Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Şikâyetname…

17 Haziran 2015 Çarşamba

Seçim heyecanı ve sevincini üstümden atınca, hayatın gerçekleriyle yüz yüze geldim. Vallahi, şu anda yüksek politikadan daha çok beni bu çağ atlamış denilen ülkede karşılaştığım olaylar ve durumlar ilgilendiriyor. Öncelikle şu “kentsel dönüşüm” denilen ucubenin aleni mağduruyum. Kadıköy’ün Bağdat Caddesi’yle minibüs yolu arasında oturduğum için, zaten iki yıldır bir şantiyede yaşar gibiydim. İstanbul’un doğal yapı açısından depreme en dayanıklı bölgesi, kayaların üstünde olduğu için benim oturduğum bölge ama evleri yenilenecek ve değer kazanacak diye, çıldıran küçük burjuvalar ve tabii bu çılgınlığa rant uğruna koşa koşa katılan müteahhitler sayesinde yıkılmayan ev kalmadı. Ancak yeni yapılan apartmanları birbirinden ayırmak neredeyse imkânsız, çünkü aynı kapılar, aynı pencereler ve aynı donuk hastane havasında evler. Bunlara Almanya, Fransa gibi ülkelerde “sosyal konut” denir, biz de lüks residans! Neyse, anlaşılan mağdur olmak benim fıtratımda var, böylece yeni bir eve taşındım.
O da ne? Sokak bok kokuyor. Kimsenin de umuru değil, lüks residanslarda yaşıyorlar ya! Bundan yakınırken Moda civarında oturan dostlarım “Işıl bu da bir şey mi, gel bize” dediler ve gece pencere açık uyumak imkânsız. Gerçekten ben merak ediyorum, bu yapılan lüks inşaatlar bittiğinde ve iki misli nüfus buralarda yerleştiğinde bunca kişinin def-i haceti nasıl ve nereye gidecek? Sana ne mi diyorsunuz, o zaman söyleyecek sözüm yok ama taktım bir kere, oturduğum sokak kaç günde bir süpürülüyor? Buna da taktım. Haftada bir, o da üstünkörü, ayıp olmasın diye, şöyle süpürge yalap şap dolaştırılıyor. Yağmur suyu gitsin diye açılan arklar, izmarit ve atılmış çöp dolu. Yani Kadıköy Belediyesi’nin bu bölgeyi umursadığı yok, varsa yoksa Bağdat Caddesi.
Öte yandan belediye kendi dergisinde ve sitesinde vatandaşları denize girmemeleri için uyarıyor ve ayrıca bok kokusuyla birlikte yayılan bazı partiküllerin sağlığa zararlı olduğunu söylüyor. Yani yakın zamanda bu bölgede insanlar hani Gezi’de taktığımız maskelerle dolaşmaya başlarsa hiç şaşmamak gerek. Maskeler de bir işe yarasın yani.
Bugün gerçek hayata dönüş yaptım ve yazımın başlığını şikâyetname koydum ya, devam edelim. Ben her ev taşıdığımda taşıma yapan ekiple problem yaşıyorum. Geçen evimi taşıyan ekip sanırım kitaplarımdan ilham alarak yedinci kattaki penceremin önüne benim balkonda bulunan sprey boyayla “Yaşasın PKK” yazmıştı. Mahalleliler telaşla silme işlemi yapıp ondan sonra bana söylemişlerdi. Bu seferki ekip de bir an boşluğumdan yararlanıp onlara dağıtacağım bahşiş parasını çantamdan almış. Helal olsun dedim. Ders bir, ne olursa olsun çantanı elinden bırakmayacaksın!
Şimdi gelelim nasıl azarlandığıma, pencere camlarını değiştirmek için gelen mahallenin dini bütün camcısı, “Ne kadar çok istiyorsun, ben sokaktan para toplamıyorum” deyince, celallenip sayıları yüzleri bulan küçük heykellerimi gösterip “Boş işlerle uğraşmasaydın Allah sana da para verirdi” demez mi? Ya sabır, vay canına artık heykellerim için de azar işitiyorum. Bir an korktum. Heykel düşmanlığı sandığımdan da köklüymüş.
Ülke çağ atladı ya, internetimiz var ya, öyle mi? Öncelikle genel olarak hizmet sektörünün tam bir fiyasko olduğunu söylemek isterim. Sanırım çok ucuza eleman çalıştırmayı kârlı buluyorlar ve bu elemanlar şirketlerine acayip bir eksi getiriyor. Şimdi gelelim internetle savaşıma... Benim internetim Superonline, tam yedi gündür bir nakil işlemini beceremediler. Ben onları defalarca aramaktan yoruldum, onlar ise tıpkı bir zamanlar Sovyet Rusya’daki gibi beni bir bölümden bir bölüme aktardılar, şu anda bile internetim yok. Yazılarımı geçtiğim kafedeki kız bile benden usandı. Ama hâlâ internetimi yapacaklar. Vay süper internet ha! Güldürmeyin beni! Her yanınız dökülüyor.
Tabii bütün bu yazdıklarım yüksek politikayla uğraşanları hiç ilgilendirmiyor, şimdi her ağzını açan “yahu kim kimle hükümet kuracak” diye derin bir tahlile başlıyor. Hadi ben de biraz yüksek politika yapayım, arkadaşlar devrim filan olmadı, sadece darbe hükümetlerinin kötü mirası yüzde on barajı aşıldı. Ayrıca politikada bugün söylenen sözler yarın unutulur. CHP-AKP neden koalisyon yapmasın, ekonomik politikaları aynı, ikisi de neo-kapitalist bir düzen istiyorlar. Derviş de hazır ortalıkta, ülke zaten batmış, biraz düzeltme iyi gelecek. Merak etmeyin üstyapı da kendiliğinden düzelir. Ama biz bok kokusunda oturmaya devam ederiz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Başımız dönüyor... 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları