Kaos korkusu ve emperyalizm - II

23 Haziran 2015 Salı

Bu yazının I. kısmında, bölgesel ve küresel “entropi” geliştikçe jeopolitik alanında yoğunlaşan tartışmalara kısaca bakmak istediğimi yazmıştım. Burada, Robert Kaplan’ın “Emperyalizmi geri getirin” çağrısı olarak algılanan yazısından başlayarak ilerlemeye çalışacağım.
Tartışmalar o kadar yoğun ve sert olmuş ki Foreign Policy, yazının başlığını iki kez değiştirme gereği duymuş. Kaplan da sonradan eklediği bir notta, “Ben emperyalizmi çağırmadım yalnızca duruma işaret ettim” diyor.

Doğal olan ve olmayan sınırlar
Kaplan, insanlık tarihi boyunca düzenin hemen her zaman imparatorluklar tarafından sağlandığına işaret ediyor. Buradan hareketle Kaplan, Ortadoğu’daki kaosun köklerinde üç emperyal çöküntü olduğunu saptayarak devam ediyor: Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmesi, emperyalist güçlerin yarattığı Sykes-Pickot düzeninin dağılmaya başlaması, ABD hegemonyasının düzen getirme kapasitesinin gerilemekte olması.
Kısacası ya kaos ya emperyal düzen diyor Kaplan. Kaplan savını, tarihsel kökleri olan devletler ve doğal sınırlar gibi iki kavram üzerinden geliştiriyor. Kaplan’ın savı aynı zamanda ABD’nin ekonomik ve askeri kapasitesi ile ilgili bazı varsayımlara dayanıyor. Kaplan’a göre, bazı devletlerin kökleri tarihin derinliklerine gittiği için bugün daha istikrarlı ve daha seküler yapılar oluşturuyorlar. Buna karşılık bazı devletler de aslında sonradan türemiş, tarihsel kökleri olmayan yapay özellikler sergiliyorlar.
Bu ikincisi, birçok yerde emperyalizm tarafından çizilmiş yapay sınırlar (Sykes-Picot) konusuyla yakından ilgili. Kaplan, Ortadoğu halklarının, doğal olmayan sınırlarla yaşamak zorunda bırakıldıklarını, etnik ve din, mezhep farklılıklarından dolayı da kendi kendilerini yönetemedikleri sonucuna ulaşıyor. Kaplan’a göre bölgeye yeniden istikrarı kurmak için bir emperyalist müdahale ve düzenleme, yol göstericilik gerekebilir; yeni ABD devlet başkanı 2017’de bölgede Batı etkisini yeniden güçlendirmeyi denemeye karar verebilir.
Ancak, Benjamin Denison (Notre Dame Üniversitesi) ve Andrew Lebovich’in (Columbia Üniversitesi) Kaplan’a cevap olarak yayımladıkları denemede işaret ettikleri gibi, aslında bütün sınırlar toplumsal yapıntılardır; doğal olan sınır yoktur. Dahası yazarlar, Kaplan’ın tarihi yanlı okuduğunu, gerçekte olmayan bazı şeyleri var saydığını savunuyorlar.

...ve sonra adına barış diyorlar
Örneğin, sömürgecilerin çizdikleri sınırlar her zaman etnik, dini bölünmelere ters olmuyor, toplumsal gerçekliklerden doğabiliyorlar. İmparatorlukların sınırları da askeri, siyasi koşullara göre bazen daralıyor, bazen genişliyor. Bu sınırları doğal, emperyalistlerin çizdiklerini yapay saymak da anlamlı değil. İmparatorlukların istikrar kaynağı olduğunu da. Evet, imparatorluklar bazen düzen kurabiliyor, çoğu zaman da isyanlara, direnişlere sahne oluyorlar, sürekli genişlemeye çalışıyor, savaşlar savaşları izliyor.
Denison ve Lebovich, bu imparatorlukların getirdikleri “istikrarı” bir de sömürgeleştirilen halklara sormak gerekir diyor ve ekliyorlar: “İmparatorluklar çözdükleri sorunlarda daha fazlasını yaratırlar.” Getirdikleri istikrar şiddete, yerli halkın aşağılanmasına, baskı altına alınmasına, hatta soykırıma, kaynakların talan edilmesine dayanır. Yazarlara göre, bölgedeki imparatorlukların tarihine ilişkin bu tür tartışmalar boşlukta değil, birilerinin bölgeye yönelik siyasi planlarına hizmet etmek için üretiliyorlar (Washington Post, 09/06/2015). Gerçekten de, Ortadoğu’ya Suriye bahanesiyle doğrudan askeri müdahale taleplerinin dile getirildiği neo-con çevrelerde, Kaplan’ın savlarına büyük ilgi olduğu görülüyor.
Kaplan’ın istikrar - kaos ikilemi karşısında emperyalist iradeyi önermesi de benim aklıma, ister istemez, ünlü Romalı tarihçi Tacitus’un şu sözleri getiriyor: Yalan iddialarla, talan eder, katliam yapar, tecavüz ederler adına imparatorluk derler. Çöle çevirirler adına barış derler.
Perşembe günü devam ediyorum...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları