Hikmet Çetinkaya

Kan parası...

02 Temmuz 2017 Pazar

İçinde büyüyen o sıkıntı, o bilinmez başkaldırı belki de Czeslaw Milosz’un dizelerinden kendi yüreğimizin derinliklerine iniyordu...
“Sen, kurtaramadığım insan
Dinle beni!

Anlamaya çalış bu yalın sözleri
Bana güç veren şey, ölümcül bir darbeydi senin için.”
17 yıl önce yazılmış bir yazıydı bu...
Karmakarışık duygular içindeydim...
Bir de Edmond Jabes’in “kelimenin içindeki hayat ile ölüm arasında söyleşisi” sana bunca yıllık özlemi anımsatır mı?
17 yıl sonra yine karmakarışık duygular içindeyim.
İki gündür Cumhuriyet’in manşetinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde AKBİL’de uygulanan yöntemle 70 milyon liralık yolsuzluk yapıldığına ilişkin bir haber.
Haberi Aykut Küçükkaya yazdı...
Bir vurgun hattı...
Büyük bir yolsuzluk...
Cumhuriyet’in duyurduğu İSPARK’taki fiş vurgunu, vurgunun ayakları, şimdiye kadar 21 personelin iş akitlerinin sonlandırılması.
Küçük çaplı vurgunlara alıştırıldı toplum...
Milyon dolarlar, liralar hiç önemsenmiyor...
İçimizde büyüyen sıkıntı, başkaldırı, vurgun, talan, kokuşmuşluk.
Bir yanda yolsuzluklar sürerken öte yanda zeytin alanlarında konutlar yükseliyor.
Küçükkuyu’dan Altınoluk’a, Burhaniye’den Ayvalık’a dek zeytinlikler katlediliyor.
Devlet göz yumuyor bu talana...
2 bin yılından bugüne değin geçen süreçte dağları, ovaları, vadileri delik deşik eden çokuluslu altın avcıları bölgede, Türkiye’nin genelinde cirit atıyor...

***

18 yıl önce yazdıklarımı okuyorum sıcak bir İstanbul sabahında...
Güz aylarında bozbulanık akar Munzur Çayı.
Yaşam Ahmed Arif’in dizelerinde olduğu gibidir. O derya dibindeki yangınlar barışa ve bayrama hasrettir.
Kaç yıl ağlamaklı olmuştur geceleri Munzur Dağı eteklerinde; kaç yıl uçmuştur kuş tüyü hafifliğindeki sevda.
Bilinmez, çetele tutulmaz...
Tunceli’nin Ovacık ilçesinin Söğütlü köyü, Munzur Dağları’nın eteklerinde acının, hüznün fotoğrafını mor umutların arkasına yerleştirmiştir.
Umut ve umutsuzluk...
12 yaşındaki Ünal Cilo hiçbirimizin bilmediği düşler kurmuştur dağın eteklerinde çobanlık yaparken.
Başkaldıran bir rüzgâr dağların eteklerinden ovaya iner.
Geceler korku doludur...
Sabah bir türlü olmaz...
Korku PKK vahşetidir, terördür...
Günün şafağı ovaya vurduğunda bilinmedik bir türkü yoksul Söğütlü’nün toprak damları üzerinde yankılanır.
Yaşamın o karanlık derinliği Ahmed Arif’in, Hasan Hüseyin’in dizelerinde yıllardan beri saklı olsa bile onlar habersizdir.
Oralarda yaşamak bir sevdadır. Bir duman kendini öldüresiye her yeri viran etse bile.
Dağların, dağların ardı nazlıdır...

***

12 yaşındaki Ünal Cilo şafak sökerken uyandı...
Annesi, babası çoktan kalkmıştı...
Ünal Cilo keçileri, koyunları ahırdan çıkarıp yola koyuldu.
Ormanlık alana girdi.
Yeşil Yazılı Karakolu’na bağlı ormanda kışlık odun kesiyorlardı. Ünal’la aralarında 100 metre mesafe vardı.
Erlerden biri Ünal’ı terörist sandı, silahını doğrultup tetiğini çekti silahının ve bağırdı:
“Terörist var komutanım...”
Kanlar içinde yere yığıldıÜnal...
Oracıkta can verdi...
Bu öyküyü 14 Aralık 1999 yılında yazdım...
İnsanın içini acıtan uzun bir öyküdür bu.
Öykünün tümünü yazmadım...
Anne Nuriye, Baba Cemal...
Onların çığlıkları, 12 yaşındaki Ünal...
İnsanın içini acıtan öyküler çoktur oralarda.
Ay ışığı yarı gecenin içindedir. Umutla umutsuzluk bir yıldız yağmuru altındadır.
Dağların, dağların ardı nazlıdır...
Ünal’ın ailesine bir miktar kan parası vermiştir devlet...
Aradan 18 yıl geçmiş, bu yazım çoktan unutulmuştur...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları