ABD, AKP ve Gülen’i neden ‘kapıştırdı’?

15 Eylül 2020 Salı

Oysa her şey tam da ABD’nin istediği gibi çok güzel ilerliyordu. AKP ve Gülen cemaati beraberliği süresince BOP doğrultusunda önemli ilerlemeler sağlamıştı:

- Kuzey Irak’ta Barzani yönetimi Bağdat’a karşı Ankara tarafından destekleniyordu: bağımsız Kuzey Irak yönetimine Ankara, inşaatlar konusunda her türlü yardımı yapıyordu: Türk firmaları onlar için çalışıyorlardı. Barzani’nin petrolü Yumurtalık’tan ihraç ediliyordu: Barzani “kendi bayrağı ile” Ankara’da kabul görüyordu.. 2002-2010 dönemi harikaydı.

Müslüman Kardeşler üzerinden Ankara, Şam ve Kahire ile kavgaya başlamıştı.

- 2008’den itibaren, ABD’nin de istediği bir biçimde Ergenekon ve Balyoz operasyonları “başarılı” bir biçimde yürütülmüştü, “kozmik oda”ya birlikte girilmişti.

- ABD’ye karşı koyan, “bizim çocuklar olmayan” “yaramaz çocuklar” Balyoz operasyonu ile dağıtılmışlardı.

- “Kürt açılımı” adı altında tam da istendiği gibi, ülkeyi federasyona götürmek amaçlı görüşmeler Oslo’da yürütülmüştü.

- Cargill’ler ve daha birçok Amerikan firması Türk tarımını bağlamışlardı. KİT’ler satılarak ekonominin içi tamamen boşaltılmıştı.

ABD açısından bakıldığında AKP-Gülen birlikteliği gayet yararlı bir biçimde gidiyordu. Peki, ne oldu da ABD kendi güdümündeki Gülen’i (ve FETÖ’yü) AKP iktidarının üzerine saldı? Buna neden gerek duydu?

‘İranlaşma’ korkusu mu?

Öyle ya, Paris’te mekân tutan bir molla, İran’a döndüğünde İslamcı bir devlet kurarak ABD’nin çıkarlarına büyük zarar vermiş, hatta Çin’in küresel egemenliğine dolaylı yoldan katkı sağlamıştı.

Şimdi bir Recep Tayyip Erdoğan İslam (ve Arap) dünyasında fazla öne çıkarsa riskli olabilirdi! Zayıf da olsa Ankara’nın ileride “İranlaşma” olasılığı vardı. Tahran’ın bu hale geleceğini 1970’lerde kimse tahmin etmezdi.

İşte bu nedenle, Türkiye’deki “siyasal İslamcıları ikiye bölmenin”, riskleri ortadan kaldırmak için yararlı olacağı düşünüldü.

Öyle ya Erdoğan 2008-2011 döneminde Arap dünyasında ve diğer Müslüman ülkelerde “parlamaya başlamıştı”: popülaritesi yükseliyordu: Eskiden, 28 Şubat’a kadar Necmettin Erbakan’dan çekmedikleri kalmamıştı. 28 Şubat’ta Gülenciler ve protokol Atatürkçüsü “Batıcılar” kanalı ile anti Amerikan Erbakan’dan kurtulmuşlardı.

İşte bu nedenle Türkiye’deki siyasal İslamcıların kapıştırılması, “İranlaşma” olasılığını tamamen ortadan kaldıracaktı. Garantili bir çözümdü: Gülen ve cemaati tamamen denetim altındaydı. 15 Temmuz’u hazırlayarak saldırttığı İslamcı diğer kanat, “zaaf göstereceği için”, ABD’ye karşı çıkamazdı. O da hep ABD’ye mecbur kalacaktı.

Zaten sözünü hiç esirgemeyen “açık sözlü” politikacı Trump, 2020’de Ankara’ya, “asarım, keserim, akıllı ol” gibi cüretkâr mektuplar ve mesajlar göndererek ABD’nin gerçek niyetlerini sergilemekteydi.

15 Temmuz’da ABD’nin bizim İslamcıları kapıştırmak için başlattığı operasyonda, “Ankara’da AKP genel merkezinde can havliyle dev Atatürk posterinin dalgalandırılmasının gerisindeki ironi de buydu”: ABD derin devleti, Ankara’daki iktidarı, “gerçekten aldatmıştı”! Her iki yandaşını da birbirine kırdırmak istemişti. Ankara’dakileri ters köşeye yatırmıştı.

Pensilvanya’daki sustu, zaten konuşamazdı: Ankara’dakiler ise aldatılmanın verdiği kızgınlıkla Moskova’yı devreye sokmak istediler: Filler ve ayılar arasında kalmışlardı.

Evet, bu coğrafyada siyasal İslamcıların kaderi 250 yıldır hiç değişmedi… Halktan, halkçılıktan, çağdaşlıktan kopmanın sonuçları hiç değişmez.

Bu masalı 15 Temmuz’dan iki gün sonra, Cumhuriyet’te, 17 Temmuz’da bu köşede yazmıştım: yazımın başlığı, “Garip Bir Darbe Seyrettik: bir Oliver Stone filmi izler gibi” idi.

Evet, 15 Temmuz operasyonunun senaryosu Atlantik ötesinde yazıldı ve bizde uygulandı: çok başlı bir füze misali, etkileri hâlâ sürüyor…

Ve sizler hâlâ, siyasal İslamcılıkta diretmeyi sürdürecek misiniz? Trump’ın mektupları ve Oliver Stone’un filmleri anlamanız için yeter de artar bile…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları