Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Şerif Mardin 1

14 Eylül 2017 Perşembe

Şerif Mardin’in ardından yapılan abuk sabuk değerlendirmelere baktıkça bir yandan kızıyorum, bir yandan da üzülüyorum:
Siyasette “otoriter bir cehaletin egemenliği” bütün toplumu iyice pençesine almış...
Her konuda olduğu gibi medyada da, bilim insanları bile değerlendirilirken “cahil cesareti” hâkim.
Elbette sorun sadece “cahil cesareti” de değil:
“Otoriter bir cehaletin egemenliği” ile ortadan şakkadanak iki karşıt cepheye bölünmüş olan toplumda, bütünüyle “tetikçilerin” ve “mahalle kabadayısı rolündeki militanların” yerleştikleri köşelerde ne bilime, ne bilgiye, ne gerçeklere, ne de insan haysiyetine saygı kalmış...
Sanıyorum, “otoriter bir cehalet egemenliğinin” yol açtığı bu “bölünme” ve “cahil cesareti”, aklı başında olanları da etkiliyor ve “karşı cephenin cehaleti” “her mahalledeki aklı başında insanların” seviyesini de düşürüyor.
İnsanları, hainlikle damgalama, işten atma ve hapsetme tehdidiyle sadece, siyasal, toplumsal, fikirsel ve bilimsel alanların değil, sanat/edebiyat dahil, tüm yaşam alanlarımızın üzerine çöken bu “otoriter cehalet”, yalnızca kanaat önderi niteliğindeki köşe yazarlarını değil, en güvenilir, en seçkin kültür ve eğitim sahibi olanları da egemenliğine almış:
Örneğin bir toplumu ayakta tutan temel değerlere sahip olmaları gereken, o toplumun en seçkin kültürünü temsil etmeleri beklenen Yüksek Yargı Mensuplarının bile son günlerdeki açıklamaları, iflah olmaz romantik bir iyimser olan beni bile “Acaba adalete ve bu topluma olan inancımda yanılıyor muyum” diye kuşkuya sevk ediyor!

***

Tam bir İstanbul Beyefendisi olan Şerif Mardin’le tanıştığımda Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde ikinci sınıf öğrencisiydim.
Babamdan kalan 250 lira yetim maaşı az geldiği için ek iş arıyor, fakültenin ilan tahtasını izliyordum. Bu ilanlar sayesinde bulduğum ilk iş, Prof. Sadun Aren’in yürüttüğü bir “İktisat Arşivi” oluşturma projesiydi ama işe başladıktan çok kısa bir süre sonra, projenin finansmanı kesilmiş ve ben de yine işsiz kalmıştım.
Derken Prof. Arif Payaslıoğlu’nun “Türkiye’deki Müteşebbisler Araştırması” projesinde saha araştırmacısı olarak iyi para kazandığım ama kısa süreli olan bir işe girdim.
O iş de bittikten sonra ilan tahtasında Şerif Mardin’in İngilizceden çeviriler yapacak birini aradığını gördüm.
Birçok kolej mezunuyla birlikte girdiğim sınavı, belki de Türkçeye olan hâkimiyetim sayesinde, ben kazandım...
Özellikle Time Dergisi’nden çeviriler yaparak yabancı dilimi ilerletmiştim, ama kolej mezunlarının arasından nasıl sıyrıldığıma doğrusu ben bile şaşmıştım; o zamandan beri, bana İngilizcenin temel mantığını öğreten Şişli Terakki Lisesi’ndeki hocam Vecihe Karamehmet’i hâlâ rahmet ve minnetle anarım.

***

İngilizceden çeviri yaparak başlayan dostluğumuz, derinleşerek uzun süre devam etti:
Şerif Bey, son derece nazik, çok terbiyeli, çok zeki, müthiş kültürlü, çok çalışkan ve çok esprili bir insandı.
İngilizceye ve İngiliz/Amerikan kültürüne hâkimiyeti şaşırtıcıydı. Alman kökenli sosyal bilimcilerin İngilizcelerini taklit ederek yaptığı esprili eleştirileri dinlemenin keyfine doyum olmazdı.
Mutlu bir yaşamı olmadı:
Sanıyorum, Said Nursi çalışmasıyla destek verdiği yapı ile taban tabana zıt olan yaşamı ve rafine kişiliği, mutsuzluğunun temel nedenlerinden biriydi.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump hoş mu geldi? 7 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları