Feyzi Açıkalın

Muammer sonrasında...

28 Haziran 2018 Perşembe
Sayın Muharrem İnce iki kez alınmasın; hem ona ilk adı ile, hem de "Muammer" olarak hitap ettiğim için. Çünkü kampanya boyunca evimizdeki kod adı böyleydi!
 
Siyasi duruşumuz ve bunca yıllık deneyimimizden bağımsız olarak bizim evimizde de onun rüzgarı esti. Yaşamımız ona kilitlendi. Kaybederken de birlikteydik... 
 
Onu, çok önceden yapılmış bir gezi planlaması yüzünden hemen ertesi günü terk ettik. İyi de oldu, çünkü seçim sonuna saklanmış çok bilmiş "siyasi anelizler!" bombardımanından da kurtulmuş olduk.
 
Ama bu kaçış, geziye onunla ruhuyla birlikte çıkmamızı engellemedi. Ziyaret edilen ülkede görüp imrendiğin uygarlığın, Muharrem İnce'nin olası bir Türkiye liderliğinde kurulup kurulamayacağını onun üstünden irdeledik.
 
Onun seçim sonundaki tepkilerini kovalarken yanımıza almayı unuttuğumuz tansiyon ilacı ve diş macunu dolayısıyla her sabah kendisini andığımız gibi, imrenilecek her yaşam örneğinde de kulaklarını zonklattık!
 
Yine onun yüzünden(!) önceden çalışamadan gittiğimiz şehirlerin beklenmeyen hoşluklarını paylaştık. En çok da şehrin meydanında kurulan açık hava sinemasından etkilendik; imrenilecek onca şey varken.
 
Sinema deyip geçmeyin, bu bir yerel yönetim etkinliğiydi ve halkın katılımı ücretsizdi. Şehrin en büyük meydanına kurulmuş perde ve izleyici koltuklarından oluşan sinemada, her akşam başka bir film sergileniyordu.
 
Ülkemizdeki taşra belediyelerinin halka hizmet uğruna yüzbinlerce lira masrafla getirttiği sanatçı(!) etkinliğinden farklılığını, gece meydana girince anladık. En az bin kişi, gündüz görüp dudak büktüğümüz izleyici koltuklarını doldurmuş, yerlerde ve meydana bakan kafe masalarında oturmaktaydı.
 
Koskoca ortaçağ "Piazza" sı, kapalı sinema ciddiyetini sürdüren yerel halktan ve turist konuklardan oluşan insanlarla doluydu. 1968 yapımı bir kült kovboy filmi, hep birlikte, o şehrin tarih ve kültürüne saygı duyarak, sessizce ve dilkatle izlenmekteydi.
 
Muharrem İnce bunun neresinde diyeceksiniz... Açık hava sinemasında gördüklerimiz ülkemizde eleştirdiğimiz, sanat etkinliği adı verilen panayır aktivitelerinden tabii ki farklıydı. Ama bundan da öte, asıl önemli olan o coğrafyayı ve tarihi hak eden insan davranışındaydı. Siyasetin ana malzemesi olan insanın...
 
O ülke kimbilir kaç yüz yıl önce, nice Muharrem İnceler öncülüğünde, insanlığın ilerleyişini engelleyen doğmalar, inanışlarla savaşarak, nice etkileşimlerden süzülerek bu düzeye gelmişti. Bunun bir göstergesi de, Avrupa'nın en eski üniversitesinin, anılan şehirde, bin yıldan beri varlığını sürdürüyor olmasıydı.
 
Korkunç alt üst oluşlar yaşamışlar, sonunda da günlük politikalarla, ara rejimlerle  bozulamayacak yapılar oluşturmuşlardı. Bu şehirler yüzyıllardır çekilen acıların ekmeğini yiyorlardı. Onlara bu yüzyılda halkları peşinden sürükleyecek dahi liderler değil, küçük dokunuşlarla fark yaratacak sıradan politikacılar bile yetiyordu. Çünkü artık kurumların üstünlüğü yani demokrasi yerleşmişti.
 
Muharrem İnce'lerin işi işte bunun için kendi ülkesinde zordu. Hak etmeden bir üst sınıfa geçirilmiş öğrencilere, hazmetmiş olması gereken derslerin devamını öğretecekti, olmadı...
 
 


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları