Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Sadaka devletinin önemi: yine ‘bilişsel tutarlılık’

15 Nisan 2022 Cuma

Erdoğan/AKP iktidarının, Parlamenter Demokrasinin dayandığı “Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devletini” çökertme uygulamalarının temelinde yatan en önemli başarısı(!) hiç kuşkusuz yargının emir altına alınmasıdır.

Bu “başarının(!)” seçmen nezdinde devam edebilmesinin önkoşulu da “Sosyal Devletin” “Sadaka Devletine” dönüştürülmüş olmasında yatıyor gibi görünüyor.

Önce Sosyal Devlet ve Sadaka Devleti kavramlarına bakalım.

***

Sosyal Devlet, ekonomik ve toplumsal yönden yurttaşlarının tümüyle, yaşam düzeyi, sağlık, eğitim ve sosyal güvenlik gibi hayati konularda, gereken bütün önlemleri alan devlet demektir.

Esası, bütün vatandaşların, fırsat eşitliği ve Sosyal Adalet ilkeleri bağlamında temel hizmetlerden (olanaklı ise ücretsiz) yararlandırılmalarıdır.

Yaşamın bütün aşamalarında herkesin özellikle sağlık, eğitim, çalışma, barınma, sosyal güvenlik gibi hizmetlere erişim bakımından eşit fırsatlara ve olanaklara sahip olmalarına ve Sosyal Adalet’in sağlanması için bu eşitliğin yaşamın bütün alanlarında devam ettirilmesine dayanır.

Anayasanın 2. ve 60. maddeleri yo¨nu¨nden de “Sosyal hukuk devleti, gu¨c¸su¨zleri gu¨c¸lu¨ler kars¸ısında koruyarak gerc¸ek es¸itligˆi yani, sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sagˆlamakla yu¨ku¨mlu¨ devlet” demektir.

Sadaka Devleti ise devlet eliyle soyularak iyice yoksullaştırılmış olan halkın, sadece parti ve lider bağlılığı/sadakati ilkesine göre sadakaya (ianeye-hibeye-karşılıksız yardıma) bağlanmasıdır.

Esası bir lidere veya bir siyasal partiye sadakate (bağlılığa) ve bu sadakatin, kişinin eylem ve söylemleriyle dışavurumuna yani açıkça ilanına dayanır.

Şimdi sıra “Bilişsel Tutarsızlık” veya “Bilişsel Tutarlılık” ilkesine geldi.

***

Bilişsel tutarlılık veya bilişsel tutarsızlık, inançlar ile tutum ve davranışlar arasındaki ilişkiyi ya da çelişkiyi vurgulayan bir kavramdır.

İnançlarla tutum ve davranışlarımız arasındaki ilişki bakımından iki yönlü çalışır:

1) İnsanlara karşı olan sevgi, saygı, güven gibi olumlu duygularımızın oluşturduğu inançlarımız bağlamında, bunlarla çelişkili olan ufak tefek olumsuz tutum ve davranışları görmeyiz, görsek de algılamayız, algılasak da inançlarımıza veya duygularımıza uygun olarak yorumlarız.

2) Bir kişiye sahip olduğumuz sevgi, saygı, güven gibi olumlu duygu ve inançlarımıza aykırı olan tutum ve davranışlar hakkındaki gözlemlerimiz zaman içinde kritik bir birikime erişince, inançlarımızı etkiler ve ona karşı duyduğumuz güven, sevgi saygı kaybolunca da ne yapsa artık bizi inandıramaz.

Bir kişiye inanmanın güvenmenin temel mekanizması, “Bilişsel Tutarlılık” denilen bir mekanizmadır:

Eğer bir kişiyi, çok seviyorsak, sayıyorsak, ona çok güveniyorsak, onun söylediği yalanları da görmeyiz, görsek de algılamayız, algılasak da bu davranışını haklı kılan gerekçeler uydururuz...

Ne zamana kadar?

Ona karşı duyduğumuz sevgi, saygı ve bu sevgi ve saygının yol açtığı güven duygusu yok olana kadar.

Seçmenlerin, taraftarların, takipçilerin, destekçilerin güvenlerinin bittiği, artık aldatılamayacakları nokta insanların güvenlerinin birden çok kez sarsıldığı, yani sürekli olarak kandırıldıkları, aldatıldıkları ve zarara uğratıldıkları noktadır.

Liderine güvenerek sürekli zarar gören, sürekli ziyan eden hiçbir insan ona artık inanmaz güvenemez...

Bu nedenle, siyasal açıdan halkını uzun dönemde sürekli aldatan, sonunda yoksulluğa mahkûm eden hiçbir siyasal lider, inandırıcılığını ve kendisine duyulan güveni sürdüremez.

Güven bir kez kaybolunca da “Bilişsel Tutarlılık” tam tersine işlemeye başlar ve artık liderin söylediği ve yaptığı hiçbir şeye inanılmaz olur.

***

İşte tam bu noktada, devlet tarafından soyularak açlığa mahkûm edilmiş olan seçmenin tutum ve davranışları, iktidar tarafından “Sosyal Devlet” yerine geçirilmiş olan “Sadaka Devleti” tarafından etkilenmeye çalışılmaktadır:

İktidar, açlığa mahkûm ettiği seçmeni, onun bütün tutum ve davranışlarını etkileyen “Sadakata dayalı Sadaka (iane) Devleti” kavramı ile yanında tutmaya çalışmaktadır.

Eldeki veriler, seçmen kitlesinin en az üçte birinin (bence yarısına yakınının) “Sadaka Devleti” kapsamında, Erdoğan/AKP/MHP iktidarına sadakat karşılığında, maddi yardım aldığını işaret ediyor.

İktidar bir yandan zenginleri daha da zenginleştirirken, açlığa mahkûm ettiği geniş kitlelerde eskiden sahip olduğu seçmen sadakatini de “Sadaka Devleti” kavramını yaygınlaştırarak korumaya çalışıyor.

Bu açıdan muhalefetin, gerek vaatlerinde gerekse belediyelerdeki maddi yardımlarda bu sadakati kıracak ve Sadaka Devleti yerine Sosyal Devleti koyacak önlemler alması gerekiyor.

İktidarın, belediyelerin bütün maddi olanaklarını kesmeye çalışmasının altında bu konuda onların sahip oldukları hizmet ve maddi destek başarılarını engellemek niyeti yatmaktadır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları