Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Sevdiğim Devlet Başkanları
UNESCO’daki görevim sırasında tanıdığım devlet başkanları
arasında birkaçı bende özel bir yer bıraktı. Bugün onlardan ikisini anlatmaya
çalışacağım. Ama önce Sayın İsmet İnönü ve Sayın Ahmet Necdet Sezer’den söz edeceğim.
Sevgili İnönü’yle
birçok kez konuştum, röportajlar yaptım. İnönü’nün kalbimde doldurulmaz bir yeri
vardır.
Sayın Sezer’le ise hiç karşılaşmadık. Yıllar önce bir gün Ankara’ya kendisini ziyarete
gidiyordum, uçakta bir
rahatsızlık geçirdim,
hastaneye kaldırıldım. Büyük bir dostlukla telefonda görüştük. O görüşmelerimizin
sonu gelmedi. Yıllardan beri her fırsatta birbirimizi arıyor ve tatlı tatlı
sohbet ediyoruz. Bu eşsiz bir dostluk oldu.
Gelelim bende derin izler bırakan iki devlet başkanına. Biri
Burkina Faso Devlet Başkanı Thomas Sankara, öteki de Meksika Devlet Başkanı Lopez Portillo.
Önce Sankara’yı anlatayım. UNESCO’da görevde
olduğum dönemde bir gün Burkina radyo genel müdürü
olan eski öğrencim Barry’den bir telefon geldi. Şöyle diyordu:
“Mösyö Topuz, ben şu anda UNESCO’nun
kapısındayım. Yanımda
Enformasyon Bakanı Thomas Sankara var. Sizi ziyarete geldik. Bizi kabul
ederseniz çok mutlu
olacağız.”
‘BİZE YOL GÖSTERİN’
Nasıl kabul etmem, eski bir öğrencim bir bakanla beni görmeye gelmiş. Üç dakika sonra
odamdaydılar. Bakan üzerinden kaçan
bol elbiseler giymişti. Her haliyle sivil yaşama henüz alışamamış bir asker
olduğu belliydi. Öğrencim konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Hocam,
biliyorsunuz bizde yeni bir askeri darbe oldu. Darbenin elebaşlarından biri de
Enformasyon Bakanı Thomas Sankara’ydı.
Şimdi biz ülkede iletişimi geliştirmek için neler yapabiliriz? Bize yol gösterin. Sizden genç arkadaşlarımız için de burs isteyeceğiz. Onları da Fransa’ya getirtelim ve meslek
öğrensinler.”
“Sevgili Barry,
bu iş böyle olmaz” dedim. “Biz böyle tepeden inme burslar veremeyiz. Bunun
bir yöntemi vardır. Genel
konferansta önümüzdeki iki
yıl için bizden burs
istersiniz. Programa alır, sırası
gelince bunu uygularız. Genel konferans kararı olmadan burs verilemez. Ama bak,
aklıma şu geliyor: Siz başkent Ouagadougou’da bölgesel bir seminer düzenlemek istediğinizi
bize bildirin, o zaman ben komşu ülkelere birer haftalık burslar dağıtabilirim,
öğrenciler gelir, o seminere katılırlar. Seminerin konusu da ‘Yeni İletişim Düzeni’ olur.”
“Allah Allah,
nedir bu sizin ‘Yeni İletişim Düzeni’
dediğiniz şey?”
“Bak Barry,
biliyorsun bizde McBride’ın başkanlığında bir yıl süren bir konferans toplandı
ve dünyada özgür iletişimin
geliştirilmesi için birtakım
kararlar alındı. Nedir bu özgür
iletişim düzeni? Uluslararası büyük haber ajanslarının sansüründen geçmeden
ülkelerin birbirleriyle özgürce
haberleşmeleri. Yani iletişimde emperyalizmin etkisinden kurtulmak. Yani Afrika
ülkelerinin kendi haberlerini Paris’ten, Londra’dan, Moskova’dan ve New
York’tan geçirmeden
birbirlerine iletebilmeleri. Biz iletişim alanında uluslararası tekelcilikle
savaşmak için bu yolu seçtik.
ÖZGÜR İLETİŞİM SEMİNERİ
Siz de böyle
bir seminer düzenlemek istediğinizi bize bildirin, ben hemen komşu ülkelere
burslar dağıtayım ve genç gazetecileri Ouagadougou’da toplayalım.”
Bakan çok
ilgilendi ve hemen girişimlerde bulunacağını söyledi.
Bakanın bu anlayışlı havası beni çok mutlu etmişti. Kendisine okuması için birtakım belgeler verdim. Kalkıp
gittiler. Aradan on gün geçti geçmedi,
bakandan bir dilekçe aldım. Önerdiğim gibi bir
seminerin toplanması için
bizden yardım istiyordu. Bakanla yazışmalara başladık. Seminerin programını saptadık. Ben komşu
ülkelere burslar dağıttım. Ve günün birinde bir gece yarısı seminerin açılışı için uçakla
Burkina’nın yolunu tuttum. Sabahın köründe havaalanında beni dostum Barry ve arkadaşları karşıladı.
- “Hocam, çok üzgünüz, seminer yapılamayacak.”
- “Ne diyorsun
Barry, proje bu aşamaya geldikten sonra iptal edilemez.”
“Hocam,
biliyorsunuz bizim Bakan Sankara sizin projeyi çok benimsedi. Bütün başkente
afişler astırdı: Uluslararası İletişim Sömürüsüne
Paydos, Afrika’da Özgür
İletişimi Gerçekleştireceğiz…
‘BU DA NEREDEN ÇIKTI?’
Devlet başkanı bu afişleri görünce çok şaşırmış, ‘Bu özgür
iletişim de nereden çıktı? Ben böyle
bir şey anlamam. Bakan hemen kışlasına geri dönsün’ demiş. Bu olay dün akşam oldu. Dostumuz Sankara görevden alındı. Yapacağımız bir şey
yok.”
“Olmaz öyle şey Barry” dedim. “Bu seminer mutlaka düzenlenecek. Ben
buraya seminerin açılışı için
geldim. Bugün açılış törenini
yapacağız.”
Barry, bunu devlet başkanına söylemiş ve “Toplantının
iptal edilmesi uluslararası bir olaya yol açar” demiş. Devlet başkanı da “Pekâlâ açsınlar bakalım kendi toplantılarını”
diye yanıt vermiş.
O gün
tantanayla toplantıyı açtık.
Bizim Bakan Sankara, görevden
alındığı için toplantıya
katılamadı. Kendisinden yazılı bir mesaj istedim. Yolladı, onu okuduk. Ben de “Her şeye karşın Afrika’da ‘Yeni İletişim Düzeni’ni gerçekleştireceğiz” diye açılış konuşmamı tamamladım.
Lafı uzatmayayım. Bir süre sonra Paris’e döndüm. Aradan iki ay geçti geçmedi,
ajanslarda bir haber “Burkina’da yeni bir darbe oldu,
askerler iktidarı ele aldılar.” Benim Sankara darbeyi düzenleyenlerden biriymiş.
Başkan yardımcılığına getirildi. Aradan üç beş ay geçti, bir darbe daha, Sankara başkan oldu.
Hemen bir telgraf çekerek
kendisini kutladım. Ondan da hâlâ titizlikle sakladığım bir mektup geldi:
“Sevgili Topuz,
Afrika’da ‘Yeni İletişim Düzeni’ni birlikte gerçekleştireceğiz.”
HERKESİN SÖYLEDİĞİ
BAŞINA GELDİ
Sankara, devlet başkanı olmuştu. Ama bu şimdiye kadar Afrika’da eşi görülmemiş bir devlet başkanlığıydı. Sankara, her gün gitarını
sırtına asarak bisikletine biniyor ve çarşı pazar dolaşıyordu. Her yerde kendisini alkışlarla
karşılıyorlar, o da bisikletinden inerek gitarını çalıyor ve şarkılar söylüyordu. Yalnız Burkina’da değil, bütün Afrika’da adı bayrak olmuştu. Sokaklarda
Sankara’nın resimlerinden geçilmiyordu.
Sankara, bu işleri başarırken yanında çok sevdiği bir arkadaşı vardı: Compaore.
Herkes kendisine “Thomas
dikkat et, sen bu Compaore’den hiç
ummadığın bir kazık
yiyebilirsin” diyormuş. O da “Beni ancak Compaore devirebilir.
Ona karşı hiçbir silahım yok”
demekle yetiniyormuş.
Sonunda herkesin söylediği
şey Sankara’nın başına geldi. Bir gün evine dönerken Compaore onu tek kurşunla kalbinden vurarak yere serdi ve
bütün dizginleri ele aldı. Ülkede
bir diktatörlük kurdu. Ve
onun egemenliği altında
Burkina 10-15 yıl acılar
içinde kıvrandı. Ama sonunda
onu da yakın dostları bir sabah yere serdiler, Burkina halkı günlerce
sokaklarda bayram etti. Ben de uzaklardan bütün kalbimle onların yanındaydım.
Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste…
BAŞKAN
LOPEZ PORTİLLO
Meksika Cumhurbaşkanı Lopez Portillo’yu bana çok sevgili Perulu dostum Checa tanıttı. Portillo, Checa’nın gençlik arkadaşıymış. Muhalefet yıllarında birlikte çalışmışlar. Ama Checa, Perulu olduğu için Meksika’da devlet işlerine hiç
bulaşmamış, sadece başkanın dostu olarak kalmış.
Meksika’da bir bölgesel
toplantı düzenliyorduk. Checa, “Birlikte
gidip devlet başkanını alalım, toplantıyı o açacak” dedi.
Perulu ortak bir dostumuzun Volkswagen’iyle bir sabah başkanı açılışa davet
etmeye gittik. Cumhurbaşkanı az sonra yanımıza geldi. Checa’yla kucaklaştılar.
Saraydan çıktık. Kapıda siyah bir otobüs bekliyordu. Meğer o otobüs
Cumhurbaşkanı’nın özel
arabasıymış. Hep birlikte arabaya bindik.
Başkanla yan yana oturuyordum. Caddede biriken insanlar coşkuyla
başkanı alkışlıyorlardı.
Toplantının yapılacağı merkeze geldik. Başkan, bakanlar ve ben kürsüdeki
yerlerimizi aldık. Bir süre sonra başkanı açılış konuşmasını yapması için mikrofona davet ettiler. O
konuştu, arkasından da mikrofon başına beni çağırdılar, konuşmamı yaptım. Portillo gelip beni kucakladı. O
kucaklaşma resmi, ertesi gün bütün gazetelerde yer aldı.
Meksika’ya gelir gelmez büyükelçimizi ziyaret
etmek istemiştim. Hatta kendisine Paris’ten bir arkadaşının yolladığı bir
paketi getirmiştim. O da bana “Benim
vaktim olmayacak, siz o paketi otele bırakın, ben aldırırım” demişti. Ertesi gün gazetelerde başkanla resmimiz
çıkınca büyükelçimiz telefon ederek beni görmek için otele gelmek istediğini söyledi.
GERÇEK REDDETME SEBEBİ
“Maalesef”
dedim, “Vaktim olmayacak.
Paketi otele bırakıyorum, siz aldırırsınız.”
Törenin
bitiminde Lopez Portillo, “İki hafta sonra General De Gaulle’ün davetlisi
olarak Paris’e geleceğim, sizi de evinizde görmek isterim” dedi.
Bir an düşündüm, ufacık
dairemde ben bütün takımıyla cumhurbaşkanını nasıl kabul edebilirdim.
“Ah ne yazık”
dedim, “Ben o tarihlerde
Paris’te olmayacağım.”
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- İtirafçı Nevzat Bahtiyar'dan sürpriz hamle geldi
- Avrasya tüneli trafiğe kapatıldı!
- Kadınlara cehennem hazırlayanlar
- Nasuh Mahruki'nin tutuklanma gerekçesi belli oldu!
- Cem Garipoğlu soruşturmasında karar!
- Elektronik kelepçeyi kırıp cinayet işledi
- Beşiktaş'tan Talisca açıklaması: 'Karar verilmiştir'
- MSB açıklamasında 'Erdoğan' ayrıntısı
- Albaya verilen ceza belli oldu!
- Teğmenlerin avukatlarından açıklama geldi!