Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Savaş Başlamıştır…

30 Kasım 2014 Pazar

Geçen günlerde, Ali İsmail Korkmaz’ın davası Kayseri’de görülürken Ankara’da Esnaf ve Sanatkârlar Şûrası’nda konuşan Cumhurbaşkanı, “Bizim milli ve medeniyet ruhumuzda esnaf ve sanatkâr gerektiğinde askerdir, alperendir, vatanı savunan şehittir, gazidir, kahramandır. Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, adaleti sağlayan hâkimdir, hakemdir..” diye adeta esip gürlüyordu.
Bu sözlerin edildiği saatlerde, devletin en yüce makamından icazet alan sanık esnaflardan biri “Bu ülkenin cumhurbaşkanı, esnaf gerektiğinde asayişi temin eden polistir, diyor. Biz de fırıncı esnafı olarak görevimizi yapıp asayişi temin ettik” diyerek beraatını istedi.
Sanık polis Mevlut Saldoğan’da “Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı ‘Gezi Parkı darbedir’ diyor. Eğer darbeyse ben bu darbenin bastırılmasında görev aldım” diye suçsuz olduğunu savundu.
Psikoloji bilimi özellikle bizim gibi ataerkil toplumlarda, “baba” figürünün otoriteyle eşdeğer tutulduğunu, giderek devlet kavramının da baba figürü olarak benimsendiğini söyler ve kişi kendine şu soruyu sorar: Nedir asker, nedir bu polis olmak? Kişiye mesleği dışındaki devlet otoritesi tarafından verilen bu paye, o birine zarar verdiğinde ya da öldürdüğünde kişiyi suçsuz zannetmesini sağlayan bir mazerettir. Ve kuvvetli bir mazerettir.
Kişi kendini suçsuz hisseder. Bu işi vatan için, bu işi devlet için yaptığına inanır.
Ancak, eğer bir ülkede hukuk varsa, ona sorar, “Kardeşim sen neden o insanı öldürünceye kadar dövdün?” İcazeti babadan alan kişi şaşkındır. Neden öyle davrandığını bile düşünmemiştir. Kimi zaman vatan, kimi zaman devlet, kimi zaman bizzat otoriteye yaranmak için öyle davranmıştır.
İşte tehlike buradadır. Devletin en yetkili organı, sürekli hukuk dışı söylemleriyle ülkeyi kanlı bir iç savaşın eşiğine getirmekte olduğunun farkında bile değildir. Kendisini dokunulmaz ve ölümsüz olduğuna inandırmıştır. Ve fevkalade otoriter bir baba tavrıyla, kendi söylemlerinin, düşüncelerinin toplumun her katında onay almasını beklemektedir.
Öte yandan baba mevcut otoritesini sürdürmek için, adeta bir savaş ilan etmiştir. Bu savaşta hoşgörü, hukuk söz konusu değildir. Bu savaş doludizgin faşizan bir savaştır. Başkaldıran, otoriteye boyun eğmeyen oğulların, kızların kafası koparılabilir! Bilgi ve bilim tümden yok sayılabilir. Babanın inşaat ve enerji sektöründeki en yakın adamları ülkeyi yok etmek için harekete geçmişlerdir. Trakya’da yapılacak 17 termik santralla ölü bir toprak haline getirilecektir. Çünkü “nüfusun çoğalma oranı bu bölgede tıpkı Karadeniz gibi azdır, öyleyse hepsi ölebilir!”
En küçük bir protesto polis ve polislik görevi verilen esnaf tarafından acımasızca bastırılacak ve insanların zindanlarda hayatları kaydırılacaktır.
“Kadın-erkek eşitliği” baba tarafından bir palavra olarak nitelendirildiğinden kadınlara şiddet uygulayan hatta öldüren her erkek, aslında vatana bir hizmet yaptığını düşünerek ülke içinde şişinerek dolaşacak, hatta hâkimler adama az ceza vermek için tarifsiz bir çalışma içine gireceklerdir. Çünkü onlar da babanın iyi çocukları olmaya çalışacaklardır. Çünkü iyi çocuklar koruma altındadır. Güvenlik içindedirler. Hâkimler de bunu sever!
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan İnsan Hakları Mahkemeleri’nde kendilerini savunan Naziler, “Biz her şeyi emir verildiği için yaptık” cümlesini çok sık kullanmışlardır. Bu “emir verildiği ya da bize böyle söylendiği için yaptık” durumu, insanı kurtarmaz. İnsan birey olarak vicdan ve akıl yürütme güdülerine sahiptir. Şimdi ülkemiz vicdan ve adalet duygusuna sahip bireylerle, babasının çocuğu olmayı güvenli gören bireylerin savaşının henüz başlangıç noktasındadır. Bu savaşın önümüzdeki günlerde çok hızla ilerleyeceğini söylemek için kâhin olmak gerekmez.
İşte bunun için bunca karartma, bunca sansür!
Öte yandan “baba” kendisine zorunlu itaat eden çocuklar da yaratmıştır. Bunlar en alttakilerdir. Bir sosyal devletin yapması gereken yardımlarla beslenenler, yaşayanlardır. Ancak “baba” öyle bir pozisyon yaratmıştır ki, insanlar o giderse bu yardımların kesileceğini düşünmektedirler. Sayıları oldukça fazladır, resmi rakamlara göre üç buçuk milyon insan bu yardımlara muhtaçtır ve en az ikiyle çarptığınızda bu rakam 7 milyon seçmen demektir. Bu baba ve çevresinin en kemik, en güvendiği oy miktarıdır.
Muhalefet partilerinin belki de ilk işi bu yardımların babanın değil sosyal devletin yardımı olduğunu ve kesilmeyeceğini bu insanlara anlatmak olmalıdır. Adalet ve vicdan duygusuna sahip bireylerin ise hızla örgütlenmesi gerekmektedir. Çünkü kurtlar kentlere inmek için gün sayıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Başımız dönüyor... 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları