Deniz Yıldırım

En uzun gece

09 Şubat 2022 Çarşamba

Ahmet Erhan’ın doğum günüydü dün. İyi ki doğdu, iyi ki okuduk şiirlerini. Alacakaranlıktaki Ülke’yi yazmıştı yıllar önce ve yazık ki ülkemiz hâlâ karanlıkla sınanıyor. 

Ne ilginç! Sabahlar karanlık, çocuklar gün aydınlanmadan okul yollarına düşüyor, emekçiler yine karanlıkta uyanıyor. Bütün memleketi “karanlıkta uyananlar” haline getirmekte, istisna olanı kurala dönüştürmekte üstlerine yok çünkü.

Ne ilginç! Geceler uzun ve karanlık. Ödenemeyen faturalar, yokluğu, yoksulluğu derinleştiriyor, görünür kılıyor. Bir şehir günlerce karanlığa mahkûm ediliyor. Sorumlular ortada yok, her konuda yetkiyi kendilerinde toplayanlar, işler kötüye giderken sorunları ya yok sayıyor ya da başkalarını suçluyor. Kamuculuğu yıkıma uğratan programla, özel çıkarı merkeze alan kârlılık ve karanlık ittifakı el ele büyüyor.

Bütün bunlar, sembolü ampul ve adı AK olan bir partinin iktidarı döneminde gerçekleşiyor. Tarihin ironi defteri, şaşırma yeteneğini yitirmiş, toplumsallığı lime lime edilmiş ülkelerde işte böyle zıtlıklar çevresinde kabarıyor, kalınlaşıyor. Bizde de böyle oluyor. Memleket şimdi neredeyse 21 Aralık’ta dondurulmuş; hayatımız, en uzun gecede askıya alınmış halde ve güneşin doğmasını bekliyoruz. Doğacak elbette.

Zira ışık ara ara kendisini hatırlatıyor, sıcağını yüzümüzdeki umutlu tebessüm çizgilerinde yavaşça gezdiriyor. 

Boğaziçi Üniversitesi’nin asli bileşenleri, demokratik, adil ve bilimsel bir düzen için aylardır yılmadan, bir adım geri atmadan kararlıca direniyor. Yağmur, soğuk, kar, fırtına, bu dayatmacı düzene sırtlarını dönenleri yıldırmıyor.

Kuryeler, taşıma emekçileri, fabrikalarda işçiler, artan pahalılığa, düşük ücret zamlarına karşı hak mücadelesinde öne çıkıyor, kazanımları ilerletme yolunda dayanışmayı büyütüyor.

Halk, yüksek faturalar geldikçe, çarşıda pazarda fileler dolmadıkça, memleketin kaynaklarının, vergilerinin nerelere ve kimlerin ihtiyaçlarına/önceliklerine göre harcandığını açıktan sorgulamaya başlıyor. Sefalet ile sefahat arasındaki makasın gün geçtikçe açılması, iktidarın eski tip yönetme stratejilerinin inandırıcılığını da aşındırıyor.

Türkiye’nin ihtiyacı, buradan çıkış için öncelikler listesi belli: Gerçek bir demokrasi, adalet, kamucu bir program, halkçı bir sosyal düzen.

Bu programın tersi zaten iktidar tarafından yıllardır, dozu arta arta uygulanıyor ve baskıcı, piyasacı bir düzenin halkın emeğine, ekmeğine bir katkısının olmadığı; aksine, halkın ekmeğini daha da küçülttüğü görülüyor.

Partilerin yükü, sorumluluğu ise geçmişi çağıran değil, geleceği geçmişin deneyimlerinden ve bugünün ihtiyaçlarından yararlanarak kuran ilerici bir programı iktidara taşımak için alternatifleri daha da görünür kılmak şimdi. Yeni sözleri dinletmenin, kulakları alternatif programlara açık hale getirmenin hiç olmadığı kadar mümkün olduğu bir dönemdeyiz bir yandan da. O nedenle, bitimsiz görünen “en uzun gece”, aynı zamanda günlerin yeniden uzamasını, karanlığın geri çekilmesini de müjdeliyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları