10 yıl kadar önce, 7 Haziran 2015 seçimlerinde Erdoğan/AKP yönetimi, oyu yüzde 40.87’ye düşünce iktidarı kaybetmişti.

Ama bir yıl önce Cumhurbaşkanı olan Erdoğan, kendisinden sonra AKP Genel Başkanlığı’na getirdiği Ahmet Davutoğlu hükümeti kuramayınca onun yerine görevlendirmesi gereken Ana Muhalefet Partisi CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na hükümeti kurma görevini vermedi.

Davutoğlu, kamuoyunu, “istikşafi (keşfedici) temaslar yaptığı” safsatası ile oyalarken Erdoğan, CHP’nin eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ı, Kaçak Saray’a çağırmış ve ona Meclis Başkanlığı önerdiği dedikoduları topluma yayılmış, böylece, hükümeti kurma görevinin Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı’na verilmesi ertelenmişti.

Derken Ağustos ayında Erdoğan, yine Demokratik Gelenekler’e aykırı olarak seçimin 1 Kasım’da tekrarlanmasına karar vermiş ve Davutoğlu’na, kurulmasından sonra “Güven Oylaması”nın yapılmadığı bir “seçim hükümeti” kurdurmuştu!

CHP ve MHP, bu “Seçim Hükümeti”ne üye vermeyi reddetmiş, HDP bu Hükümete AKP’nin ortağı olarak katılmıştı.

İlginç olan nokta, Davutoğlu’nun hükümeti kuramadığı sırada Suruç Katliamı’nın yaşanmış olmasıydı.

Daha da ilginç olarak HDP ile yapılan hükümeti kurma temaslarında yine “Çözüm Süreci”nin gündeme getirilmiş olduğu da kamuoyuna yansıtılmıştı.

Eylül sonunda, iki HDP’li bakan hükümetten istifa etti.

10 Ekim’de DİSK, KESK, Türk Tabipleri Birliği, TMMOB, HDP ve pek çok sivil toplum örgütünün katılımıyla Ankara Gar’da düzenlenen Barış Mitingi’nde terör saldırısıyla 103 kişi katledildi.

İktidar, bu katliamın gerçek faili olan IŞİD yerine, bilinen bütün terör örgütlerini içine soktuğu bir “kokteyl terör” tanımı yaptı.

Davutoğlu, “Canlı bombalar” için “Biliyorsunuz, biri eylem hazırlığı içinde. Ama bunu gerçek bir eyleme dönüştürmedikçe veya elinizde o eylemin olabileceğine dair bir veri olmadıkça tutuklayamazsınız” dedi.

Haziran’dan 5 ay sonra yapılan 1 Kasım seçimlerde, Erdoğan/AKP iktidarı, yüzde 49.5 ile, oy oranını 10 puana yakın artırdı ve iktidarını bugünlere kadar sürdürdü.

Üstelik de 15 Temmuz 2016’da eski ortağı Cemaat’in yaptığı Askeri Darbe Girişimini bahane ederek 20 Temmuz 2016’da OHAL ilan etti ve OHAL baskısı altında, yasalara aykırı oy sayımı ile gerçekleştirdiği Halkoylaması sonunda 16 Nisan 2017’de “Şahsım Devleti Rejimi”ni kurdu.

Bu beş aylık dönemde, terör olaylarıyla birlikte, sınır ötesi harekât operasyonları da tırmanmıştı.

***

Yaklaşık on yıl sonra, 2024 Yerel Seçimleri’nde Erdoğan/AKP iktidarı, CHP’nin arkasına, ikinci sıraya düştü.

Derhal yine “Açılım Süreci” bu kez daha sert bir söylemle Bahçeli tarafından gündeme getirildi ve aynı anda muhalif partilerin belediye başkanlarına kayyım atamaları ile politikacılara, gazetecilere ve muhaliflere, hapis baskıları tırmandırıldı:

Bir yandan DEM Parti’ye karşı hem havuç hem de sopa politikası aynı anda uygulanmaya başladı...

Öte yandan, Ana Muhalefet Partisi CHP de büyük baskı altına alındı!

***

Yerel Seçimlerden sonra başlayan yeni dönemde, seçimlerden birinci parti olarak çıkan CHP’nin yeni yönetimi, “Normalleşme” ve “Yumuşama” adları altında müthiş bir zaman ve inisiyatif kaybına yol açtı.

CHP şimdi Demokratik Rejim’i koruma mücadelesine ve “derhal seçim” atılımına başlamış görünüyor...

Ama bu kez de DEM “Yeni Süreç” bağlamında havuç ve sopa politikasına maruz kaldığı için ne yapacağını bilemiyor.

***

Demokratik, Laik ve Sosyal Devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak isteyen seçmenler ise “Şimdi kim Erdoğan/ AKP iktidarına ‘Can Simidi’ olacak” diye kaygıyla bakıyorlar!