Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Ortadoğu’da Ortada…

20 Kasım 2013 Çarşamba

Diyarbakır’daki “gösteriye” karşın, AKP Türkiyesi, “bölge lideri”, “dünya gücü” derken “onurlu yalnızlık” gibi açıklamalara sığınmaya çalışsa da şimdi Mısır ve Suriyeİran sorunları üzerinden rakip kamplara ayrışmaya başlayan Ortadoğu’da ortada kalmış görünüyor. Şimdi bir yön değişikliği yapmaya çalışıyor. Ancak ülke politikaları, yüklü tankerlere benzerler, yeterli ön hazırlık yapılmadan dönmeye başlarsanız devrilebilirler.
Başbakan ve Dışişleri Bakanı’nın hesaplarını Suriye fiyaskosu bozdu. ABD’nin 30 Ağustos Suriye Değerlendirmesi yayımlandıktan sonra, uluslararası basında Türkiye’yi mezhepçi politika izleyen, radikal Müslüman gruplara yataklık eden, destek veren, Suriye’de akan kanın sorumlularından biri olarak tanımlayan yorumlarda belirgin bir artış oldu.
Türkiye, uluslararası askeri müdahale istemeye devam ettikçe, Suriye sorununu çözen değil çözümü zorlaştıran ülke olarak tanımlanıyordu. Bu durum hükümetin “Gezi olayı” fiyaskosunun üzerine eklenerek konuşuluyor, genelde bir iflas, “dönem sonu” resmi çiziliyor.
Dış politika sorunlarının iç politika sorunlarıyla çakışma özellikleri de vardır. Hükümet partisinin, hatta siyasal İslamın içinde bir saflaşmanın, tartışmanın, Başbakan’ın siyasi ömrünü de kapsayacak biçimde şekillenmekte olduğu görülüyor. Bu görüntünün içinde, “meşru olan ve meşru olmayan yaşam tarzları”, Halife, Şûra, “Gerçek demokrasi şeriatla gelir” gibi bugüne kadar dillendirilmeyen savların ortaya çıkması dikkat çekiyor. Bu yeni savların ortaya çıkışında “Türkiye siyasal İslamının Suriye’deki radikallerle içli dışlı olmasının etkisi var mı” diye sormak da gerekiyor.
Bu içli dışlı olma, bir Hindistan atasözündeki duruma benziyor: “Kaplanın üzerine binebilirsiniz ama inemezsiniz” (inerseniz ısırır). Türkiye şimdi böyle bir noktada. AKP Türkiyesi’nin oynamaya çalıştığı Kürtleri bölme, Müslümanlıkla birleştirme oyunu da yaratacağı acılı sonuçlar bir yana, bu yalnızlığa çare olacak gibi görünmüyor: Barzani Ortadoğu’nun mezheplerle aşiretlerin sürekli salladığı, petrolle yağlanmış kaygan zemininde uzun süre bir noktada duramaz!

CIA’nın bildikleri...
Yukarıda değindiğim “30 Ağustos Değerlendirmesi”nin içinde de bence büyük riskler gizli. ABD yönetimi bu değerlendirmede Esad rejimini suçladı ama elinde kesin kanıtlar olmadığını da eklemeyi unutmadı. Kısa bir süre sonra sürecin Rusya ve Amerika ilişkilerinde İran’ı da içine çekerek “hiç beklenmedik” bir yöne döndüğünü gördük.
Bu yeni yönde, Suriye’ye askeri müdahale opsiyonu masadan kalktı. Kimyasal silahların yok edilmesi süreci başladı. Hemen sonra dikkatler Suriye muhalefetinin cihatçı radikal özelliklerine, Türkiye’nin bunlarla ilişkisine odaklandı. “Aman Suriye’de Irak gibi bir kaos çıkmasın” yorumları Esad rejiminin kalıcı olma olasılığına kapı açtı.
Bu, çok hızlı ve radikal bir değişimdi. Philip Grimaldi’nin 13 Kasım’da The American Conservative dergisinde yayımlanan “Suriye yüzünden istifa noktasına gelmek” başlıklı yorumu, bu değişimin arkasında çok önemli bir etkenin olduğunu gösteriyor. Grimaldi, eskiden CIA ajanıydı; halen muhafazakâr kesimin saygın yazar ve analistlerinden.
Grimaldi, Beyaz Saray’ın 30 Ağustos değerlendirmesinin öncesinde CIA’dan bir grup analistin, Beyaz Saray’ı topluca istifa etmekle tehdit ettiğini yazıyor. Bu analistler, kimyasal silahların Esad rejimi tarafından kullanıldığına ilişkin hiç kanıt olmadığını, kullanmak için yapılması gereken ön hazırlıkların uydu fotoğraflarından gözlemlenemediğini, ileri sürülen kanıtların sahte olabileceğini, saldırıda kullanılan mühimmatın Esad ordusunun standartlarına değil muhalefetinkilere uyduğunu, saldırıyı muhalefetin yapmış olabileceğini vurgulayarak, eğer bunlar göz önüne alınmazsa Irak savaşı öncesindekine benzer bir duruma düşmemek için topluca istifa edeceklerini bildirmişler. Bunun üzerine Beyaz Saray değerlendirmesini muğlaklaştırmış, somut kanıt yok ifadesini eklemiş.
Bir toplu istifa tehdidine kadar uzanan, ABD’nin Suriye politikasında ani bir dönüşe yol açan tepkinin, kimyasal silahları aslında kimin kullandığına ilişkin önemli bilgilere dayanmaması bana olanaksız geliyor. Bence CIA işin aslını biliyor. Bu bilginin kapsamının nereye, kimlere kadar uzandığı da ayrıca önemli bir konu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları