Tarih Olarak Bazı Güncel Olaylar

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Tarih, olaylarla aramıza bir mesafe koyar; “uzaktan” bakınca, ayrıntılar kaybolur, ana çizgiler belirginleşir, aralarındaki ilişkileri değerlendirebilme şansı oluşur.
Son aylarda, izlediğimiz, örneğin, Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonuçları, Tayland askeri darbesi, Boko Haram ve El Şebap saldırıları gibi kimi olaylara aramıza mesafe koyarak bakabilir miyiz?
Hatta, bir adım daha geri çekilerek, küreselleşmenin, finansallaşma aşamasının krizini, bu krizle birlikte yoğunlaşan işsizlik, gelir dağılımı bozulması, yoksullaşma, eşitsizlik, küresel ısınma bağlamında gıda fiyatları tartışmalarını resmin içine alabiliriz. O zaman göreceğiz ki, bu tartışmalara neden olan gelişmelerle, önceki paragrafta dikkat çektiğim olaylar arasında çok yakın bir nedensellik ilişkisi kurulabilir.
Bu noktada bize yardımcı olması açısından, 19. yüzyılın son çeyreğinde hızlanan küreselleşmenin, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde çökmeye başlamasının nedenlerini araştıran çalışmaların bulgularını anımsayabiliriz. Nedenler listesinin başında, ülkelerin içinde gelir dağılımının bozulması; ülkeler arasında kaynaklara ulaşma açısından eşitsizliklerin artması geliyor.
O dönemde, küreselleşmenin çöküşüne yol açan süreç, kısaca şöyle özetlenebilir. Gelir dağılımında bozulma, işsizlik artışı halkın tepkisini çekiyor, hükümetler üzerinde, bu duruma çözüm bulması için yaptığı baskıyı artırıyor (bu tepkiden komünist hareket de besleniyor). Hükümetler, egemen sınıf, kendi iktidarlarını korumak için, iç pazarı, iş olanaklarını koruyacak, öfkeyi “yabancı” tehditlere (Yahudiler, başka ülkeler vb...) yöneltecek politikalara başvurmaya başlıyorlar: Bizde işler iyi giderken Yahudilerin (ve Bolşeviklerin), yabancı devletlerin komploları, bizim tarihsel, ilahi, doğal vb. haklarımızı elimizden alma çabaları, her şeyi altüst ediyor... Bu politikalar, küresel çapta keskinleşmekte kaynak rekabeti ortamıyla da uyumlu oluyor. Ondan sonra milliyetçilik, ırkçılık, faşizm, militarizm ve savaş...

Bazı güncel olaylar...
Yukarıda değindiğim güncel olaylara bakınca, Avrupa Birliği ve Tayland bağlamında düzen partilerinin halkın gittikçe genişleyen bir bölümünü ikna edemez duruma geldiğini; yönetemediklerini görüyoruz.
Avrupa’da bir taraftan, ulus devletlerin egemenliklerini uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda aşındıran merkezi kararları dayatan, buna karşılık kriz patlak verince, krizin yıkıcı etkilerine bir çare üretemeyen neo-liberal AB projesine karşı bir tepki var. Diğer taraftan, yoksulluğun, işsizliğin, devlet kaynaklarının yetersizliğinin faturası, sermayeye değil bizzat sermayenin ucuz işçi sağlamak için getirdiği göçmenlere çıkarılıyor; Yahudi düşmanlığı da hortluyor. Avrupa’daki bu yönetme sorunlarının ne yönde gelişeceğini bilmek zor.
Tayland’daki askeri darbe de bir yönetim sorunundan kaynaklanıyor. Kır yoksullarının (ekonomik olarak güçsüz), alt sınıfların oylarına dayalı bir parti, sürekli seçimleri kazanıyor. Ancak bu parti yolsuzluklara batmış bir siyasi kadronun yönetiminde. Kent orta sınıfları, sermaye sınıfları, krallık bürokrasisi (ekonomik olarak güçlü sınıflar) yaklaşık bir yıldır bu zayıf çoğunluğa dayanan hükümeti karşıt protesto gösterileriyle istifaya zorluyorlar. Ordu geçen hafta yönetime el koydu, geniş bir tutuklama dalgası başladı.
Bir diğer askeri darbe de Libya’da yaşanıyor. Önceki hafta sonu, emekli general Hifter emrindeki güçler terörizme, Müslüman Kardeşler’e karşı savaşmak üzere, Bingazi ve Trablus’a saldırdı, zaten dağılmakta olan yönetimi ele geçirmeye başladı. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, bu iki gelişmeyi de “darbe” olarak nitelemediklerini açıkladı. Anımsarsanız, benzer bir durum Mısır’da ordu yönetime el koyduğunda da yaşanmıştı.
Buradan Kuzey Afrika’ya geçersek, Boko Haram ve El Şebap saldırılarının (siyasal İslamın yükselişinin) ulusalcı seçkinlerle halk arasındaki “post-kolonyal” mutabakatın bozulmuş olmasıyla, bu mutabakatın üzerinde duran devletlerin çökmeye başlamasıyla ilişkili olduğunu görebiliriz. Mutabakatın bozulmasında neo-liberalizmin ve hızla aratan gıda fiyatlarının, kuraklıkların büyük etkisi oldu.
Bitirirken, askeri darbelerin, ABD ve Batı’nın onayı, en azından hayırhah tavrıyla birlikte geri gelmeye başlamış olmasına dikkat çekmek istiyorum. Bunu da “Avrupa’da aşırı sağ/faşist partilerin yükselişiyle” birleştirerek, “seçimler eşittir demokrasi” fantezisinin, yüz yıl önce olduğu gibi bugün de işlevini yitirmeye başlamasıyla ilişkilendirmek olanaklıdır sanırım.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları