Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Dokuzuncu video ve CB seçimi
Değerli okurlar, iktidarın propaganda dili, sadece tam denetim altına aldığı medyanın değil, muhalif medyanın da halkın da düşünce yapısını biçimlendiriyor.
Bu dil sadece kavramlar, terimler aracılığıyla değil, ne yazık ki yargının iktidarın sopası olarak kullanılmasıyla da empoze ediliyor:
Muhalif görüşleri savunanların, iktidarın terminolojisinden farklı kavram ve terimleri kullananların, “Terör örgütüne, üye olmadan yardımcı olmak…” diyen ceza maddesiyle, katalog suçlar kapsamına alınıp derhal hapisle cezalandırılması tehdidi, bütün toplumun üzerine bir karabasan gibi çöktü.
Örneğin Kürtlere veya HDP’ye ilişkin olumlu bir yargıda bulunuyorsanız derhal PKK terör örgütüne “Üye olmadan, yardım…” diyen madde ile kendinizi hapiste bulmanız işten değil.
Örneğin, KHK’ler veya FETÖ yargılamaları konularındaki haksızlıklara ilişkin yorumda bulunuyorsanız, aynı maddenin tehdidi yine tepenizde.
İktidar dili, siyaseten HDP’yi PKK ile ilişkilendiriyor, CHP’yi de HDP ile; böylece bilinçaltlarına da bilinç üstlerine de HDP’nin ve CHP’nin terörü desteklediği konusunda bir yargı yerleştiriyor.
Böylece otoriter eğilimlere karşı siyaseten kurulmuş olan resmi ve gayri resmi Demokratik Cephe, ayrıştırılmaya ve parçalanmaya çalışılıyor.
***
İktidarın otoriter gidişinin, Demokratik rejim karşıtlığının kanıtı olan tarikatlarla bağlantısı açık; zaten kendileri de oy toplamak için, bununla övünüyorlar.
Demokratik rejime karşıt olan bir başka bağlantı, “Örgütlü suç örgütü” diye ifade edilen, halkın kısaca mafya dediği ilişkiler.
Sedat Peker’in videoları, kamuoyuna fotoğraflarla ve Bahçeli’nin demeçleriyle zaten yansımış olan ilişkiler hakkındaki bazı bilgilerin, kanıtlı ve tanıklı biçimde sistematik olarak açıklanmasıdır.
İktidar medyasının ve bizzat iktidarın bu tür ilişkiler hakkındaki suskunluğu elbette çok önemlidir ama yargı mekanizmasının eylemsizliği çok daha vahimdir.
“Şahsım Devleti”nin çürümüşlüğü, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen rejimin çöktüğü artık iyice ortaya çıkmıştır.
Bu çöküntü ve çürümüşlük, iktidar tarafından baskının artırılması ve yağmanın hızlandırılması ile örtbas edilmeye çalışılıyor.
***
Tam bu noktada iktidarın propaganda dilinin, konular, kavramlar ve terimler olarak tüm kamuoyuna ve medyaya egemen olması sorununa geliyoruz:
İktidarın sonu seçimlerle gelecektir.
Bütün araştırmalar ilk seçimde bu iktidarın gideceğini göstermektedir.
Dolayısıyla, iktidar bütün gücüyle, sandığa gitmeden önce seçimi kazanmayı planlamaktadır…
Bunun ilk yolu, OHAL ilanı ve başka baskılarla seçimlerin adil ve şeffaf biçimde yapılmasını engellemektir.
İkinci yol, sandık kurulları üzerinde baskı kurmaktır.
Üçüncü yol seçmen üzerinde baskı kurmak, onu yönlendirmektir.
Dördüncü yol, sayım yolsuzluklarını ve sonuç ilanını ayarlamaktır.
İktidarın İstanbul’u yitirdiği, tekrarlanan son yerel seçimlerde, bütün bu yolların kullanıldığına ve ne yazık ki yargı mekanizmasının da bunlara alet edildiğine tanık olduk.
Hiç kuşkusuz bu tür müdahalelere karşı tedbir almak muhalefet partilerinin birinci görevidir.
***
Bu yazıda üzerinde durmak istediğim esas konu, iktidar dilinin, Cumhurbaşkanlığı seçimini kişilere indirgediği, oysa sorunun kişiler arasında seçim değil, dikta rejimi ile Demokratik Rejim arasında seçim olduğudur.
Mesele, Erdoğan ile karşısındaki kişiler arasında yapılacak bir tercih değildir.
Mesele dikta rejimi ile Demokratik Rejim arasında yapılacak seçimdir; kişiler önemli değildir.
Ama iktidar sürekli olarak konuyu Demokratik Rejimin korunması meselesinden uzaklaştırmaya, Erdoğan’ın karşısındaki kişilere indirgemeye ve bu yolla da hem Demokratik Cephe’yi bölmeye hem de seçmen tercihlerini etkilemeye çalışmaktadır.
Kılıçdaroğlu, Akşener, İmamoğlu, Yavaş, Demirtaş isimlerinin sürekli olarak Erdoğan’la karşılaştırmalı olarak gündemde tutulması yanlıştır.
Sorun kişiler değil, Demokratik Rejime geri dönüştür:
Erdoğan’ın karşısında kim seçilirse seçilsin, dikta rejimi engellenecek, Demokrasiye dönülecektir.
Demokrasi Cephesini oluşturan partilerin ve Demokratik Rejimi savunan medyanın, kişiler üzerinden kurulan bu tuzağa düşmemeleri gerekir.
Ortak aday arayışları da hem partiler hem de seçmenler arasında rekabeti körükleyeceği ve küskünler yaratacağı için yanlıştır.
Perşembe günü bu konuya tekrar eğileceğim.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
- Karga videosu sosyal medyada viral olmuştu!
- Öğretmenlik meslek kanunu taslağı...
- Atatürk'ün kullandığı parfümden üretti!
- Minikler Cumhuriyet'in ilanını gazete dağıtarak duyurdu
- Şok İddialar! Oktan Keleş: TUSAŞ Saldırısının Arkasında
- Bu kadarı pes! Çöp evden 10 kamyon çöp çıktı
- Prof. Dr. İlber Ortaylı'dan Antalya'ya turizm eleştirisi
En Çok Okunan Haberler
- Futbolda pis kokular yükseliyor
- Son seçim anketinde çarpıcı sonuç!
- TÜPRAŞ'ta patlama: 12 kişi yaralandı
- 'Erdoğan bize göre tek seçenektir'
- CHP’de çelişen başkanlara uyarı
- Hekimlerin istifaları hızlandı
- 'Erdoğan ömür boyu Cumhurbaşkanı olacak diye...'
- Beyoğlu'ndaki cinsel saldırı dehşetinde yeni gelişme
- Türkiye'de bir sağlık skandalı daha!
- Napoli'den Galatasaray'a Osimhen yanıtı!