Hikmet Çetinkaya

Hukuk Devleti Olamadık...

03 Ağustos 2013 Cumartesi

Umut mu doludizgin koşuyor yoksa umutsuzluk mu?
Musa Anter cinayetinin gerçek failleri mi yargılanıyor, sorusu aklıma gelince böyle düşündüm...
Bir tetikçi, bir
JİTEM’ci falan...
Sonra kendi kendime sordum:
Türkiye gerçekten bir
hukuk devleti mi?
Türkiye’de bugüne değin işlenen
faili meçhul ya da faili belli cinayetler vardı.
Tetikçiler bilinirdi!
Yakalandıklarında ay yıldızlı
bayrağımızla birlikte polis abileriyle birlikte fotoğraf çektirirlerdi.
Kimisi yargılanırdı.
Ergenekon’dan ama nedense yargıçlar sormazlardı şu İzmit - Adapazarı - Düzce üçgeninde işlenen cinayetleri.
Devletin içinde yapılanan o güçlü
silahlı örgütün gerçek adı neydi?
Derin devlet deyip geçiştirir, kimi zaman
NATO Gladyosu derdik.
Her şey
vatan için yapılırdı...
Vatanın birliği ve tümlüğü için!

\n

***

\n

Vatanın birliği ve bütünlüğü için öldürülmüştü Musa Anter, Uğur Mumcu, Hrant Dink de...
Sayıları elbet daha fazla.
Kamuoyu nasıl olsa biliyor diğer ölülerimizi...
Madımak’ı, Başbağlar’ı, Gazi’yi...
Tetikçiler bulunur!
Büyük patron ise yerli yerindedir.
Biraz üstelerseniz iş dönüp dolaşıp
“devlet sırrı” oluverir.
Dosya kapatılır...
Kapatılan
dosya sayısı çoktur!
Acılar insan yüreğine kor gibi düşer...
Buna karşın yaşam sürer!
Hayatın
rüzgârı eser!
Ölenler unutulur!
Tüm bu yaşananlar,
yalancı baharlar, demokratik hukuk devleti olup olmadığımızla ilgilidir.
Ne yazık ki olamadık!
Baskı, zulüm hep geçerli olmuştur bunca yıl...
Değişen sadece
iktidarlardır.

\n

***

\n

Sabahın ilk ışıkları denizin üzerine yansırken zamanın bilinmeyen bir diliminde Adonis’i anımsıyor, köle pazarlarında onunla dolaşıyordum...
Bir kitap geliyordu aklıma, bir
Milano gecesinde okuduğum...
14 yıl önce bir yazımda yazdığımı sanıyordum, arşivden bulup çıkardım...
Çarpıcı bir kitaptı.
O bölümü dün bir kez daha okudum:
“1969’da birdenbire uzak bir olasılık haline gelen böyle bir manzaradan (gençlik eylemleri) korkan devlet, 20 yıl önce terk ettiği eski faşist yöntemlere geri döndü.
Faşist müfrezeler birden ortaya çıktı. Bazıları polis ve güvenlik güçleri başta olmak üzere düzenin belli isimlerinin gizlice faşistleri desteklediğine inanıyordu.
Amaçları düzeni yeniden tesis etmek değildi. Aynı zamanda sokak çatışmalarında göğüs göğüse mücadele eden solculara karşı savaşmaktı.
Böylece neo-faşistler bir kaos durumu yaratacak, olayların artmasıyla harekete geçip, sıkıyönetim ilan edilecekti.
Bu bir gerilim stratejisi yaratmaktan geçiyordu. Faşistler Aralık 1969 yılında Milano’da, 70 kişinin öldüğü ve 88 kişinin yaralandığı Piazza Fontana’ya bomba atarak ilk ‘strage’larını (katliam) gerçekleştirdiler...”
Bu yazım
dün sabah neden birdenbire aklıma geldi bilmiyorum...
Belki yaz yorgunuydum, şöyle kendimi
kıyılara doğru vurmalıydım...

\n

***

\n

Yazımı sonlandırırken “nedenler” çoğalmaya başladı...
Bu
sol düşmanlığı nedendi? Faşist duygular nasıl alevlenirdi? Kana kan intikam sloganları neden atılırdı?
14 yaşındaki
Berkin Elvan 48 gündür komadaydı, bir hükümet yetkilisi gidip Berkin’i ve ailesini niçin ziyaret etmemişti?
Ali İsmail’i, Ethem’i öldürenler ne olmuştu?
Bir alıç çiçeğinin sevecenliğini düşündüm, kötümserliği bırakarak...
Hayatın sayfalarına baktım ve sordum bir kez daha:
“Türkiye hukuk devleti mi, değil mi?”
Acı ama gerçek!
Bir türlü
hukuk devleti olamadık.
Bilerek ya da bilmeyerek her sıkışıldığı an faşizme sarılıyorduk...

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları