Dinciler ve tarikatlar gericidir!

24 Eylül 2024 Salı

Dinciler, kendilerine çıkar sağlamak için, dini ve Allah’ı istismar eden, inançları yozlaştırarak siyasette kullananlardır.

En tehlikelileri, politikacılar ve tarikatçılardır.

Çünkü bunlar örgütlüdürler...

Genellikle herhangi bir semavi dinin gücünü kullanır, kullandıkları dinin ilkelerini saptırır ve özellikle de inananları, dindarları aldatmaya çalışırlar.

Hele bir de rejim zaten din ve aile diktatörlüğü ise veya bunlar bir biçimde iktidara gelirlerse, toplumda, sömürü, yağma, yolsuzluk, adaletsizlik, yasaklar, yoksulluk ve bütün bunların devamlı olabilmesi için eğitim yoluyla cehalet ve zulümle baskı, bütünüyle egemen olur.

Ne yazık ki din üzerinden siyaset, inançların insanların aldatılmaları için kullanılmaları, Ortaçağ’dan kalan bir egemenlik uygulaması ve ilkesi olduğu için, hâlâ kullanılmaktadır.

Din ve Allah, Demokratik rejimlerde veya demokratik olduğunu iddia eden fakat temel hak özgürlükleri sınırlayan ve kısıtlayan ama ortaya sandık koyarak, güya seçim yaptıklarını iddia eden Türkiye’deki gibi rejimlerde, politikacılar ve liderler tarafından hâlâ istismar edilmekte, insanları aldatmakta etkili bir araç olarak işe yaramaktadır.

Çünkü din ve mezhep, ırk ve milliyet ile birlikte kimliklerimizi oluşturan iki faktördür.

İnsanları kimlikleriyle aldatmak ise çok kolaydır.

Üstelik din ve mezhep, Ortaçağ’da doğrudan egemenlik için kullanılan, geçerli bir kaynaktır.

Bir başka deyişle, din ve mezhep, toplumların tarihsel bilinçlerinde ve bilinçaltlarında, egemenlik kaynağı olarak da önemli bir yere sahiptir.

Bütün kimlikleri eşitleyen “insan hakları” anlayışı ancak İkinci Dünya Savaşı’nda sonra yaygınlaşmaya ve etkili olmaya başlamıştır.

Dolayısıyla, Ortaçağ’ı belirleyen Din-Tarım Toplumu yapısı, Endüstri Devrimi’ni ve Bilişim Devrimi’ni yakalayamamış ülkelerde örneğin Ortadoğu’da geçerliliğini sürdürmektedir.

Ayrıca Batı Emperyalizmi de İslam Âlemi’ni, din ve mezhep inançları ve düşmanlıkları üzerinden, Şeyhler, aileler aracılığıyla yönlendirmeyi bir politika olarak kullandığı için, bu yöntem, henüz Demokratik Rejim’i içselleştirememiş ülkelerde etkili olmaktadır.

Bu açıdan Atatürk’ün tarikat ve cemaatlerin görünür örgütlenmeleri olan tekke ve zaviyeleri kapatması, bir Din-Tarım Toplumu olan Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişin en temel kararlarından ve araçlarından biridir.

Dini ve Allah’ı, siyasette seçmeni aldatmak için kullanan politikacılar ve zaten Dini ve Allah’ı saptırarak insanları aldatan Tarikat Şeyhleri ve müritleri, ülkeyi Ortaçağ’a geri götürmek istiyorlar.

Bunlar, Milli Eğitim Bakanlığı bünyesi içinde de, gençlerimizi cahil bırakmak ve onlara Ortaçağ zihniyeti aşılamak için işbirliği yapmaktadırlar.

Ne yapmak istediklerini Prof. Yaşar Nuri Öztürk’ün “Allah İle Aldatmak” adlı kitabında net olarak görebilirsiniz:

“Allah ile aldatanlar dokunulmaz, eleştirilmez bir ‘tahakküm teolojisi’ oluşturmuşlardır.

Bu bir Haçlı-İngiliz siyasetidir. Atatürk bu şeytani siyaseti, ta 1920’de Müslüman dünyaya tanıtıyor; İngilizlerin siyasetinin ‘İslamı İslamla yok etme siyaseti’ olduğunu ilan ediyor.

Allah ile aldatma zulmünün en ağırları kadın ve kadın hakları konusunda işlenmektedir.

Türkiye’de sosyal devleti çöküşün eşiğine getiren sebeplerin başında Allah ile aldatanların yarattığı ‘sadaka kültürü’ ve bu kültürün yarattığı ‘sömürü merhametçiliği’ gelmektedir.

AKP iktidarı bu yıkıcı sebebin saltanat dönemini temsil etmektedir.

Allah ile aldatanlar, iane çadırlarıyla yetinecek bir toplum özlemektedirler.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları