Deniz Yıldırım

Kültür veya turizm

16 Eylül 2020 Çarşamba

İktidarın her kararında iki dinamik belirleyici. İlki, sınıfsal tercihlerdir: İktidar, sermaye gruplarını, özel olarak da Saray etrafında kümelenip varlığını doğrudan buraya “beka sorunu” olarak bağlayan grupları kayırmakta; emeğe saldırılar ve sömürü karşısında sessizlik ya da meşrulaştırma yolunu seçmektedir.

İkincisi, kültürel dinamiklerdir. İktidar, laik ve çağdaş yaşamın kendisini var ettiği kültür, sanat, edebiyat faaliyetleri karşısında, kendi gündemiyle uyumlu bir hegemonya, bir “yaşam görüşü” kurmak istemektedir. Doğrudan iktidarın dünya ve Türkiye tasarımını onaylayan, o çerçeveden konuşan bir üretim süreci arzulamaktadır. Ancak bu ikincisinin gerçekleşme hızı, ilk dinamikle aynı değildir.

Yıllara dayanan ve köklü toplumsal mücadelelerle birlikte yükselen bir dinamik olarak kültürel hegemonya, son yazıda ortaya koyduğum tasnifle de uyumlu olarak “Cumhuriyetin Sol Eli” ile yazan, üreten, sorgulayan; yani çağdaş, dünyevi, yüzü halka dönük aydınlar, sanatçılar ve yazarlarca şekillendirildi. Diğer yandan bizde kültürel hegemonyanın öncü isimlerinin geçmişte başardığı şey, yerel kültürden ve halkın özlemlerinden, arzularından beslenen dinamikleri yeni bir sentezle evrensel sahneye taşıyabilmekti. Şimdi bu noktanın gerisindeyiz. Dolayısıyla “kültürel sol” ile “siyasi sol” olguları ayrıştı; yine de bugün tiyatro, edebiyat, sinema alanında, “sanat” düzeyi taşıyanlar için söylüyorum elbette, “kültürel sol”dan gelenler, dinselleşmiş gündeme ürettikleriyle teslim olmayanlar hâlâ egemen.

İşte iktidar tam da bundan rahatsız. Kendi projesiyle uyumlu bir kültür - sanat gündemi oluşturamıyor. Bunun etrafında bir dünya görüşü şekillendiremiyor. Kaynaklar elinde, güç kendisinde; ama olmuyor. Bu yüzden de kimi sözcüleri, “siyasi hegemonyanız bitti, kültürel hegemonyanız da bitecek” diye yazıyor. Karşısına bir şey koyamadığınızda, karşıtınızı tüm araçlarla yok etmeyi tercih edersiniz.

Pandemide kültür, sanat emekçileri

Kış zor geçecek. Birçok özel tiyatro, sahne sanatçısı, müzisyen, yazar; bağımsız sinemacı, yayıncı geçinmek, ayakta kalmak için büyük bir mücadele veriyor, iktidarın bu alana dönük yasakları ve bilinçli tedbirsizliği yüzünden de bu zorluklar derinleşecek. Çünkü ekonomi, hizaya çekme yöntemi bir yandan da. İktidarın projelerinde, “kültürel yozlaştırma” hedeflerinde rol almayı kabul edenlere ödül, etmeyenlere ceza sistemi bu. Bizim kaynaklarımızla çekilen “diziler”de rol almak ve iktidarın siyasi, ideolojik gündemini “kültürel sol”dan gelen isimlerle haklılaştırmak bir yanda; bunu kabul etmeden hayatta ve sanatta kalmak diğer yanda. Sanatçılara bu daha fazla dayatılacak önümüzdeki günlerde. Yandaş gazetelerde söyleşi versinler, Erdoğan’ı övsünler, kaynaklar aksın. Bir yandan da holdingler eliyle finansman alanı daha da tekelleştirilecek. “Bağımsız” kalmanın gerçekten zorlaşacağı zamanlar geliyor. İstenen formül de budur. Öyleyse kültüre ve sanata dönük tutum, bizim ona yüklediğimiz anlamdan daha politiktir bugün. Karşı tutum da üretilen içerik de böyle olmalıdır.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın tercihleri de bunun göstergesi. Oteller dolsun diye tedbirleri gevşettirenler, sınavları öne çektirenler, Kurban Bayramı’nda virüsün bütün ülkeye yayılmasının önünü açanlar için “pandemiyle mücadele ediyorlar, tedbirler buna göre alınıyor” demesin kimse. Turizmi ekonomik olarak canlandırma projesiyle, kültür-sanatı ekonomik olarak darda bırakma projesinin birbirini bütünlediği ve bunun yazının başında saydığım iktidarın iki dinamiğiyle ve ihtiyaçlarıyla uyumlu tercihler olduğu açık. Özetle sanatçıların karşı karşıya kaldığı zorluklar kaynak yokluğundan, sanatçıların bu zor koşullarda ayakta kalmalarını sağlayacak karar ve irade gücü eksikliğinden değil.

Buna karşı dayanışma modelleri geliştirmek zorunlu. En zor şartlarda önce yalnızlık aşılmalıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları