Deniz Yıldırım

Bilimi ve halkı savunmak

06 Ocak 2021 Çarşamba

İktidarın Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atama süreci, ülkeyi yönetme tarzıyla birçok benzerlik taşıyor. İşine gelince seçimden söz edip, işine gelmeyince seçimleri tanımamak; “ben yaptım oldu” diyerek kararları keyfileştirmek, itiraz gelince karşıtlarını hemen yaftalamak, susturmak; kitlelerin desteğini yitirmemek için de “bunlar elit, iktidarlarını sarsıyoruz; çünkü biz halkız” şeklinde özetlenebilecek ve 18 yıldır ekmeği bir türlü bitirilemeyen popülist stratejiye başvurmak... Bu yüzden de iktidar çevresinin herhangi bir karşı çıkışa yönelttiği tepkilerle Boğaziçi Üniversitesi’ndeki itirazlara gösterdiği tepkiler aynı. Çünkü bir konuda “taviz” verip değişiklik yaparlarsa, bunun tüm sisteme sirayet edeceğini, zincirin tüm halkalarına ulaşacağını düşünüyorlar. Her tekil mücadeleye yaklaşımları bu yönde. Madenciye de böyle üniversitelere de böyle. Tekil olan, bütüne etkileriyle tartılıyor.

Ama “alan savunması” yeter mi? Konu salt Boğaziçi değil, bir yönetme tarzı. Dolayısıyla üniversite, akademi, genel olarak aydınlar söz konusu olduğunda, daha geniş bir itiraz hattı kurmak dışında çare yok. Bu bir bakıma, iktidarın sağ popülist “elitler ve halk” zıtlığına dayalı stratejisini tersyüz etmenin de yolu. Aydınların sırtını iktidarlara, yüzünü halka dönmesi tam da böyle dönemlerin zorunlu ürünü. Baskıyla dışlanan kesimlerin geniş halk kitleleriyle “ayrıcalıklar”a, kayırmalara karşıtlık temelinde buluşması, bu sayede bir başka anti-elitizm çizgisinin öne çıkarılması, geçmişin ilerici popülist mücadelelerinin de değişmeyen yanı. Bugün de iktidar eliyle üniversitelerde yeni bir “ayrıcalıklı yönetici sınıf” şekillendiriliyor ve bu düzen bilime, bilimsel ölçülere göre değil; sahip olunan siyasal ağlara ve çoğunlukla Saray’a bağlılık düzeyine göre işliyor.

O nedenle, toplumun üniversite fikriyle irtibatlandığı en geniş halkayı bulmak ve o halka içinde, iktidarın yeni “elitizm”inden mağdur kesimlerle bilim, adalet, iş, ekmek temelinde buluşmak zorunlu. Bu ise sadece Boğaziçi Üniversitesi bileşenlerinin görevi değil.

UMUTSUZ ÜÇ KUŞAK

Özellikle son 10 yılda, iktidarın izlediği politikalar sebebiyle dışlanmış, mağdur hisseden üç kuşak oluştu. İlki Gezi kuşağıydı. İtirazları, hayata bakışları sertlikle bastırıldı. Yurtdışına beyin göçünde Gezi sonrası kuşağın hayal kırıklıklarının payı büyüktü.

İkincisi, 2010’larda ortaya çıktı, giderek pekişti. İktidarın her şehre üniversite politikası, diplomalı sayısını ilk kez bu denli artırdı. İktidar, üniversite eğitimini nicelik olarak tabana yaydı. Bu öğrencilerin çoğunun ailesinde üniversite mezunu/öğrencisi yoktu, ilk olacaklardı. Beklentileri artan bu kesim, ekonomik tablonun giderek bozulduğu ortamda işsiz kaldı, kamuda beklediği atamaların sayıca tatmin etmemesi ve üstüne de mülakatlarla, siyasi ölçülerle alımların yapılması, yeni ayrıcalıklı sınıfla bu kesimlerin karşılaşmasına ve hayal kırıklıklarının pekişmesine yol açtı. Milyonlarca öğrenci, mezun ve ailesi, üniversite fikriyle bu ekonomik (işsizlik, işçileşme) ve siyasal (torpil, ayrıcalık, haksızlığa uğrama hissi) olgular temelinde irtibatlanmaya başladı.

Ve sonuncusu. Pandemi süreci, öğrencileri memleketlerine yolladı. Uzaktan eğitimin yarattığı eşitsizlik bir yandaydı. Ancak daha önemlisi; yoksul ailelerin üniversite okuyan çocukları, ailelerinin işleri kötüleşince, gelirleri düşünce, eve döndüklerinde iş aramaya başladı. Kapatılmadan önce kafelerde, restoranlarda; şimdi ise inşaatta, tekstilde, kargo şirketlerinde üniversite öğrencilerinin güvencesiz şekilde çalıştığını görmek mümkün. Üniversitenin bu gençlere sağlayacağı düşünülen sınıf atlama, daha iyi bir yaşam umudu önce kötü ekonomik tabloyla ve kayırmacı sistemle çökertildi, şimdi ise gençlerin aşağıya doğru yuvarlandıkları bir işçileşme süreci öğrencilik aşamasında yayılmaya başladı. Yeni düzen, üniversiteyi (bilim) ve üniversiteliyi (gençlik) aynı düzeyde çözüyor.

Geniş halk çoğunluğunun üniversite ve bilim fikriyle irtibatlandığı hat, zinciri bağlayan halka burası. Bugün iyice daralmış alanlara sıkışmadan bir üniversite, bilim savunusu yaparken; iktidarın üniversiteye, bilime müdahalesinin olumsuz etkileriyle, bu tarzın halkın yaşamına olumsuz etkileri arasında demokratik bir bağlantı kurabildiğimiz oranda başarı kazanacağız. Aksi, hüsrandır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları