Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Peace maker’ A La Turca

03 Ağustos 2023 Perşembe

Esenyurt’taki tekel bayi katliamının ardından ülke çapında giderek artan silahlı saldırı olaylarına ilişkin tartışmalar yoğunlaştı. Bu olayların ayrıntılarına bakınca, hemen hepsinde dört dinamiğin kesiştiğini görüyoruz. Ekonomik sıkıntı, yasalara, yargıya güvensizlik, denetimsiz silahlanma, şoven milliyetçiliğe ek Sünni İslamın da katkısıyla şişirilen zehirli bir erkeklik kültü. 

‘VAHŞİ BATI’ AMA BİRAZ FARKLI...

Bu dört dinamik ister istemez akla, Amerika’da henüz devlet kurumlaşamadığı için aralarındaki, borçlu-alacaklı, büyük çiftçi-küçük köylü yerleşimleri (tel örgü), su paylaşımı gibi ekonomik; at hırsızlığı, banka soygunu, kadın çocuk istismarı gibi ahlaki sorunları erkeklerin kendilerinin çözmek zorunda kaldıkları “Vahşi Batı” ve onun simgesi “Peace maker” (Barış yapıcı-hesap görücü) adıyla ünlü Colt tabancayı (yarı otomatik altı-patlar) getiriliyor. 

Gerçekten de AKP Türkiye’sinin son döneminde, gittikçe yoğunlaşan oranda sorunları tabancayla (şiddet yoluyla) çözmeye çalışma eğilimi ile “Vahşi Batı”nın yaşamı arasında, ekonomi, erkeklik kültü ve silahlanma alanlarında çok büyük benzerlikler var. Dikkatle bakınca bir benzerlik daha görülüyor: Farklı kültürlerin içinden gelmiş, büyük bir göçmen nüfusun egemen değerler alanında yarattığı bulanıklıklar.

Ancak aradaki büyük fark da çok önemli: Vahşi Batı’da henüz devlet kurumlaşmamıştı ama, düzen, gezici hâkimler, yerel ve federal şerifler ile korunmaya çalışılıyordu. Yerel düzeyde bile geçerli bir temsil ilişkisi yaratan seçimler yaşanıyordu (liberal demokrasi gelişiyordu), devletin etkisi ve kurumlaşması gittikçe gelişiyor, kapsayıcı homojen bir yasal düzen kuruluyordu, egemen değerler, özellikle iç savaştan sonra, hızla ortaklaşıyor, ekonomi hızla büyüyor, sanayileşme hızlanıyordu. 

AKP Türkiye’sinde gelişmenin oku ters yönü gösteriyor. Ekonomik kriz ve rejimin ekonomi politikaları sıradan insan kadar siyasal İslamın rejimiyle ilişkisini düzenleyemeyen sanayiciyi, esnafı, müteahhidi de yakıyor. Bu sırada yargı işlevini ve güvenilirliğini hızla kaybediyor: İnsanların can güvenliğini koruyacak yargı ve güvenlik güçleri de tarafsızlıklarını kaybettiler. Diğer bir deyişle, “süreç olarak faşizmin”, hemen her yerde (son olarak İsrail’de) “vesayet” safsatasına sığınarak teslim almaya çalıştığı kesim (yalnızca yasaları uygulamakla sorumlu olan “atanmışlar”), Türkiye’de de siyasal İslamın partisi AKP ve yandaş sermaye karşısında tarafsızlığını kaybetti. Yargı ve güvenlik güçleri, genel olarak muhalefete, özel olarak sınıf savaşlarında işçilere ve emekçilere karşı tamamen keyfi olarak bazen yasalara rağmen kullanılan bir silaha dönüştü.

Vahşi Batı’da hukuk düzeni, liberal demokrasi, ortak değerler giderek yerleşiyordu. AKP Türkiye’si hızla liberal demokrasiden uzaklaşarak, ortak değerleri yıkarak bir “Vahşi Batı” ortamına, hatta yerli ya da uluslararası suç örgütlerinin at koşturduğu bir kaosun içine girdi. “Vahşi Batı”dan farklı olarak karşımızda erkeklik kültüne ek bir de lider kültü, tek adam rejimi var.

Çağrışımlar başlayınca durmuyor: “Lider kültü” ve “kaos”, bu kez aklıma Günter Raihman’ın 1939’da Almanya gözlemlerini aktardığı Vampir Ekonomisi başlıklı çalışmasını getirdi. 

Raihman, Nazi Almanya’sında şirketlerin, devlet ve parti ile ilişkilerini düzenleyecek özel bölümler kurduklarını, yoksa, kaynaklara, ihalelere ulaşmanın, yasaları uygulatmanın olanaksızlaştığını aktarıyor. Raihman, Nazi ekonomisinin görünen başarılarının, yağmalama, sömürü, rüşvet, komisyon ve bireysel özgürlüklerin baskılanması temeline dayandığını gösteriyor, Nazi ekonomisini Alman halkının canını emen bir “vampir” olarak betimliyordu.

Son olarak bence içi boş “değişim-dönüşüm” fantezilerine kapılmadan, rejimin adını doğru koymak, muhalefeti ve direnişi onun doğasına uygun biçimde düşünmek gerekiyor. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları