Deniz Yıldırım

Boric’den Babiš’e, Şili’den Çekya’ya

29 Aralık 2021 Çarşamba

Geçen çarşamba Şili seçimlerini yazmıştım. İlerici, sol güçler ittifakının adayı, 35 yaşındaki Boric’in seçimi nasıl kazandığını ve olasılıkları değerlendirerek. Fakat neoliberal, sağ iktidarların arkasından mutlaka sol ya da halkçı seçeneklerin başa geleceğini düşünmemek gerek. Tersine örnek, ekim ayında seçim deneyimi yaşayan Çek Cumhuriyeti’nden geldi. Bugün de oraya bakalım.

Çekya siyasal tablosu bize belli ölçüde benziyor (benzemeyen yanları Prag’da görev yapan meslektaşımız Dr. Pelin Ayan Musil, 27 Ekim’de Politikyol’da yayımlanan yazısında gayet iyi özetlemiş, merak edenler mutlaka bakacaktır). Her benzetme indirgeme riski taşısa da bu riski alalım: Benzerlik nerede saptanabilir? Bizim 90’lı yılların sonunda yaşadıklarımızla Çekya’nın 2000’lerin sonunda karşılaştığı siyasal tablo açısından öncelikle. Krizler, yolsuzluk, geleneksel merkez partilere ve siyasetçilere duyulan tepki, giderek artan temsil krizi, bu boşlukta yeni partilerin doğması, andığım tablonun genel özellikleri arasında. Bizde bunun sonucu, merkezin “dışından” bir aktörün bu boşluğa doğru genişleyecek şekilde stratejisini güncellemesi, böylece AKP’nin kurulması ve iktidara gelmesi oldu. Halka kendisini, sistemin geleneksel aktörlerinin yolsuzluk, kirlenmişlik, “statükoculuk” tablosu karşısında “ak”lığın, “temizlik”in temsilcisi olarak sundu AKP. Bu açıdan da sürekli olarak siyaseti iki zıt kutup ekseninde belirlemeye, çoğunluk tarafında kalan seçmenleri kendi etrafında toplayacak şekilde de popülist bir “biz/onlar” taktiği geliştirmeye çalıştı. Başardı da.

Geleneksel siyasal partilere, liderlere ve onlarla özdeşleşen yolsuzluk düzenine tepkinin Çekya’daki sonucu da benzer oldu aslında. Andrej Babiš adında bir işadamı, ki kendisi Çekya’nın en zengin ikinci kişisi, ANO, Türkçe açılımıyla Gayrimemnun Yurttaşlar Hareketi adıyla bir parti kurdu, 2017 seçimlerinin sonucunda da geleneksel merkez partileri geride bırakan “teknokratik popülist” bir stratejiyle hükümet kurma yetkisi kazandı. İlginçtir; adından belli, gayri memnunluğun artışı, yurttaşların gidişattan rahatsızlığı her zaman “halkçı sol” hareketlere yaramıyor; böyle zengin bir isim de, halkın geleneksel düzene öfkesini siyasal açıdan kendi lehine çevirmeyi başarıyor ve bir kapitalist olarak “başarı”sını, siyasal alana yansıtma vaadiyle, “ülkeyi şirket gibi yönetme” programıyla halkın desteğini kazanabiliyor. Zaten bizdeki iktidarla bu açıdan da benziyor. Zenginlerin iktidarı olup yoksulların sözcüsü gibi davranma popülizmi sonuçta böyle işliyor. İşin ilginci, bu parti hükümet kurmak için sosyal demokratlarla koalisyon yaptı ve yine Meclis’teki komünistlerin desteğini de dışarıdan aldı.

SOLUN SİLİNİŞİ

Gelelim 2021 Ekim seçimlerine. Babiš iktidarı kaybetti. Kuşkusuz muhalefet partileri için önemli başarı; dünyadaki “sağ popülist” iktidarlar zincirinin bir halkasının daha eksilmesi kıymetli. Fakat bu, Babiš’in büyük oranda oy kaybı yaşadığı anlamına gelmiyor. Kaybı sınırlı. Öyleyse muhalefet nasıl kazandı? Birlik sağlayarak. Bu kez Babiš’e karşı “anti-popülist” bir strateji izleyerek, hedefini Babiš popülizmini iktidardan indirmek üzerine inşa etmiş iki farklı ittifak vardı. Birinci ittifak, merkez sağ partiler arasındaki SPOLU (Birlikte), ikinci ittifak ise Korsan Parti ve STAN arasında kurulan PirSTAN’dı. Sonuçta zengin Başbakan Babiš hükümet kuracak çoğunluğu elde edemedi ve koalisyon, SPOLU ile PirSTAN arasında kuruldu. Bir bakıma anti popülistlik dar tabanındaki merkezci program birliği seçimin galibi oldu. Daha ilginci ise zenginlerin halkın öfkesini kendi siyasi projeleri için kullanmalarının “başarılı” bir sağ popülist örneğini veren Babiš, Trump gibi koltuğunu kaybedenler arasına yerleşse de Çek Cumhuriyeti tarihinde ilk kez hem sosyal demokratlar hem de Komünist Parti yüzde 5 barajını geçemeyip meclis dışında kaldı. Yani asıl bedeli bir bakıma sol ödemiş oldu.

Sonuç mu? Brno’daki Masaryk Üniversitesi’nden meslektaşım, Çek popülizmi üzerine yazdıklarından epeyce faydalandığım Doç. Dr. Vlastimil Havlik, seçimden sonra bağımsız araştırmacı Jakub Wondreys ile birlikte kaleme aldıkları analiz yazısında şöyle önemli bir saptama yapmış: “Özetle, tarihinin en sağ kanat bileşimine sahip olan yeni Çek parlamentosunda hiçbir geleneksel sol parti kalmadı.”

Demek ki sağ popülizme karşı mücadele her zaman ve her yerde aynı sonucu vermiyor; hatta yanlış stratejiler sonunda, “popülist sağa karşı merkezci sağ” gerilim ekseni siyasal alana hükmedebiliyor. Bu merkezci programlar, sistemin yoksulluk ve yolsuzluk krizini çözemediğinde ise kapıda uç sağ hareketler bekliyor.

Çekya örneği bize “kendiliğinden” değişim beklentisinden uzaklaşmanın ve değişimin yönü, içeriği, programı, stratejisi konusundaki ilerici siyasal müdahalenin ne denli önemli olduğunu bir kere daha gösteriyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları