Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Bir buruk anma: İlhan Erdost
“Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar/ Ve dağılmış pazar yerlerine memleket” der ya Edip Cansever. Kaç gündür alacalı bir havanın ortasında, yaşadığımız derin çalkantıda sürekli ülkenin haline bakıp kahroluyoruz. Tıbbi literatürde, “memleket yorgunluğu” diye bir şey yok. Ama biz görmekten, duymaktan, anlamaya çalışmaktan ve bir türlü anlayamamaktan dolayı yorgunuz. Sesimizi duyuramamaktan, çoğalamamaktan barikatları aşamamaktan yorgunuz. Sürekli engellere takılmaktan, bağrıştan çağrıştan, hiddetten, öfkeden, parmak sallamalardan bunaldık. Dahası toprak altında yatan ölülerimize verdiğimiz sözler yıllar geçtikçe aşındı. Hesap soramamanın getirdiği umutsuzluk bir başka yorgunluğun sancısına dönüştü.
***
Bir siyah beyaz fotoğraf canlanıyor zihnimde. Karanlık adamlar, yeryüzünün en mutlak değerini, bilgiyi yok etmek için kitapları tarumar ediyor. İçlerinden biri Engels’in, doğabilimdeki metafiziksel ve idealist kavramları dibine kadar eleştirdiği “Doğanın Diyalektiği” kitabını yok etmek istiyor. Kitabı tedavülden kaldırmak için önce yayıncısından başlamalı! İlhan’ın güzel karısı Gül, “Anlat onlara kitabı... İçinde yazılanları... Tehlikeli hiçbir şey yok!” diyor. Kendi eliyle kocasını teslim etmenin acısını bir ömürdür çekiyor.
***
Ben saçları lüle lüle, gözleri zeytin iki güzel kızla büyüdüm. Biri Alaz, diğeri Türküler’di. Babalarının nasıl öldürüldüğü saklandı onlardan. Bir gün Alaz’a ilkokulda arkadaşı, “teröristin kızı” diye tokat attı. Anlam veremedi buna. Çocukların başka çocuklara maharetlice zulüm edebileceklerini anlatan Golding’in ünlü romanı “Sineklerin Tanrısı”ndan henüz haberi yoktu. Evde Tempo dergisini karıştırırken babasının fotoğrafını gördü. Yazının başlığı, “Mamak Cezaevi’nde dövülerek öldürülen yayıncı İlhan Erdost”tu. Kalbi hızlı hızlı attı. Eli ayağı tutuldu. Demek hem de amcasının gözü önünde öldürülmüştü babası. İlhan’ın son sözleri, “Artık dövmeyin! Sabah kızımı göremedim. Öpemedim!” olmuştu. Oysa gözaltına alınan ağabey kardeş hükümlü bile değildi. Türkiye gerçeği böyle derin bir uçurumdu işte! 12 Eylül ise bu ülkede sadece üstümüze bir bulut gibi çöken karanlığın adı değildi. Horkheimer’ın dediği gibi, “Kapitalizmi eleştirmeyen faşizm hakkında sussun!” Değişen yeni düzenin de adıydı.
***
Kırk üç yıl aradan sonra ilk defa İlhan Erdost için Ankara’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde bir anma töreni düzenlendi. Yıllarca bizim için her 7 Kasım, İlhanİlhan Kitabevi önünde uzun kuyruklar ve mezarlık buluşması demekti. Zaman telaşlı ve yok edici. Uzun kuyruklar yerini dost selamına, mezarlık anmaları eksilen yüzlerin hatıralarına bıraktı. Ancak İlhan Erdost’un anmasındaki kalabalık yeniden umudu hayatımıza ekledi. Üstelik mezarlık başından düzenlenen özel geceye kadar bu ülkede siyasi cinayetlerde öldürülenlerin yakınları yine yan yana kol kolaydı. Kimler mi? İlhan Erdost’un eşi Gül, kızları canım Alaz ve Türküler, Hrant Dink’in oğlu Arat, Musa Anter’in kızı Rahşan, Doğan Öz’ün kızı Bengi, Turan Dursun’un oğlu Abit, Metin Göktepe’nin ablası Meryem, Onat Kutlar’ın eşi Filiz, Hasan Ocak’ın abisi Hüseyin Ocak, Nesimi Çimen’in oğlu Mazlum, Uğur Mumcu’nun kızı Özge ve Behçet Aysan’ın kızı Eren...
***
7 Kasım akşamı Çağdaş Sanatlar Merkezi’ni dolduran kalabalık, Devrimci 78’liler Vakfı Başkanı Hüseyin Esentürk, Vahap Erdoğdu, Su Apaydın Öge ve Işık Kansu’nun yüreğimizi bir kere daha yakan konuşmalarını dinledi. Hüseyin Esentürk 12 Eylül göstermelik yargılamasına, Su Apaydın Öge, İlhan ve Gül’ü nasıl tanıştırdığını aktararak incelikli dostluklarına değindi. Işık Kansu, 12 Eylül sonrasında İlhan’ın öldürülme haberinin sıkıyönetim tarafından gazetemizde nasıl sansüre uğradığını tane tane anlattı. Vahap Erdoğdu’nun tanıklığıyla birleşen bilgece konuşması bize İlhan’ın 12 Eylül’ün gaddarlığının simgesi olduğunu bir kere daha hatırlattı. Nasıl Lorca Franco’nun; Victor Jara, Pinochet’nin, Reichstag yangını sonrasındaki büyük tutuklamalar Hitler’in adıyla özleşleşiyorsa bugün İlhan’ın adının da 12 Eylül’le özdeşleştiğini hatırlattı. Ve bize, “İnsanlardır tarihi yapan ama tarihin yaptığı insanlardır akılda kalanlar. Çünkü onlar tarihin yaptığı kilometre taşlarıdır. İlhan tarihin yaptığı insanlardandır. Onun kilometre taşında 12 Eylül 1980 yazar” dedi.
***
Alaz babasının kazağındaki kan izine bakarken kendi tartımını ülkenin vicdanına yaslanarak yapıyor. Oysa yüzleşme sözcüğünün anlamına hiç erişemedik. O yüzden Edip Cansever’in şiirindeki gibi “mendilimde kan sesleri” var. Sahi bir mendil neden kanar?
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- Malatya depremi: 'Endişe verici' diyerek uyardı!
- İYİ Parti'de Akşener krizi
- Ankara’da konuşulan iddianame
- Muharrem İnce’den sert yanıt!
- Erdoğan'dan RTÜK'e 'hızla tedbir' talimatı
- TÜPRAŞ'tan açıklama geldi
- ORC'den çarpıcı 'Karadeniz' anketi
- Kendisini canlı canlı dev yılana yutturdu!
- Sedat Peker'in avukatı hayatını kaybetti
- 'Tweet bu kadar, gerizekalı!'