Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Sığınmacı mı, mücahit mi?

10 Ağustos 2021 Salı

İstiklal Savaşımız gibi savaşlar hariç, savaşa karşıyım.

Emperyalistlerin işgal savaşlarına, elbette evleviyetle karşıyım.

Ülkemizi etkileyen Ortadoğu ve Kuzey Afrika savaşlarına, Türkiye’nin bu savaşlara karışmasına çok çok karşıyım.

Hatta bu konuda “ABD’nin Siyasal İslam’la Dansı” adıyla, her yazdığımın bir bir çıktığı ve doğrulandığı bir kitap bile yazdım:

Dünyayı pençesine alan her türlü şiddete, ülkelerin içindeki ve dışındaki terörist saldırılarına da karşıyım.

Bu şiddetin, bu saldırıların temelinde, emperyalizmin, dünyayı yönetmek ve sömürmek isteyen güçlerin çıkarlarının yattığını düşünüyorum.

***

Soğuk Savaş döneminde, Sovyetler’i çökertmek için ABD’nin, dincilik ve milliyetçilik ideolojilerini bir silah olarak kullanması bir insanlık suçudur:

İnsanları dinlere, mezheplere, ırklara ve milliyetlere göre ayırıp mukaddes kimlikler üzerinden düşmanlaştırmak ve birbirleriyle savaştırmak kitlesel bir katliam ve insanlığa karşı bir suçtur.

Ayrıca İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Sovyetler’le mücadele için “Komünizmle Savaş” sloganı ile uygulanan bu dinci-milliyetçi ideolojik mücadele, özellikle bizi zarara uğratmıştır:

Çünkü Türkiye’nin bağımsızlığı, Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti rejimi bu yolla tahrip edilmiştir.

Ben, bu gerçeği sadece bilimsel olarak değil, bu süreçle mücadele ederek en zor yoldan öğrendim.

***

Sovyetler Birliği çöktükten sonra, ABD’nin rehavete kapılmasını önlemek ve dünya egemenliği için mücadelesini sürdürmesini sağlamak için Radikal Siyasal İslam’ı, düşman olarak karşısına alması gerektiğini, Huntington’un “Uygarlıklar Çatışması, Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması” adlı kitabından öğrendik.

Soğuk Savaş sırasında, Sovyetler’in Afganistan’daki varlığına karşı savaşmak üzere, ABD’nin CIA eliyle örgütlediği, Suudi Arabistan’la finanse ettiği El Kaide ve Taliban Huntington’un belirlediği bu yeni düşman rolü için biçilmiş kaftandı:

ABD bir yandan Radikal Siyasal İslam’ı hasım olarak cilalarken öte yandan kendisi de 11 Eylül 2001’de onun tarafından vurulunca, ona karşı yanlış bir mücadele yöntemiyle, “Ilımlı (Amerikancı) İslam” diye bir akım yaratmaya çalıştı...

İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) örgütü üzerinden, Türkiye’nin de Erdoğan/AKP iktidarı aracılığıyla “model ülke” olarak kullanıldığı “Arap Baharı” projesiyle, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki Müslüman ülkelerde rejim değişikliklerine gitti ve bölgeyi kana bulayarak istikrarsızlaştırdı, rejimleri değiştirdi, insanları öldürdü, Müslümanları birbirlerine öldürttü, ülkeleri böldü, evleri barkları yıktı, milyonlarca insanı yerlerinden yurtlarından etti.

Ne yazık ki Türkiye de Erdoğan/AKP iktidarının yanlış politikaları ile bu projenin içinde aktif olarak rol aldı ve hem kendi sınır güvenliğini hem de toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel istikrarını tehlikeye attı.

Gencecik evlatlarımızı gurbet ellerde, bizim olmayan bir savaşta lüzumsuz yere şehit verdi...

Ülkelerinden kaçan milyonlarca Arap ve Müslümanı misafir etmek, onlara hizmet etmek, onların maddi ve manevi sıkıntılarını paylaşmak zorunda kaldı.

Üstelik de gayri resmi sayılara göre sığınmacılar şimdiden nüfusun yüzde onu oranına ulaştı ve ülkeyi her bakımdan zorlamaya başladı. 

Şimdi ABD, Mısır’da “Ilımlı (Amerikancı) İslam” projesinin yürümediğini, Libya’da ülkeyi kana buladığını gördü, Suriye’de de yenildi...

Böylece Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki İslam ülkelerinde, “Müslüman Kardeşler” örgütüyle işbirliği yaparak yürürlüğe koyduğu “Ilımlı (Amerikancı) İslam” projesinden vazgeçti, kendisine para ve can kaybettiren savaşlardan çekilmeye karar verdi.

Sonuç olarak İsrail’in güvenliği için önem taşıyan Ortadoğu politikalarında henüz çok radikal bir değişme yapmadı ama Afganistan’dan çıkıyor.

Bu karar üzerine Afganistan’da görev yapmış olan İngiliz politikacılarından Rory Stewart, ABD’yi ve NATO’yu Afganistan’a ihanet etmekle suçladı ve Biden’ın çekilme kararını, sorumsuz, tehlikeli ve ani alınmış bir karar olarak niteledi.

Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki ise Biden’ın kararını “Başından beri bir Başkomutanın ABD halkı adına yapması gereken zor seçimler olduğunu biliyorduk” biçiminde savundu. (Financial Times, 9 Ağustos)

***

Ülkemiz, zaten bu emperyalist saldırıyı desteklemesinin maddi ve manevi bedelini verdiğimiz şehitlerin kanıyla ve ülkelerinden kaçan Arapları kucaklayarak öderken şimdi bir de Afganistan’dan kaçan Afganlar sorunuyla karşılaştı.

Üstelik gelen haberlere ve fotoğraflara bakılırsa, bu gelenler, genellikle aileler filan değil, genç erkek nüfus ve tabii savaşta ABD’ye aktif destek verenler.

Yani bu gelenler savaştan kaçan “sığınmacı” halk mı yoksa, savaşkan “mücahitler” mi, belli değil.

Ulusal ve uluslararası açıklamalardan ve medyadan öğrendiğimize göre Türkiye hem çekilen ABD ordusu yerine Kâbil Havalimanı’nın jandarmalığını üstlenecekmiş hem de kaçan Afganların çok küçük bir kısmına vize veren ABD’nin almadığı Afganların ilk (belki de son) durağı olarak sınırlarını onlara açmış.

Arap sığınmacılar için AB’den para alan Türkiye, gelen Afganlar ve Afganistan’daki görev için de ABD ile pazarlık yapıyor.

Hemen belirtmeliyim ki milyarlarca Avro veya dolar tek bir evladımızın, bırakınız canını, burnunun kanamasının bile karşılığı olamaz!

Ayrıca toplumumuzun istikrarı da kat’iyyen satılık değildir!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları