Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Dünya ve Türkiye için tek kurtuluş yolu
Dün Cumhuriyet’te Ergin Yıldızoğlu’nun “Liberal demokrasiden sonra...” başlıklı çok önemli bir makalesi yayımlandı...
Yazısına önce “Liberal Demokrasi”nin iflasına işaret etmekle başlıyor ve “Uygarlık karşısında, şimdi yalnızca üç seçenek var” diyerek bunları şöyle sıralıyordu:
1) Totaliter/yeni-faşist rejimler.
2) Emekçi sınıfların, tüm ezilenlerin çıkarlarını temsil etmeye kararlı, “kapitalizmi aşan” bir yönde evrilmeye açık bir klasik/gerçek “sosyal demokrasi”.
3) Bu iki seçenekten birine tutunamayan uygarlığın, “karanlık çağlara” benzer biçimler sergilemeye başlaması.
Elbette “Liberal Demokrasiyi” de haklı olarak eleştirdikten sonra, yazısını (Totalitarizmi ve yeni faşizmi bir seçenek olmaktan elediğim için bence mantıken) “kurtuluş için” tek bir seçeneğe işaret ederek şöyle bitiriyordu:
“Geriye ‘karanlık çağlarla’, ‘klasik/gerçek sosyal demokrasi’ arasında bir seçim yapmak kalıyor.”
Hiç kuşkusuz Yıldızoğlu’nun terminolojisinde, “Klasik/Gerçek Sosyal Demokrasi” seçeneği, (bence) günümüzün sol felsefesindeki, “Emekten yana, Sosyalizme Açık Devrimci Bir Demokratik Rejim” anlamını taşıyordu.
***
Yıldızoğlu’nun bu yazısı bana kısa bir süre önce Merdan Yanardağ’ın BirGün Gazetesi’nde “Türkiye’nin üç yolu!” başlığıyla yayımlanan makalesini anımsattı:
Yanardağ bu yazısında şöyle diyordu:
“Somut durumdan yola çıkarsak eğer, Türkiye’nin önünde bugün üç çıkış yolu bulunuyor:
İslamofaşizm, cumhuriyetçi restorasyon ve devrimci cumhuriyet...”
Yazısını bitirirken de şöyle diyordu:
“Eşitlikçi, aydınlanmacı, laik ve toplumcu demokrasiye dayalı devrimci cumhuriyet seçeneği üçüncü ve toplumsal kurtuluşu sağlayacak tek yoldur.”
***
Bana kalırsa her iki yazar da gerek Dünya, gerekse Türkiye için “Tek Çıkış Yolu” olarak “Emekten Yana, Sola Açık, Devrimci Bir Demokratik Cumhuriyet” rejimini işaret ediyorlar.
Bence her iki yazarın paradigmalarında, üçlü seçenekler olarak tanımlanan kategoriler arasında ciddi çakışmalar ve girişimler var; bu nedenle de okur açısından “Tek Çıkış Yolu”, öteki seçeneklerle karıştırılabilir ve tam anlamıyla net olarak anlaşılamayabilir:
Yıldızoğlu’nun yazısında eleştirilen “Liberal Demokrasi” ile onun yozlaşması sonunda ortaya çıkacak olan “Totaliter/Yeni-Faşist Rejimler” ve “Uygarlığın ‘Karanlık Çağlara’ Benzer Biçimleri”, aslında tek bir seçenek:
Çünkü Dünya’nın ve/veya Türkiye’nin “Liberal Demokratik Rejim”de ısrar etmesi, onu “Uygarlığın ‘Karanlık Çağlara’ Benzer Biçimleri”ne ve bir süre sonra da “Totaliter/Yeni-Faşist Rejimler”e sürükleyecektir.
Bence, Yıldızoğlu’nun birinci ve üçüncü seçenekleri, aynı sürecin sonunda farklı zamanlarda ortaya çıkacak olan (belki aralarında bazı marjinal farklılıklar da bulunan) aynı kategorilerdir.
Sonuç olarak Dünya ve Türkiye için önerdiği “Tek Çıkış Yolu”, “Emekçi sınıfların, tüm ezilenlerin çıkarlarını temsil etmeye kararlı, ‘kapitalizmi aşan’ bir yönde evrilmeye açık bir klasik/gerçek ‘sosyal demokrasi’”dir.
Yanardağ’ın yazısında da iki farklı seçenek olarak ele alınan “Cumhuriyetçi Restorasyon” ve “Devrimci Cumhuriyet” kategorileri, aslında birbirleriyle adeta çakışan iki alternatiftir:
Çünkü, Atatürk’ün kurduğu ve 1961 Anayasası ile günün koşullarına göre ileri taşınmış olan “Devrimci Demokratik Cumhuriyet” zaten, “Eşitlikçi, aydınlanmacı, laik ve toplumcu demokrasiye dayalı devrimci cumhuriyet rejimi”dir.
Öyle anlaşılıyor ki Yanardağ, “Cumhuriyetçi Restorasyon” ile, 12 Mart ve 12 Eylül Askeri Darbeleriyle yok edilmiş olan Atatürk’ün kurduğu ve 1961 Anayasası’nın geliştirdiği rejimi değil, onun 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleriyle iğdiş edilmiş ve yozlaştırılmış haline dönüşü kastediyor. (En azından ben öyle anladım.)
***
Sonuç olarak, bence de Dünya ve Türkiye için Tek Kurtuluş Yolu:
Yıldızoğlu’nun terimleriyle “Emekçi sınıfların, tüm ezilenlerin çıkarlarını temsil etmeye kararlı, ‘kapitalizmi aşan’ bir yönde evrilmeye açık bir klasik/gerçek ‘sosyal demokrasi’”dir.
Yanardağ’ın terimleriyle de “Eşitlikçi, aydınlanmacı, laik ve toplumcu demokrasiye dayalı devrimci cumhuriyet rejimi”dir.
Üstelik bu seçenek olanaklıdır da:
Çünkü Türkiye’nin siyasal tarihinde Atatürk’ün “Milli Demokratik Cumhuriyet Devrimi” ve onu “Klasik/Gerçek Sosyal Demokrasi”ye açık hale getiren 1961 Anayasası, silinmez izler bırakmış, toplumu bu seçeneğe hazırlamıştır.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Saadet'te yeni genel başkan belli oldu
- Kriminal raporun ayrıntıları ortaya çıktı
- Yandaş yazar, son anket sonuçlarını açıkladı!
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- İstanbul'da aile katliamı
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- 4 kişiyi öldürüp intihar etti!
- 'Bu işin şakası yok, herkes ayağını denk alsın'
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!