Celal Başlangıç

Katliam göz göre göre geldi

21 Temmuz 2015 Salı

Genç ölümlerin acımasız yüzü ve devletin güvenlik güçlerinin gölgesi vurmuştu Suruç'a.
Kentin bütün giriş ve çıkışları jandarmalarla, polislerle tutulmuştu.
Bütün kepenkleri kapalıydı Suruç'un.
Kentin merkezine direkt inmeyi, kaymakamlığa doğru giden yollardan geçmeyi neredeyse olanaksız kılmıştı polisler.
Çevik Kuvvet'e ait otobüslerin üzerindeki yazılardan anlaşılıyordu ki yalnızca Şanlıurfa merkezinden değil, Ankara'dan da güvenlik gücü gelmiş ilçeye.
Koskoca bir ilçe dün güne tek bir kepenk açmadan başlamıştı ve Suruçlular çok kızgındı.
Yollarını kesen jandarmalara, ara sokaklara yönlendiren polislere hepsinin verdiği tepki aynıydı:
"Dün gencecik çocuklar öldürülürken neredeydiniz?"
Daha önce güvenlik güçleriyle göz göze gelmekten bile kaçınanlar artık dimdik bakıp resmi üniformalılara, itirazlarını hiç çekinmeden dile getiriyorlardı.
Bir gün önce 31 gencin öldüğü, 100'den fazlasının yaralandığı Amara Kültür Merkezi'nin bahçesi bir "taziye" alanına dönüştürülmüştü.
Yerde hala duruyordu bu ülkenin aydınlık geleceği, sosyalist gençlerin kanı. Kuruyunca koyu  kırmızıya dönmüştü. Tam  bombalandıkları yerde duruyordu Kobaneli çocuklara götürecekleri legolar, rengarenk kalemler, oyuncak arabalar, plastik traktörler, arabalar. Etrafı Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu'nun ve YPG'nin bayraklarıyla donatılmıştı. Suruçlular, Şanlıurfalılar, İstanbul'dan Artvin'e, Bursa'dan Diyarbakır'a Türkiye'nin 20'yi aşkın kentinden gelen 78'liler Girişimi temsilcileri kırmızı güller bırakıyordu sosyalist gençlerin öldürüldükleri yere.
Gelen HDP milletvekilleri, sivil toplum örgütleri temsilcileri, DBP yöneticileri konuşmalar yapıyordu.  
Kültür Merkezinin bahçesinde toplananların en sık attıkları slogan "Katil Erdoğan"dı. Arkasından "Yaşasın Halkların Kardeşliği", "Yaşasın Kobane Direnişimiz", Şehitler Ölmez" geliyordu...
Suruçlular çok kızgındı, çünkü polisin önlem almamasına kızıyorlardı. Gençlerin otobüslerden indikten sonra sıkı sıkıya arandığını, hatta içlerinden ikisinin GBT'si nedeniyle gözaltına alındığını anlattıktan sonra soruyorlardı, "Canlı bomba bu koşullarda nasıl girdi bu çocukların arasına" diye.
78'lilerin Suruç Temsilcisi Vahit Akgün başka bir noktaya işaret ediyordu:
"Günlerdir IŞİD'in Suruç'ta bir saldırı yapmasını bekliyorduk. Bir gün önce Kobane zaferi nedeniyle büyük  bir miting yaptık Suruç merkezinde. Böyle bir saldırının bu mitinge değil de büyük çoğunluğu Türkiye'nin batı illerinden gelen 300 gencin toplandığı bir etkinliğe yapılması ilginçtir. IŞİD bugüne kadar Kürtleri hedef alıyordu. Artık Kürtlerin dostları da hedefte."
78'lilerin sözcüsü Celalettin Can, kültür merkezinin bahçesinde konuşma yaparken, herkesin sorduğu konuyu yüksek sesle dile getiriyordu:
"Üç insan basın açıklaması yaptığında onlarca, bazen yüze yakın polis açıklamacıları adeta boğarcasına kuşatmaya alırken, 330 insanın basın açıklaması yaptığı, üstelik Kobane'ye gitmek gibi netameli bir konuda basın açıklaması yaparken ne hikmetse ortada polis yoktu. Bu  oyun bize yabancı değildi. 1978 İstanbul Üniversitesi önündeki katliamdan biliyorduk biz bu oyunu."
HDP Şanlıurfa Milletvekili Ziya Çalışkan da IŞİD'in özellikle kent merkezinde görünür bir örgütlenme içersinde olduğunu anlatıyordu:
"Dernekleri, pansiyonları, eğitim yerleri var.  Kentin merkezinde büyük bir hareket alanı sağlamışlar kendilerine. Ancak  devlet burada göz yumuyor IŞİD'in yapılanmasına."
Halkın devlete, güvenlik güçlerine kızdığı, yetersiz önlem aldığını iddia ettikleri konuları Suruç Kaymakamı Abdullah Çiftçi'ye tek tek soruyoruz. Olanca açıklığıyla, "devlet sırrı" gibi bahanelerin arkasına saklanmadan yanıtlıyor sorularımızı.
Öncelikle böyle bir saldırı yapılacağına yönelik kendilerine hiç mi istihbarat ya da uyarı ve benzeri bir bilginin gelip gelmediğini soruyoruz. "Hiç istihbarat yoktu" diyor Çiftçi.
Hatta daha sonra görüştüğümüz Suruç'a gelen CHP heyetindeki Sezgin Tanrıkulu da bu bilgiyi doğruluyor:
"Benzer bir bilgiyi bize Şanlıurfa Valisi İzzettin Küçük de verdi. Ancak hiçbir istihbaratın olmaması ilginç. İnsan, acaba var da paylaşılmamış mı, diye merak ediyor."
Anlattığına göre Kaymakam Çiftçi, olaydan bir gün önce HDP ve DBP yöneticilerini lojmanına davet ederek kentteki etkinlikle ilgili görüşmüş. Gelmesi beklenen 500'e yakın gençle ilgili nasıl bir tutum alacaklarını konuşmuşlar.
"Biz zaten kültür merkezinin bahçesine basın toplantısı olmadıkça polis kamerası sokmuyoruz. Bize verilen bilgiye göre gençler bahçede kahvaltı ettikten sonra Çaykara köyüne gidecekler ve basın toplantısını orada yapacaklardı. Patlamadan önceki basın açıklaması programda olmadığı ve bilgimiz dışında olduğu için içeri kamera sokmamıştık. Zaten hangi toplantı yapılırsa yapılsın kültür merkezinin bahçesine hiç resmi polis girmiyor."
Kaymakam Çiftçi, sadece orada bulunan bir MOBESE'nin görüntüleri bulunduğunu, onun da kapı girişini gösterdiğini, içeri girenlerin hemen hepsinin sırt çantalı olduğunu anlattıktan sonra yoğun biçimde yapılan bir spekülasyonu da yalanlıyor:
"İçeri girenler içinde hiç kara çarşaflı bir kişi yoktu. Zaten öyle sakallı, çarşaflı dolaşmak Suruç'un içinde bulunduğu ortam itibariyle pek mümkün değil."
Kaymakamlıktan çıkıp 31 gencin katledildiği kültür merkezine doğru yürürken bir anons yapılıyor:
"Dün katledilen yoldaşımızdan ikisi Suruç merkezinde toprağı verilecektir. Halkımıza duyurulur."
Amara Kültür Merkezi'nin üzerine asılmış pankart biraz daha hüzünlü, biraz daha acılı görünüyor insana:
"Güneşin ve ateşin çocuklarına selam olsun."

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları