2014 Yılında Zengin, Yoksul, Ünlü

07 Ocak 2015 Çarşamba

Geçen yılın en çok tartışılan konularından biri “gelir dağılımı ve kapitalizm” ilişkisiydi. Yılın ünlüler arasına katılan yeni ismi de “bir türlü okumayı başaramadım” dediği Marx’ın, “Das Kapital”ini çağrıştıran bir kapak tasarımıyla yayımlanan kitabın yazarı Thomas Piketty idi.
Piketty, eşitsizliğin kapitalizmin ürünü olduğunu gösterip, “malumu ilan ederek” üne kavuştu. Piketty’nin ileri sürdüğü en önemli çözüm önerisine de, dünyanın en zengin adamı Bill Gates’in “kitaptaki her şeyi çok sevdim ama daha fazla vergi vermek istemiyorum” tepkisi de madalyonun öbür tarafındaki malumu ilan etmiş oluyordu.
Piketty ilgisi devam ederken mali sermaye 2007 krizinde yaklaşık 12 triyon dolarlık devlet yardımlarına karşılık verdiği tavizlerle kaybettiği gücünü yeniden kazanıyor, spekülatif etkinliklerine getirilen risk sınırlayıcı kısıtlamaları kaldırtıyor (The Observer, 04/01/05), zenginler zenginleşmeye devam ediyor, bu durumun yarattığı jeopolitik sonuçlar, bir “büyük savaş” olur mu (işte gerçekten önemli bir tartışma) sorusunu gündeme getirerek güçlenmeye devam ediyordu.

Toplam yeni servetin yarısı..
Bloomberg’in yayımladığı “Milyarderler İndeksi”ne göre dünyanın en zengin 400 milyarderi 2014 yılında servetlerine 92 milyar dolar eklemişler. Servetine servet katma listesinin başında Ali Baba isimli e-ticaret şirketinin ana ortağı Çinli işadamı Jack Ma geliyor. Ma 2014 yılında servetine 25.1 milyar dolar eklemiş. Dikkati çeken diğer iki isim mali spekülatör Buffet ve Facebook’un kurucusu Zuckerberg.
Çin’in en zengin 10 milyarderinin, bu 92 milyar dolarlık artışa katkısı yaklaşık 48 milyar dolar. Demek ki en zengin 400 milyarderin 2014 yılında servetlerine kattıkları servetin yarısını 10 Çin milyarderleri edinmiş. Diğer bir deyişle, son yıllarda “dünya ekonomisinin merkezi doğuya kayıyor” biçimde tanımlanan gelişme devam ediyor.
Buradan jeopolitik konusuna geçebiliriz. ABD hegemonyasının gerilemesi, Çin’in ekonomik ve siyasi, giderek de askeri bir güç olarak yükselmekte olması, 2007 yılından bu yana, “Depresyon ve savaş”, “hegemonya değişimi ve savaş” ilişkilerine yönelik tartışmaları yoğunlaştırıyor. Bu iki tartışma alanını kapsayan bir diğer teorik çalışma alanı da “kapitalizmin uzun devreleri” içindeki “savaş devreleri” (War Cycles) araştırmaları. İlgilenenler için bu alandaki gelişmeleri toparlayan iki makale: Arno Tausch’un, “War Cycles” (Social Evolution & History, Eylül 2007), “Towards yet another age of creative destruction?” (Journal of Globalization Studi-es, Mayıs 2010).
Bu çalışmalarda, uzun devrelerle büyük savaşlar arasındaki ilişkiyi, kendi çalışmalarımdaki bulguları da parantez içinde ekleyerek kısaca şöyle özetleyebilirim sanıyorum:
Küresel savaş -> egemen gücün küresel hegemonyası (bir egemen “Sermaye Birikim Rejiminin” ve “Düzenleme Sisteminin” oluşması) ->(Yapısal ekonomik kriz) Hegemonyacının liderliğinde kurulan küresel düzenin meşrutiyetini kaybetmesi -> (Krizi yönetme/düzenleme sisteminin etkisini kaybetmesi- mali buhran) -> Küresel sistemde merkezkaç eğilimlerin artması (yeni güçlerin yükselmesi) -> Küresel savaş...
Peki bu modele göre acaba neredeyiz? Benim de olumlu baktığım bir yaklaşıma göre, zamanımız, kapitalizmin ilk büyük bunalımını ve İngiliz hegemonyasının aşınmaya başlamasını kapsayan 1850-1878 dönemini anımsatıyor. Bu dönemin ardından uluslararası düzenin meşruiyetini kaybetmesi, 1878-1914 arasında yeni koalisyonların oluşması (finansallaşma, uluslararası pazarların, sömürgelerin yeniden bölüşülmesine ilişkin gerginlikler-EY) geldi.
“1815 Napolyon savaşları -1915 Büyük Savaş” gibi yüz yıllık devreleri düşünerek 2015’e ulaşmaya çalışanlar ve 2020 yılına korkuyla bakanlar da var. Bu iyice kötümser yaklaşımın arkasında yalnızca uluslararası gerginliklerin değil, ülkelerin içindeki huzursuzlukların da artmaya, dolayısıyla iki farklı devrenin kesişmeye başlamış olması var.
Neresinden baksak 2015, 2014 yılından daha ilginç tartışmalar getirecek gibi görünüyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları