Tezgâhta ‘Varoluşun Dayanılmaz Hafifliği’

26 Kasım 2014 Çarşamba

Siyasi İslamın yazarlarının düşünsel dün-yası, daha doğrusu gerçekliğin zihinlerinde oluşturdukları resmi (yazılarına yansıdığı kadarıyla) beni ürkütüyor. Çünkü bunlar, siyasi iktidardaki iradeyi temsil ediyor, onun düşündüklerini yansıtıyor, hatta onu yönlendiriyorlar.
Ne zaman bu yazarlardan birinin tarihsel jeopolitik analizlerini okusam aklıma, Gilles Deleuze’ün “Si vous êtes pris dans le rêve de l’autre, vous êtes foutu” (Başkasının rüyasına tutsak olmuşsanız, yandınız-“oyuldunuz”) sözleri geliyor: Hepimiz bu siyasal İslamın rüyasında (projesinde) tutsak olmuş gibiyiz. Bu proje onlar için yüzyıllık bir “rüya” ama geri kalan için uyandığında bile, kendini kaçınılmaz olarak bir enkazın altında bulacağından, çeşitli biçimlerde daha uzun süre devam edecek bir kâbus...
Bu sorunun iki boyutu var. Birincisi bu “proje”yi destekleyen gerçeklik tanımlaması (zihinlerdeki resim) çok yanlış; her pratik dönemeçte, “praksis” denemesinde tökezliyor, beklemedikleri sonuçlara yol açıyor. Ancak onlar, “bu kez farklı olacak” beklentisiyle yaptıklarını yapmaya, aynı hatayı tekrarla-maya devam ediyorlar; aynı sonucu aldıkça da, daha fazla dayatmaya, realiteye uyum sağlamaya çalışmak yerine, realiteyi projeye uydurmak için daha fazla simgesel, fiziki şiddet uygulamaya çalışıyorlar: Tüm engelleri ortadan kaldırır, tüm kafa karıştıran, tereddüt yaratan, lidere olan güveni sarsan sesleri kısar, tüm etkenleri kontrol altına alırsak, irademiz tümüyle özgür kalırsa... O zaman farklı olacak...
İkincisi, realite direniyor, irade realiteden kurtulamıyor, planladıkları şeyi “eksiksiz” yapınca bile olmuyor. O zaman “Peki ama neden” sorusunun cevabı, tüm olumsuzlukların içine yazılabileceği, gereken her bağlama uygulanabilecek, anlama sürecindeki delikleri dolduracak bir “boş gösterge” olarak “onlar” devreye giriyor:
“Başarılı olamıyoruz, çünkü”... Bundan sonra şöyle biten cümleler geliyor: “harekete geçirildi”, “dönüştürüldü”, “biliniyordu”, “derin .... (buraya istediğinizi yazınız)... ipleri elinde tutuyordu”, “önüne konulmuştu”...
Karşımıza çıkan, bizi hazırlıksız yakalayan, şaşırtan hesapları bozan, irademize boyun eğmeyen, projeyi aksatan her şey, örneğin ‘Gezi İsyanı, 17 Aralık ve IŞİD aynı tezgâh’”. Bunlar realitenin içinde maddi (ekonomik, kültürel) ve mantıksal teorik olarak açıklanabilen gelişmeler değil, aslında işlerin normal akışı içinde (yani bizim projemize göre aktığında) olmaması gereken, yapay şeyler “birilerinin” tezgâhı. Birdenbire Alevi meselesinin önümüze konulmuş olması da... Birileri var bir yerlerde, bizi halletmeye çalışıyorlar... O yüzden...

Yasaları boş ver Sultan’a bak...
O yüzden yeni MİT Yasası, o yüzden yeni İç Güvenlik Yasası, O yüzden herkesi dinlememiz, her şeyi bilmemiz gerekiyor.... Ama siz sakın merak etmeyin, “diktatörlük yerleşiyor” diye korkmayın. Hz. Ömer’in dediği gibi,“Yasalar ne kadar kötü olursa olsun, eğer adil bir sultanın elindeyse oradan güzel neticeler doğar. Yasalar ne kadar güzel olursa olsun, zalim bir sultanın elindeyse oradan zulüm doğar”... Bakın, önemli olan yasalar değil, Sultan’ın iradesidir. “Ne sultanı?” mı dediniz? O bu günün sorunu değil... Henüz...
Ülke bu projenin bu histerik telaşın, bu paranoyanın içinde tutsak olmuş durumda....
Bu durumu daha da ağırlaştıran, tehlikeli hale getiren bir etken daha var: Kendini büyüklük kompleksi olarak dışa vuran, hep boyunu aşan işlere kalkışan, bir narsisizm... “Onların”, yüzyıllık tarihsel saptırmasını biz düzeltiyoruz, tarihi biz tersine çeviriyoruz, etrafımızdaki ülkelerin hepsi “onların” tezgâhında, dağılma girdabında, yalnızca bizde “düzen getirme”, “birlik kurma, iradesi, gücü var”. Biz dünya çapında sorunlara çözüm örneği sunuyoruz. Zaten Amerika’yı da biz keşfetmedik mi?
Durum işte böyle, bizim size tavsiyemiz, “bir yerlerde, bizi halletmeye çalışan birileri” tanımının (“onlar” boş göstergesinin-E.Y) kapsamı içine girmemeye çalışın. Eğer girerseniz, işte esas o zaman oyuldunuz!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları