Hikmet Çetinkaya

Kaleminden başka neyi vardı?

22 Temmuz 2017 Cumartesi

Bazen kelimeler yetersiz kalır yazı yazarken.
Duygular karmakarışıktır.
Gazetede haberi okurken kelimeleri alt alta koyup kendi kendime soruyorum:
Bu acı, bu gözyaşı ne zaman sonlanacak!
Alçak, hain terör örgütü PKK, 23 yaşındaki Necmettin Yılmaz’ı hayat ağacının dalından kopardı.
Oysa onun umutları vardı, sevdası, aşkı
Dünyaya bakışı…
Necmettin’i eli kanlı PKK terörü vurdu…
Geride yaslı bir anne, baba, bir sevgili, yarınları için yüreğinde taşıdığı umutlar...
Baba Hamit Yılmaz Hürriyet’ten Gülden Aydın’a anlatıyordu, teröre kurban giden gencecik bir öğretmen olan oğlu Necmettin’in öyküsünü.
Şimdi ben onun öyküsünü bir köşe yazısına sığdırırken, elim ayağım titriyor.
Kelimeler yetmiyor, tümceler birbirine karışıyor.
Hamit Yılmaz diyorki:
Ülkemizdeki bu ateşin bir an önce söndürülmesini istiyorum. Kimin elinde güç varsa elini taşın altına koysun.
Anaların, babaların yürekleri yanıyor.
Neden oluyor bu terör?
Benim çocuğumu öldürenleri ne Kürt ne Türk sıfatına koyabiliyorum. Rabbim ne yaratmış diye utanıyorum.
Benim oğlum vatanına, bayrağına bağlıydı. Elinde kaleminden başka neyi vardı oğlumun? Amacı o bölgenin çocuklarının eğitim seviyelerini yükseltip ekmek sahibi yapmaktı. Bu ateş bizi değil ülkemizi yakıyor.

***

Necmettin Öğretmen’in kaleminden başka kitapları vardı, defterleri, gitarı
Bir de yeni aldığı otomobili…
Sonra umutları…
Yeni aldığı otomobiliyle Siverek’ten Gümüşhane’ye gidiyordu Necmettin Öğretmen…
Erzincan-Tunceli yolunda PKK’li teröristler yolunu kesti. Öğretmen Necmettin Yılmaz’ı gözlerini kırpmadan öldürdü caniler.
12 Temmuz’da cansız bedenini Pülümür Çayı’nda köylüler buldu. 19 Temmuz’da devlet töreniyle toprağa verildi.

***

Acılar yüreğimize kor gibi düşerken hayat sürüyor.
Bir İstanbul akşamında düşlerimle avunuyorum.
Kendi kendime soruyorum bu arada:
Yarına var mısın söyle?
Masalımsı bir söyleşi benimkisi…
Umut toplamak… Yaşama sımsıkı sarılmak…
Kanlı Pazar, Madımak, Başbağlar, Suruç, Ankara Garı, İstanbul, Gaziantep
Onlarca yerde onlarca katliam…
Haydi gel ölümden konuşalım.
Belki de tümüyle aykırıdır gerçeğe ama ne olursa olsun biz yine de ölümden konuşalım.
Rüzgâra vuralım kendimizi, istersen kayalıklara; koşalım denizlere doğru.
Metin’den söz edelim, sevdanın resmini çizelim Behçet’le, biraz Endre Ady’nin öpüşlerinin ateşini yakalım.
İstersen sevgi toplayalım, bir tutam umutla birlikte…

***

Alıç çiçeğinden tanelenmiş sevecenliğimizi karanlık yüzlere gösterebilecek miyiz?
Zor mu bunu yapmak, zor mu?
Yitip gitmiş bir evren için nice ufuksuz deryaları aşıp, sırsız bir ayna karşısında umudun çığlığını atabilecek miyiz?
Kelimeler yetmiyor, tümceler kaçışıyor bir gece yarısı…
Sokaklar benim içimdeydi. Sokaklar bir fırtına öncesi sessizliğindeydi.
Sabah olunca yalnızlığını içime taşıdı benim. Sabah beni benden koparıp kaybolup gitti.
Dünya kayasının yosunlu yamacı üzerinde, öldürülmek üzere olan bir siyahi ya da ölmek üzere olan bir kuş fark ediyordu beni sadece.
O anda Hamit Yılmaz’ın içimi acıtan sesi:
Kaleminden başka neyi vardı oğlumun.
Sonra çatışma haberleri…
Ve yarım kalmış bir şiir…
Erkekler mezarlarından kalkıyor
Kanlı, ölümüne yorgun
Ve arkalarında duruyor savaş.
Ruhları parça parça ,
Gövdeleri yaşlı
Her şey soğuk

Hâlâ çepeçevre
Ama barış!
Dışarıda ağaçlar sakat…
Kelimeler uşuyor rüzgârda. Gökyüzü masmavi…
Teröre lanet olsun!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları