Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

İktidarın cehalet eğitimi başarısı

01 Nisan 2022 Cuma

Bu iktidarın en büyük başarısı, toplumun temellerini oluşturan yargıyı ve eğitimi kendisine ram etmiş görünmesindedir:

Yargı yoluyla rejimi değiştirmiş, eğitim yoluyla da geleceği belirlemiş görünüyor.

(Ama her iki konuda da siz “Görünüşe aldanmayın” derim. Çünkü her iki başarı görüntüleri de geçicidir.)

Bu yazıda sadece eğitim üzerinde durmak istiyorum.

***

Dogmatik eğitim çok zor bir iştir.

Bakın bu nasıl yapılmaya çalışıldı:

Önce eğitimin amacı, hedefi belirlendi:

Ezberci, kendisine empoze edilen her türlü düşünce ve bilgiyi sorgusuz sualsiz kabul eden, dış dünyaya kapalı, icat yapmaya ve teknolojiye yatkın olmayan, soru sormayan, araştırma yapmayan, çağ gerisi, dogmatik kafalı insanlar yetiştirmeye yönelindi.

Kendi mensuplarına, “Bu ülke Müslüman bir ülke. Yüzde 99’u Müslüman. Şimdi Türkiye’nin konumu itibarıyla biz icat yapamıyoruz, buluş yapamıyoruz. Tarım ülkesiyiz biz. Ara teknik eleman ülkesiyiz biz” dedirtildi.

Yine bir mensuplarına, “Eğitim düzeyi arttıkça, oylarımız düşüyor” bile dedirtildi.

“Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor.

Ben her zaman cahil halkın ferasetine güveniyorum” diyen rektör yardımcısı da YÖK üyesi yapılarak terfi ettirildi.

İş bulma konusunda, liyakat yerine sadakat egemen kılınarak hangi konuda ve hangi düzeyde olursa olsun, diplomaların değeri sıfırlandı.

Bakın dogmatik eğitim nasıl gerçekleştirildi:

Okulöncesinden başlayarak üniversite sonrasına kadar bütün eğitim kademelerinde dogmatik dinci eğitim modeli (din eğitimi değil, dogmatik dinci eğitim) genel eğitim yöntemi haline getirildi.

Okulöncesinden lise sona kadar eğitimde hem Diyanet İşleri Başkanlığı’yla hem de tarikatların kurdukları vakıflarla işbirlikleri gerçekleştirildi.

Çocukların okul seçimlerinde ve bir üst eğitime geçişlerinde, imam hatip okullarının dayatıldığı bir yapı oluşturuldu.

Okullara, (öğrencileri haremlik-selamlık olarak oturmaya zorlayabilecek kadar gözü dönmüş olan da dahil) hem yönetici hem öğretmen olarak bu yeni hedefi benimsemiş kişiler atandı.

Ülkenin iyi eğitim vermeleriyle ünlenmiş olan (eski isimleriyle) Kabataş, Cağaloğlu Kız, İstanbul Erkek, Vefa, İzmir Atatürk liseleri gibi bütün ünlü okullara da özel olarak “Proje Okullar” adıyla el konuldu ve bunların hem dersleri hem de yönetici ve öğretmen kadroları dogmatik eğitime uygun biçimde düzenlendi.

Elbette okulöncesinde, lise sona kadar bütün ortaöğretimde böyle düzenlemeler yapılırken yükseköğretim de ihmal edilemezdi.

Ülkenin her yerinde pıtrak gibi, yeterli öğretim kadrosu olmayan üniversiteler açıldı.

Buralara kendi müttefikleri ve hatta üyeleri olan yöneticiler ve öğretim kadroları atandı.

Doktora, doçentlik ve profesörlük unvanlarının verilme koşulları da gayri ciddi denilebilecek düzeylere indirildi, kolaylaştırıldı ve basitleştirildi.

Özetle ilk, orta ve yükseköğretimdeki bütün kadrolar yukarıda belirtilen hedefe uygun olarak, liyakate göre değil, sadakate göre atandı ve bu hedefe inanmayanlar bütün eğitim kurumlarından tasfiye edildi.

Elbette hem üniversitelerde hem liselerde, öğrenciler bu seviye düşüklüğüne ve yapılan müdahalelere karşı direndiler.

Liselerde ve üniversitelerde öğrenci olayları yaşandı.

Bütün bu protestolar, güvenlik güçleri ve yöneticiler tarafından terör örgütü faaliyetleri olarak nitelendi ve aileler de tehdit edilerek gerek güvenlik güçleri gerekse yargı tarafından, en şiddetli biçimde, (hatta kimi zaman da haksız ve hukuksuz olan) uygulama ve kararlarla bastırıldı.

***

Sevgili Yalçın Bayer, 2 Ekim 2015 tarihli yazısında şöyle diyordu:

“14 Mayıs 1950 seçimleri ile 27 yıllık kurucu tek parti iktidarı, çağının çok ilerisinde bir demokratik olgunluk ile el değiştirirken, bugünün ‘rafine’ demokratları tarafından ‘despotluk’la suçlanan İsmet İnönü, ‘yayan’ yürüyerek ayrıldığı Çankaya Köşkü’nü iktidarın yeni sahiplerine terk etmiş ve iktidarı sandıkta demokratik yollardan kaybetmesini ‘En büyük yenilgim en büyük zaferimdir’ sözleri ile tarihe örnek bir demokrasi manifestosu ile değerlendirmişti.”

Ben de bu yazımı bitirirken, İsmet İnönü’nün bu sözüne tersten bir gönderme yaparak “İktidarın en büyük zafer görüntüsü, en büyük yenilgisidir” diyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları