmasını istemişti. 

Açık ki Japonya teslim olmayı kabul etmesin diye o şartta ısrar edildi. Nitekim ABD yaklaşık 10 gün sonra, 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya, 9 Ağustos 1945’te de Nagazaki’ye atom bombası attı. Radyasyon nedeniyle sonradan ölenlerle birlikte insan kaybı yaklaşık 300 bin oldu.

ABD’NİN TASARLANMIŞ İNSANLIK SUÇU

Emperyalist ABD’nin tasarladığı, hazırladığı, en küçük ayrıntısına kadar planladığı bu saldırı, büyük bir savaş ve insanlık suçudur. ABD sadece yaklaşık 300 bin insanı öldürmemiş, o iki atom bombasıyla kurduğu düzeni sürdürebilmek için devamında Vietnam’dan Irak’a, dünyanın çeşitli yerlerinde milyonları katletmişti. Yani ABD, modern dünyada “insanlık soykırımı” yapmış bir ülkedir. 

Evet, ABD bu suçu bile isteye tasarlayarak, planlayarak, hazırlayarak işlemiştir. 12 Nisan 1945’te Roosvelt ölmüş, yeni Başkan Truman; 27 Nisan 1945’te nükleer saldırının hazırlık düğmesine basmıştı.

Etkisine, nüfusuna göre 14 şehir seçilmiş, ince elemelerden sonra yedekleriyle birlikte şehirler dörde indirilmiş, hatta bu şehirlere hava bombardımanı yapılmayacağı propagandası ile buralara göçler teşvik edilmiş, dahası dışarıda insan sayısının en fazla olacağı saat bile hesaplanarak atom bombası sabah 8.15’te atılmıştı.

O iki atom bombasının esas amacının emperyalist ABD’nin dünyaya egemenlik ilanı olduğunun bir göstergesi de Postdam’da Truman’ın Stalin’e “yeni bir güçlü silaha” sahip olduğunu söylemesiydi. O silahı 10 gün sonra kullanan Truman, böylece en yakın rakibine de “Kuralları ben koyacağım” demiş oluyordu.

NÜKLEER DÜZENİN ÖZRÜ YOK!

Tüm bunları şundan anımsattık: Hiroşima’da G7 zirvesi vardı. Emperyalist ABD, bu zenginler kulübünü Çin ve Rusya’ya karşı savaşının finansörü gibi kullanmaya çalışıyor bir süredir.

Zirve Hiroşima’da olunca, acaba ABD Başkanı Biden, atom bombasıyla aslında soykırıma uğratılan Japon halkından özür diler mi diye beklenti oluştu uluslararası çevrelerde. Tabii ki Biden özür dilemedi! Tıpkı daha önceki ABD başkanları gibi Biden’a göre de özür dilenecek bir durum yoktu, nükleer düzenin özrü olmazdı!

Daha vahimi ise kurbanın durumuydu. Çünkü ABD, atom bombası attığı Hiroşima’da yapılan zirvede, Japonya’yı “atom bombasıyla” koruyacağına söz veriyordu!

ABD hem Çin’i tehdit ediyor hem de “Çin’in bölgeyi tehdit ettiği” yalanı üzerinden bölge ülkelerini kendi stratejisine eklemlemeye çalışıyor. Atom bombası kurbanı Japon liderler, ABD’nin atom bombalarıyla kendisini koruyacağına sevinme onursuzluğunu gösteriyor! Bu da “Atom bombasına âşık olma sendromu” olsa gerek!

Ve ABD, AUKUS ile Avustralya’yı da Çin’e karşı nükleer denizaltı üssü haline getiriyor. 

Kısacası ABD kurduğu “nükleer düzeni” koruyabilmek için “nükleer tehdide” başvuruyor. 

Ancak ABD’nin nükleer düzenini inşa edebildiği şartlarda değil; tersine o düzenin adım adım çözüldüğü, ABD’nin artık sopa göstererek mahalle kabadayılığı yapamayacağı şartlardayız.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları