Barış Terkoğlu

Her şeyi anlatacaksanız hadi gelin konuşalım

03 Mart 2022 Perşembe

Elindekini fırlatıyorsun. Yükseldikçe yavaşlıyor. Tepede kalmak bir an. Düşüp, geldiği yere kavuşuyor. Peki, hareket hangisi?

28 Şubat Pazartesi, iktidardaki gazetelerin “mağduriyet bayramı”ydı. Yıllaaar yıllaaar önceyi anlatıyorlardı. Ekmek bitmişti ama kırıntılarını yiyorlardı.

Aynı gün, 28 Şubat davası üzerine kitabımız çıktı. Önsözüne şunu yazmıştım: “Türkiye’nin her döneminde olduğu gibi, 90’lı yıllarda da kamu görevlileri tarafından mağdur edilen yurttaşlarımız oldu. Bu kitap, yalancı mağdurların maskesini indirirken, her ne sebeple olursa olsun küstürülen yurttaşlarımıza da yaşadıklarının aslını göstermeyi hedefliyor.” (Size Yalan Söylediler, Kırmızı Kedi)

Türban yasağının aslında 28 Şubat 1997 MGK’siyle bir ilgisi yok. Ancak 28 Şubat denilince, niyeyse mesele, türbana eşitleniyor. Sabah gazetesi de 28 Şubat günü bunu yaptı. Konuşan isim, Nuray Canan Songür’dü. Gazete şöyle anlattı: “Sırf başörtülü olduğu için dövüldü ve bebeğini kaybetti.”

Nuray Canan Songür’ün başına gelenlere, fikir ayrılıklarımıza rağmen, ben de üzülüyorum. Ama bütün olanlar için!.. Biliyorum, biraz daha açmam lazım.

ATATÜRK DEĞİL İNGİLİZLER OLSAYDI

Nuray Canan Songür’ü aslında Türkiye yakından tanıyor. Daha çok, önceki soyadıyla, Nuray Canan Bezirgan olarak biliyor.

İslamcı aktivist Bezirgan, Türkiye’nin hafızasına, 1998 yılındaki türban eylemlerinde, okulun içinden gözaltına alındığı görüntülerle kazınmıştı. İstanbul Üniversitesi Tıbbi Dokümantasyon Bölümü öğrencisi Bezirgan, bir yıl sonra, ikinci gözaltısında hamile olduğunu, bu nedenle çocuğunu düşürdüğünü anlatıyor. Dönemin gazeteleri “öğretimi engellemek” suçundan altı ay hapis cezası aldığını, bu cezanın 1800 lira para cezasına çevrildiğini haber veriyor.

Bezirgan, bu cezanın ardından Kanada’ya iltica talebinde bulundu. Yedi yıl Kanada’da yaşadı.

Devir değişti. AKP iktidardaydı. Türkiye’ye döndü. İslamcı derneklerde çalışmaya başladı. Eşi Ömer Erol Bezirgan da AKP’nin elindeki İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde çalışmaya başladı.

Sabah gazetesi sonrasını hiç anlatmıyor!

Songür, 10 Haziran 2008’de, Habertürk’te Teke Tek programına katıldı. Programdaki diyalog, gündeme oturdu:

Fatih Altaylı: Humeyni’yi seviyor musun?

Bezirgan: Evet seviyorum.

Altaylı: Atatürk’ü seviyor musun?

Bezirgan: Atatürk’ü sevmeme hakkı var mı? Başıma bir iş gelmeyecekse ben sevmiyorum.

(...)

Altaylı: Peki, bu ülkenin Kurtuluş Savaşı’nı örgütleyen bir adamı niye Humeyni kadar sevmiyorsun? Bunu merak ettim. Eğer Atatürk olmasaydı burada belki de İngilizler vardı, Fransızlar vardı.

Bezirgan: Yani İngilizler olsaydı benim haklarım daha geniş olacaktı.”

AKP KURMAYLARI FETÖ’CÜ

Kısacası Bezirgan açık sözlü. Görüşlerini saklamıyor. İşte mesele burada başlıyor. O türbanda ısrar ederken Fethullahçılar başka bir yoldaydı. Gülen’in emriyle başlarını açıp peruk takarak yollarına devam ettiler. Hedefleri sızarak ele geçirmekti. Takıyye ana yöntemleriydi.

Bezirgan, Atatürkçüleri eleştirirken Fethullahçılarla da arası iyi değildi. FETÖ’nün yayın organı Samanyolu TV, onu Fadime Şahin’e benzetmiş, provokatörlükle suçlamıştı.

Sonrasını kimse anlatmıyor dedik ya...

Bezirgan, İslamcı yayınlarda yazıyordu. 28 Şubat’ın 13. yıldönümünde, 2010’da bir yazı kaleme aldı. Dönem, Ergenekon kumpasları devriydi. Bezirgan, devri yine eleştiriyordu. Kendisinden aktarayım:

“Bugünlerde konjonktür gereği ‘Darbelere dur de’, ‘Darbelere karşı 70 milyon adım’ dedikleri aldatmasın sizi. (...) Önceleri ‘Cebrail gelip de bir parti kursa ona oy vermem’ diyerek siyasetten Allah’a sığınan bu cemaat, sonrasında ‘AKP’ye oy vermeyen vebale girer’ çizgisine gelerek partinin gizli kurmayları arasında yerlerini almışlardı. (...) Netice açık, 28 Şubat olmasaydı AKP olmayacaktı, AKP olmasaydı Gülen cemaati bu kadar büyüyemeyecekti. Onun için bu ‘Aman AKP’ye bir zarar gelmesin’ vesveseleri ve iktidara muhalif herkesi ‘Ergenekoncu’ ilan etme halleri...”

Bezirgan, AKP’yi 28 Şubat ürünü olmakla, kurmaylarını FETÖ’cü olmakla suçluyordu. Öte yandan ona göre AKP türbanı sömürüyordu. O günlerde AKP’li kadınlar için söylediği, “Türkiyeli kadınlara, AKP’li kadınlarca Gülben Ergen modelinin önerilmesini sağlıklı bulmuyorum” ifadeleri olay olmuştu.

EŞİ İŞTEN KOVULDU

Diyeceksiniz ki “Herhalde birileri Bezirgan’a destek olmuştur”. Ben de size diyeceğim ki “Çok safsınız”...

İslamcı cenahın yayınlarını açıyorum.

Eşinin o yıllarda Tevhid Haber’e verdiği röportajdan aktarıyorum:

Trafik Uygulama Müdürü Maşuk Mete tarafından çağrıldım. Bana ‘Eşin bir daha konuşmayacaktı. Yine konuşmuş ve AKP’yi Gülben Ergen üzerinden eleştirmiş’ dendi. (...) Eşimin bir internet sitesinde Samanyolu kanalıyla ilgili yazıları sorularak ‘Siz koskoca cemaati karşınıza mı aldınız’ dendi. (...) En sonunda da eşimin, Çeçen komutanın Rusya’ya teslim edilmemesi konusunda kamuoyu oluşturduğu, komutanın havaalanında AK Parti hükümetince Rusya’ya peşkeş çekildiğini duyurması üzerine aynı gün işime son verildi. (...) Biz öncelikle bunu Müslüman görünen medya ile konuştuk. Ne yazık ki makam sevgisi mi, çıkar meselesi mi bilinmez ama sükût ettiler.”

KARAKOLDA FECİ DAYAK

Bu kadar değil. Bezirgan ailesi, bir dönem Rusya’yla savaşan Çeçen cihatçılara sahip çıkıyordu. Bir Çeçen aile için karakola gittiklerinde, karı koca dayak yediler. Nuray Canan Bezirgan’ın anlattıkları 6 Ocak 2010 tarihli gazetelerde şöyle yer aldı:

“Polis merkezinin içinde bulunan kameraların görmediği kör noktaya eşimi götürdüler. Polis memurlarının eşimi dövdüklerini gördüm. Kurtarmak istedim ancak beni tuttular. Daha sonra beni de yerde sürükleye sürükleye götürerek dövmeye başladılar. H.B., eşimi odasına çıkardı. Sonra kafasını masaya vurdu. O amir daha sonra benim yanıma geldi. Başörtümden tutarak beni sürüklemeye başladı. Ben de o sırada yere düştüm. Kötü davranışlara maruz kaldık.”

AKP TÜRBANI KULLANIYOR

Nuray Canan Bezirgan, AKP döneminde, “28 Şubat zulmü” dediği dönemden daha çok zulme maruz kalmıştı. Gazeteci Ruhat Mengi’ye o dönem bunu şöyle anlatmıştı:

“Bizim örtümüzle iktidara gelenler bizleri düşüncelerimizi ifade ettiğimiz için cezalandırdılar. Eğer ilgilenirseniz olanları size açıklamaya hazırım. Takıyyeci, güya muhafazakâr AKP’nin biz örtülüleri nasıl seçim öncesi kullandığını fakat iktidardayken nasıl davrandığını çarpıcı şekilde göz önüne sermek isterim.”

Sabah gazetesi, Nuray Canan Songür’ün (Bezirgan) 25 yıl önceki hikâyesini anlatıp bıraktı. Sonrasını ise yazmadı. Belli ki yıllar sonra görüş değiştirip AKP’ye katılan, partiye adaylık başvurusu yapan Bezirgan da o konulara girmek istememişti. Ama geçmişte anlattıkları bile, AKP-Erdoğan döneminin zulüm defterinin, 90’lı yıllardan çok daha kabarık olduğunu gösteriyordu.

Çıkmak mı, düşmek mi yoksa tepeye vardığın o an mı? Hepsini anlatmadan hareketten nasıl bahsedebilirsin?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları