Çiğdem Toker

Bebek ateşli ishal, doktor var mı?

30 Ağustos 2014 Cumartesi

Gün ağarmadan yola düşüp Günireşi Geçidi’nde Ezidilerin kaçışını gördük

Haberi geceden aldık. Sabahın erken saatlerinde 3-4 bin kişilik bir Ezidi kafilesi gelecekti.
Gün ağarmadan yola düştük. Yol dediğim Şirit Yaylası... Birkaç hafta önce IŞİD katliamı başladığında, Ezidilerin sel gibi aktığı o dağ yolu fotoğrafını görmüşsünüzdür. Vahşetten kaçış güzergâhına dönüşen Günireşi Geçidi’ne gitmek için, işte o yayladan geçmelisiniz.
Biz de öyle yaptık. Belli bir noktaya kadar arabayla gittikten sonra, tabiat bize “dur” dedi; biz de durduk. Sonra ne oldu?
Kafiledeki engelli ve hastalar için Ezidileri boş katırlarla karşılamaya giden lise çağlarındaki köylülerin teklifiyle, kısacık bir süreliğine katıra bile bindik.
Sonrasında yürüdük.
Dağ, burada hayatı biçimlendiriyor. O yüzden katır da çok kıymetli bir hayvan. Şu sıralar Ezidiler için “fazla mesai” yapsalar da asıl görevleri ekonomi. “Kaçak” adıyla bilinen geleneksel sınır ticaretinde yük taşıyan genç bir katır, 7 bin liraya kadar alıcı bulabiliyor.
Eziyetin izleri
Plastik bir kız çocuğu terliği, güzel duygularla örüldüğü belli bir mavi hırka, parçalanmış ayakkabılar, boş konserve kutuları...
Günireşi Geçidi’ne götüren engebeli patika boyunca, buradan önceki günlerde geçmiş Ezidilerin izlerine rastladık. Kâh ortalık yerde, kâh bir ceviz ağacının dibinde toza bulanmış bu eşyalar, Ezidilerin uğradığı eziyetin çok küçük bir kısmını yansıtıyordu.
On beş-yirmi dakika sonra da bu izlerin çok daha derinini yüz ifadelerinde, bitap yürüyüşlerinde taşıyan Ezidiler görünmeye başladı. Aşağıya doğru keskin dönüşlerle kıvrılan patikadan 40’ar 50’şer kişilik gruplar halinde iniyorlardı. Kucağında bebeği, hayli genç bir anne, olanca yorgunluğuna karşın hızlı adımlar atıyordu. Yanındaki erkek, yolun sonunda doktor olup olmadığını sordu... Ateşli ishalmiş.
Yedi gündür yoldalar 27 yaşındaki Samir Bekir, yedi gündür yolda olduklarını söylüyor. Geceleri arazide yatmışlar. Son akşam PKK’nin kontrol ettiği kampta konaklamışlar. Şengal’den kaçmadan önce bir şirkette çalışıyormuş. Nisan Harniş 40’larında bir kadın. Patikadan düzlüğe inen alanda nefes nefese... Duhok üzerinden gelmişler. “Bizim köyden 380 kişiyi götürdüler. Önlerine katıp silahla kovaladılar. Ne olduklarını bilmiyoruz” diyor. Kafilelerde erkek sayısı, hep kadın ve çocuklardan daha az. Savaş ya da ölüm seçeneklerinin dışında kalarak sınırı geçen bu az sayıdaki erkekten biri de İmad Casım.
‘Her şeyi gördü bu gözler’
Tıpkı dünkü ilköğretim okulunda konaklayan Ezidiler gibi, o da “Avrupa’ya gönderin bizi” diyor. Neden diyorum, neden Türkiye’de kalmak istemiyorsunuz?
“Çünkü” diyor, “biz çok kalabalığız, 500 bin kişiyiz. Hem de fakiriz. Türkiye zengin mi? 500 bin kişiyi Türkiye nasıl kaldırsın? Hem de Ezidiyiz. Ezidi olduğumuz için de istemezler belki. Avrupa bu yüzden sahip çıkar.”
Eliyle boyun kesme işareti yapıp, boğazından tuhaf bir ses çıkarırken, “Her şeyi gördü bu gözler, her şeyi” diyen adam, Şirit Yaylası’nda konuştuğum son Ezidi oldu.
Doğup büyüdüğü, yaşadığı topraklardan öldürüle öldürüle sürülen insanlarla daha neyi kadar konuşabilirsiniz? Hele ki onları bekleyen geleceğin hiç de iç açıcı olmadığına bu kadar güçlü tanıklık ederken...
İlgisizlik sürdükçe...
Yine de Günireşi Geçidi’nden dün gelen Ezidilerin, IŞİD’den kaçan son kafile olmadığı da apaçık ortada.
Vahşetten kaçış daha devam edecek. Bu açık gerçeğe karşın, sanki böyle bir trajedi yokmuşçasına davranmak, sadece Ezidileri değil, çok daha geniş bir alanı etkileyecek. Onların karşı karşıya kaldığı trajedi, daha çok ilgi gösterilmeyi fazlasıyla hak ediyor. Özellikle de uluslararası toplumu harekete geçirmeyi sağlayacak bir farkındalık yaratmanın önemi büyük.
Fakat devletin, özellikle de görsel medyanın bu ilgisizliği sürdükçe, Ezidi göçünün, bir köyün, birkaç il belediyesi ve gönüllülerin insani dayanışmasıyla taşınamayacak hale gelmesi, sanılandan daha yakın...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları