Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Hedefteki isim ilk kez konuştu
Gazetecilik ve adaletin peşinden koştuğu ortak bir şey var: Gerçek. Daha doğrusu koşması gerekiyor.
Gelgelelim, her zaman öyle olmuyor.
Savcılık tutanaklarını okurken aklımdan geçirdim. Biliyorsunuz, İBB’de o yüzden kayyum tehlikesi var. Şişli belediye başkanı doğrudan, Esenyurt belediye başkanı dolaylı olarak o nedenle tutuklu. Mahir Polat ya da Mehmet Ali Çalışkan gibi bürokratlar da… Kent Uzlaşısı dosyasından söz ediyorum. Savcılığa göre, CHP’nin DEM Parti ile işbirliği yaparak seçim kazanması, terör faaliyeti.
Gelgelelim…
Suçlamaların merkezindeki isim hapistekiler değil. Savcılık, CHP ile DEM Parti arasındaki köprüyü kuran ismin Azad Barış olduğunu düşünüyor. Barış’ın PKK talimatıyla bunu yaptığına, bunun için CHP’li isimlerden para aldığına, hatta paranın bir bölümünü iç ettiğine inanıyor.
Peki Azad Barış ne yanıt veriyor?
İşte bunu bilemiyoruz. Zira Barış, operasyondan önce Almanya’ya gitmiş. Haliyle savcılık bunları soramadı. Ancak sorgu tutanaklarında telefon numarasının yazdığını görünce, mesajla ben sordum. Cevap da geldi.
İlginç bir sonuç çıktı.
Şöyle anlatayım…
AZAD BARIŞ KİMDİR
Azad Barış’ı kamuoyu son operasyonla duydu. O yüzden ilk olarak "Azad Barış kimdir" sorusunu sordum. Son operasyon dışında, "siyaset, sivil toplum ve akademi dünyasından bilinen biriyim" yanıtını verdi. "Türkiye’de bir avuç bırakılmış diasporik Ezidi topluluğunun bir parçasıyım" diyen Barış, Ezidi araştırmalarıyla tanındığını söyledi. Erken yaşta Almanya’ya yerleştiğini anlatan Barış, Hamburg’da felsefe alanında doktora derecesi aldığını ifade etti. 2011’de Türkiye’ye döndüğünü aktaran Barış, IŞİD’in Ezidi katliamlarının ardından çalışmalarının daha görünür olduğunu söylerken, siyasete girişini şöyle açıkladı: "2016 yılı itibarıyla HDP ile organik bir bağ kurarak Parti Meclisi’ne seçildim ve daha sonra partinin Eş Genel Başkan Yardımcılığı görevini üstlendim." Dosyada adı geçen düşünce kuruluşu Spectrum House’u 2020’de kurduğunu, 2023 seçimlerinde Diyarbakır’dan vekil adayı olduğunu da ekledi. Söylediğine göre, ailesi Almanya’da yaşıyordu. Şirketleri de oradaydı.
YASAL YOLLARLA GİTTİM
Hakkında yakalama kararı çıktığında Almanya’daydı. Acaba soruşturmayı haber alıp mı gitmişti? Ya da Türkiye’ye dönecek miydi?
Barış, şöyle başladı: "Soruşturma dosyası açıkken ve bir araştırma konusu için aslında Almanya’dayken Türkiye’ye dönmüşüm. Aynı araştırma konusu için soruşturma devam ediyorken Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan bütün yasal prosedürleri yerine getirerek tekrar yurt dışına seyahat ettim."
Barış, gidişinin soruşturmayla ilgisi olmadığını söylerken, aleyhindeki haberlere karşı suç duyurusunda bulunduğunu açıkladı. (Dilekçelerini de paylaştı). Daha da önemlisi, seçim dönemiyle ilgili özel bir bilgi verdi: "Dosyadaki iftiralara karşı en büyük delilim de o dönem kısmi felç geçirmem ve bunun sonucunda çok yoğun bir tedavi sürecinden geçmiş olmamdır."
Azad Barış, kendisinin üzerinden başta İmamoğlu olmak üzere birçok insanın da haksız şekilde suçlandığını söyledi. Önemli bir detay daha var… Barış; Mahir Polat ve Mehmet Ali Çalışkan için "hayatım boyunca birkaç kere gördüm" ifadelerini kullandı.
Türkiye’ye şu anda dönmeyi düşünmediğini şu sözlerinden anladım: "Böylesine ağır bir linçe uğrayan birinin, kendisini linç etmeye hazır bekleyen cellatlarına gönüllü olarak teslim olmasını da kimse beklememeli."
KENT UZLAŞISINI BEN KURMADIM
Azad Barış’a, Kent Uzlaşısı sürecindeki rolünü ve yaptığı iddia edilen pazarlıkları da sordum. "Kent Uzlaşısı meselesi DEM Parti tarafından seçim deklarasyonu olarak yayınlanmış eş genel başkanlarından sözcüsüne, vekilinden yerel yönetimlerden sorumlu kuruluna kadar herkesin bas bas bağırdığı bir seçim stratejisidir" dedikten sonra ekledi: "Bu sürecin hiçbir aşamasında, herhangi bir karar alma sürecinde ve isim belirlemede iddia edildiği gibi PKK veya başka bir örgütle ne ilişkim oldu ne de konunun öznesi, aktörü yahut belirleyeni oldum."
Azad Barış, sözlerinin devamında daha kesin bir ifade kullandı: "Ne Ekrem Bey’le ne Emrah Bey’le ne de Mahir Bey’le veya Mehmet Ali Çalışkan’la herhangi bir ittifak üzerine konuşma gibi bir durum söz konusu değildir. Şahsıma yönelik böyle bir itham CHP ve DEM Parti’nin kurumsal işleyişine ve karar alma süreçlerine hakarettir."
Azad Barış’a para meselesini de sordum. Kent Uzlaşısı için Barış’a bir para verilmiş miydi? Bu paraya onun tarafından el konulmuş muydu? Azad Barış, iftira olduğunu söylüyordu.
MAHİR POLAT’I İKİ KEZ GÖRDÜM
Yanıtında bazı detaylar önemliydi:
-"Ekrem Bey’le sürekli görüştüğüm yönündeki iddialar tamamen temelsizdir ve kasıtlı bir algı operasyonunun parçasıdır."
- "HDP’de Eş Genel Başkan Yardımcısı olduğum dönemde, partinin resmi temsilcisi sıfatıyla görüşmeler gerçekleştirdim. Bu görevden ayrıldıktan sonra ise herhangi bir parti veya yapı adına Ekrem Bey ile hiçbir görüşmem olmamıştır."
- "(Resul Emrah Şahan’la) ailece tanışıklığımızın olduğu doğrudur. Ancak aramızdaki görüşmelerin büyük çoğunluğu, saha araştırmaları, toplumsal analizler ve veri tabanlı çalışmalar üzerinedir. Bunun dışında, ne ortak bir ticari girişimimiz, ne maddi bir alışverişimiz, ne de parasal bir ilişki söz konusu olmuştur."
- "(Mahir Polat’ı) Hayatım boyunca kendisini sadece iki kez gördüm."
- "(Mehmet Ali Çalışkan’ı) çok ama çok sınırlı düzeyde tanırım. İlk kez uluslararası bir toplantıda karşılaştık. Sonrasında ise yalnızca veri ve saha çalışmalarıyla ilgili yapılan sunumlarda denk geldik. Ne düzenli bir ilişkim, ne de bir iletişim trafiğim olmuştur."
KIZILAY’DAN TEŞEKKÜR PLAKETİ
Sorularıma Azad Barış’ın ekleyecekleri vardı. Barış, daha önce hiç terör cezasının olmadığını, halihazırda süren tek davasının da HDP’nin yaptığı bir basın açıklamasıyla ilgili olduğunu söyledi. (Belgesini paylaştı) Adli sicili temizdi.
Aleyhine çıkan haberlerdeki olayın, 2001’de, Alman Arte televizyonu adına Diyarbakır Nevruz’unu takip ederken gözaltına alınması hadisesi olduğunu ekledi. (Belgesini paylaştı)
Hem kendisinin hem de aynı kurumdaki çalışma arkadaşlarının, Maraş depremlerinde yaraları sarmak için çalışma yaptığını, Kızılay’a da destekte bulunduğunu, bu nedenle Kızılay’dan kendisine teşekkür plaketi verildiğini söyledi. (Fotoğrafını paylaştı).
Ayrıca Türkiye’nin de kurucu üye olduğu AGİT toplantılarında da konuşma yaptığını söyledi. (Görüntülerini paylaştı)
Başına gelenleri; Ezidi Kültür Vakfı Başkanı olarak, Suriye’nin yeni Cumhurbaşkanı Ahmed el Şara hakkında uluslararası bir dava açma hazırlığında olmasına bağladı.
Hedefteki isim Azad Barış’ın anlattıkları bu şekilde.
Tarih elbette gerçeği açığa çıkaracak. Umarım gerçeğe giden yol, akıl ile vicdanın kesiştiği yerden olur.
İŞTE AZAD BARIŞ’A SORDUĞUM SORULAR VE ONUN YANITLARI:
-Kamuoyu sizin adınızı Ekrem İmamoğlu ve Resul Emrah Şahan'ın tutuklanması sürecinde daha çok duydu. Azad Barış kimdir? Kendinizi nasıl tanıtırsınız?
Her ne kadar 19 Mart’taki kumpas operasyonunun odağı konumuna yerleştirilsem de, Ekrem İmamoğlu ve Emrah Şahan dışında da siyaset, sivil toplum ve akademi dünyasından bilinen biriyim. Kamuoyunun ismimi daha çok Ekrem İmamoğlu ve Resul Emrah Şahan’ın tutuklanması sürecinde duyması bu operasyona benim üzerimden biçilen kurgusal çerçeve ile ilgilidir. Özetlemek gerekirse, daha Ekrem İmamoğlu’nun diploması iptal edilmeden ve 19 Mart operasyonu gerçekleşmeden, 18 Mart sabahı evim ve çalışma ofisim basıldı. Hakkımda organize bir itibar suikastı girişimi yapıldı. Hakkında gizlilik kararı bulunan bir soruşturma, iktidara müzahir medya tarafından bir algı operasyonun kurgusal dayanağı haline getirildi. Bütün bu operasyonun kronolojisi kayıt altındadır. Gözü dönmüş haramzadelere 19 Mart operasyonu için bir “terörist” lazımdı…
Bugünkü Türkiye’de bir avuç bırakılmış diasporik Ezidi topluluğunun bir parçasıyım. Kendi hikayem de Ezidilerin hikayesinin bir izdüşümü.
Sosyalist ve muhalif çevrelerde, sivil toplum, akademik ve entelektüel çalışmalarım ve özellikle Ezidi cemaati üzerine yürüttüğüm araştırmalar ile bilinirim.
Oldukça erken yaşlarda Almanya’ya göç ettim ve eğitim hayatımı burada tamamladım. Bunun yanı sıra İngiltere, Amerika ve Avustralya’daki çeşitli üniversitelerde akademik çalışmalar yürüttüm. Hamburg Üniversitesi’nde sosyoloji, sosyal ekonomi ve siyasal bilimler alanlarında iki ayrı yüksek lisans yaptım. Ardından felsefe alanında doktora derecesi aldım. Doktora çalışmam özgürlük kavramı üzerine ve bu çalışma benim için salt bir araştırma konusu olmanın ötesinde teori ile praksisin uyumu açısından başka pencereler açtı.
Sivil toplum ve azınlık hakları üzerine yaptığım araştırmalarda ise özellikle Ezidilere odaklandım. 73 fermanla, sürgünle, göçle, zorla bir avuç bırakılmış Ezidiler üzerine demografik, etnografik ve ata topraklarına “geri dönüş” bağlamında çalışmalar yapıp girişimlerde bulundum.
Daha sonra Türkiye’deki azınlık toplulukları ve Kürt meselesine yoğunlaşarak Ezidiler başta olmak üzere bu konularda disiplinlerarası bir yaklaşımla çeşitli akademik makaleler, gazete ve dergi yazıları kaleme aldım. 2011 yılına kadar Almanya’da yaşadıktan sonra Türkiye’ye döndüm. 2014 yılında, IŞİD ve El Nusra gibi radikal cihatçı örgütlerin yeniden güç kazanmasıyla birlikte, Irak Federal Kürdistan Bölgesi sınırları içinde bulunan Ezidilerin ana yurdu Şengal’de büyük bir katliam yaşandı. Bu süreç, Ezidiler konusundaki çalışmalarımı daha da görünür hale getirdi ve Türkiye’de bu topluluğun en bilinen temsilcilerinden biri olarak tanınmaya başladım. Aynı dönemde Almanya’da Ezidi Kültür Vakfı’nı kurarak, kurucu başkanı sıfatıyla katliama maruz kalan insanlarla dayanışmayı büyütmeye başladım.
Bugüne kadar onlarca Ezidi genç kadın ve çocuğun kurtarılması için çalışmalar yürüttüm. İnternette satılmaya, sahipsiz bırakılmaya ve asimile edilmeye çalışılan Ezidi çocukların kurtarılması ile ilgili Türkiye ve dünyada girişimlerde bulundum. Ezidilerin maruz kaldığı kolektif cezalandırma girişimlerine karşı mücadele ettim. Bakanlıklar, şahsiyetler ve kurumlar bağlamında girişimlerim oldu. Bu süreçte, muhalif basın çevrelerinde ve entelektüel camiada da geniş bir tanınırlık kazandım.
2016 yılı itibarıyla HDP ile organik bir bağ kurarak Parti Meclisi’ne seçildim ve daha sonra partinin Eş Genel Başkan Yardımcılığı görevini üstlendim. Türkiye’de Kürt meselesinin demokratik, adil ve eşit bir şekilde çözülmesine katkı sunmaya çalıştım. Bu çaba ve arayışımdan dolayı Türkiye’ye yerleştim ve hayatımı burada sürdürme kararı aldım.
2020 yılında ise akademik ve stratejik analizlere dayalı bağımsız bir düşünce kuruluşu olan Spectrum House’u kurarak Türkiye’nin temel sorunlarının çözülmesi için veri odaklı bir yeni düşünme biçimini geliştirmeye, iktidar, muhalefet ya da herhangi bir taraf ayrımı gözetmeksizin siyaset yapıcılara çözüm için müracaat edebilecekleri veri setleriyle katkı sunmaya çalıştım.
Spectrum House, kamuoyunun yakından tanıdığı, bağımsız araştırmaları ve analizleriyle bilinen saygın bir düşünce kuruluşu ve araştırma merkezidir. Kuruluş sürecinde, alanında uzman kişiler ve akademisyenlerle temas kurarak güçlü bir ekip oluşturduk ve bugüne kadar onlarca saha araştırması, etnografik çalışma ve derinlemesine analiz gerçekleştirerek bütün partilere, sivil topluma, medyaya ve akademi dünyasına sunduk. Temel amacımız Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlarının çözümüne veri odaklı bir katkı sunmaktı. Bu amaçla çalışmalarımızı bütün siyasi partilerle, muhtelif siyasi figürler, araştırmacı, akademisyen ve kamuoyu ile paylaştık.
Spectrum House bünyesinde gerçekleştirdiğimiz araştırmalar nedeniyle çeşitli siyasi partiler ile temaslarım oldu. Ancak bu ilişki, doğrudan siyasi bir angajmandan ziyade, saha araştırmaları, etnografik çalışmalar ve gözlemler çerçevesinde şekillendi. Bu da yaptığım işin bir gereği ve tamamen etik bir sorumluluk duygusu çerçevesinde şekillenmiştir.
Bu bağlamda çalışmalar yürütürken herhangi bir partinin karar alma mekanizmasında, meclisinde, komisyonunda veya kurulunda doğrudan yer almadım. Zaman zaman çeşitli partilerin merkezine, yürüttüğümüz saha çalışmalarıyla ilgili sunumlar yaptım. Onların politika geliştirip Türkiye’nin temel sorunlarını çözmesine katkı sunmaya çalıştım. Bu sunumlar tarafsız ve bağımsız bir şekilde yaptığımız araştırmaların sonucunu paylaşmaktan ibaret.
Son olarak, 2023 genel seçimlerinde Yeşil Sol Parti’den Diyarbakır milletvekili adayı oldum. Ancak bu adaylık, doğrudan siyasi bir kimlikten ziyade, temsil edilen değerler çerçevesinde (Ezidi kontenjanı), siyasal ve toplumsal anlamda yürüttüğüm çalışmaların bir yansıması olarak gerçekleşti. Yeşil Sol Parti’nin çoğulcu temsilciliği bağlamında aday oldum.
Özetle, araştırmacı, akademisyen ve düşünce insanı kimliğim, bugüne kadar yürüttüğüm çalışmaların temelini oluşturuyor. Gerek uluslararası arenada gerekse Türkiye’de, toplumsal dinamikleri anlamaya ve bu doğrultuda analizler üretmeye odaklanarak çalışmalarımı sürdürmekteyim. Büyük ailemin tamamı Almanya’da yaşamaktadır ve ben de birden fazla aile şirketinin hem paydaşı hem de yönetim kurulu üyesi olarak yıllardır görev yapmaktayım.
-Hakkınızda yakalama kararı var ve yurt dışındasınız. Soruşturmayı haber aldığınız için mi Türkiye'den ayrıldınız? Dönmeyi düşünüyor musunuz?
Tüm yaşanan bu süreci daha sonradan öğrendiğimiz haliyle ifade etmek isterim ki; Soruşturma dosyası açıkken ve bir araştırma konusu için aslında Almanya’dayken Türkiye’ye dönmüştüm. Aynı araştırma konusu için soruşturma devam ediyorken Sabiha Gökçen Havalimanından bütün yasal prosedürleri yerine getirerek tekrar yurt dışına seyahat ettim. Havuz medyası, hakkımda yurt dışına yasal yollarla çıkmadığımı, firari olduğumu, yakalama kararları olmasına rağmen yurt dışına çıktığım yalanını sürekli söyleyip duruyorlar. Ancak herkesin bileceği üzere hakkında yakalama kararı olan bir kimse yasal bir şekilde yurt dışına çıkamaz. Konuya ilişkin yaptığım biletleme işlemlerini de ayrıca sizlerle paylaşacağım. Kaldı ki ben yurt dışındayken evim ve ofisim basıldı. Benim yurt dışına çıkışımın, son günlerde Türkiye’nin gündemini sarsan ve ismimin merkezine yerleştirildiği bu hukuk skandalıyla hiçbir ilgisi yoktur. Bırakın soruşturmayı önceden bilmemi, olup biten her şeyi iktidara müzahir medyadan kendim öğrendim. Meğer “teröristmişim,” ben de onlar sayesinde farkına vardım! Size ayrıca çok çarpıcı bir bilgi daha aktaracağım.
Tüm bu iddiaları yerel seçimler öncesi dolaşıma sokan Twitter’da Kuşçubaşı Eşref hesabı ve yine havuz medyası hakkında 04/06/2024 tarihinde İstanbul Adliyesinde 2024/131760 soruşturma numaralı dosyada suç duyurusunda bulunduk. Ancak savcılık, iddialarımızı ve iftiralara karşı dosyaya sunduğumuz delilleri hiçbir şekilde soruşturmadan, şüphelilerin bilgisine başvurmadan adeta jet hızıyla diyeceğimiz bir sürede 24 günde dosya hakkında takipsizlik kararı vermiştir. Kaldı ki dosyadaki iftiralara karşı en büyük delilim de o dönem kısmi felç geçirmem ve bunun sonucunda çok yoğun bir tedavi sürecinden geçmiş olmamdır. Bunun ispatı da yine bu dosya içerisine sunduğum hastane raporları ile sabittir. Bu takipsizliğe yaptığımız itirazları da sulh ceza mahkemesi reddetmiştir. Sadece bu durum bile soruşturmaların hukuki değil siyasi olduğunu gösterir.
Hiçbir etik, politik, insani, hukuki ve vicdani bir bağlamı olmayan ve tüm Türkiye’nin gözleri önünde yürütülen bu itibar suikastı, hedef gösterme kampanyası ve masumiyetin sistematik olarak kirletilmesi, üzerimize koca bir kaya gibi çökmüş durumda. Sadece ben değil, ailem, çalışma arkadaşlarım ve ismimle birlikte anılan herkes bu kirli senaryoya dahil edilerek linç edilmeye çalışıldı. Kolektif, organize ve içi boş bir operasyonun merkezi haline getirildik.
Düşünce kuruluşumuz Spectrum House ve tüm çalışma arkadaşlarımız alenen hedef gösterildi. Bu alçakça saldırılar karşısında hukuki süreci başlattım; ancak mevcut yargı düzeninden bir sonuç çıkmayacağını da gayet iyi biliyorum. Fakat adil bir hukuk düzeni tesis edildiğinde, bu kumpasın sorumlularından tek tek hesap soracağım! Buradan açıkça ve dürüstçe ifade etmek istiyorum: Bizim ile ilgili dolaşıma sokulan, yargı ve medya ile gündemde tutulanların tamamı karalama, komplo, kumpastır; aciz, sefil ve zelil bir hukuki ve politik kurgudur.
Bütün bu karalama kampanyalarına, linç girişimlerine ve itibar suikastlarına rağmen zamanı geldiğinde evime, işime ve çalışmalarıma döneceğim. Üstelik bu sandıkları kadar uzun bir zaman almayacak! Ama herkesin takdir edeceği gibi, böylesine ağır bir linçe uğrayan birinin, kendisini linç etmeye hazır bekleyen cellatlarına gönüllü olarak teslim olmasını da kimse beklememeli. Hukukun, normun, masumiyetin yok edildiği bir dönemdeyiz.
Savcılığın yönelttiği sorulara, soruşturmaya ve bu iğrenç fiksiyona baktığımızda, aslında bu kadar büyütülen olayın içinin ne kadar boş olduğu, suçlamaların hukuki değil politik ve keyfi olduğu apaçık ortadadır. Bu süreçte ismimi ve onurumu lekelemeye çalışanlar şunu çok iyi bilmelidir ki ne benden, ne çalışma arkadaşlarımdan, ne Sayın Ekrem İmamoğlu’ndan, ne Sayın Resul Emrah Şahan’dan, ne de hayatım boyunca birkaç kere gördüğüm akademi dünyasının onurlu insanları Dr. Mehmet Ali Çalışkan ve Dr. Mahir Polat’tan “terörist” çıkaramazlar! Bütün bu iftiraların, manipülasyonların ve siyasi operasyonların er ya da geç çökeceği gün gelecektir. O gün, sadece bizim değil, gerçek adaletin de zafer günü olacaktır!
-Belediye başkanlarının tutuklanmalarına neden olan Kent Uzlaşısı soruşturmasının merkezinde siz görünüyorsunuz. Bu süreçteki rolünüz neydi? Kent Uzlaşısı 'nın kurulması için PKK'dan bir talimat aldınız mı? CHP'li isimlerle başta seçime girecek ve belediyelerde görev alacak isimler olmak üzere bir pazarlık yaptınız mı? CHP'den Kent Uzlaşısı'nı gerçekleştirmek için kimlerle ne görüştünüz?
Açıkçası günlerdir televizyonlarda saatlerce konuşulan, sözde gazetelerde çarşaf çarşaf çıkan haberlerin karşısında kendi adıma hayrete düşüyorum ve konuya dahil edilen diğer insanların da bunu hissettiğini biliyorum. Bir kere Kent Uzlaşısı merkezinde benim olmam bile davanın ne kadar saçma olduğunu gösteriyor.
Her şeyden önce ifade etmek isterim ki Kent Uzlaşısı, İstanbul İttifakı ya da muhtelif ve müşterek seçim çalışmalarının benim üzerimden kurgulanması DEM parti ve CHP başta olmak üzere muhalefet partilerinin seçim işbirliği ile ilgili iradelerine, işleyişlerine ve karar alma süreçlerine bir hakarettir. Komisyonları, parti meclisleri ve kurulları üzerinden karara bağlanıp hayata geçirilen çalışmaları benim üzerimden kurgulamak bu kumpasın en kof resmidir. Bunu asla kabul etmiyorum.
Bakınız benim halihazırda DEM Parti’de herhangi bir pozisyonum, görevim ve bir sıfatım yoktur. Kent Uzlaşısı meselesi DEM Parti tarafından seçim deklarasyonu olarak yayınlanmış eş genel başkanlarından sözcüsüne, vekilinden yerel yönetimlerden sorumlu kuruluna kadar herkesin bas bas bağırdığı bir seçim stratejisidir.
Bu strateji zaten kamuoyuna deklare edilmiş bir stratejidir. Bu sürecin hiçbir aşamasında, herhangi bir karar alma sürecinde ve isim belirlemede iddia edildiği gibi PKK veya başka bir örgütle ne ilişkim oldu ne de konunun öznesi, aktörü yahut belirleyeni oldum. Partilerden üstün bir rolün bana yüklenmesi bu komplo ve kumpasın içinin ne kadar boş olduğunu gösteriyor.
Sizin aracılığınızla tekrar ifade etmek istiyorum:
Kamuoyuna açık şekilde deklare edildiği gibi DEM Parti bu sürecin mimari, yürütücüsü olmuştur. Dolayısıyla kurumsal bir konu olan, şahıslara indirgenemeyecek bu uzlaşının ne benimle ne de ismi benimle anılan insanlarla herhangi bir alakası yoktur. Ayrıca ne Ekrem Bey’le ne Emrah Bey’le ne de Mahir Bey’le veya Mehmet Ali Çalışkan‘la herhangi bir ittifak üzerine konuşma gibi bir durum söz konusu değildir. Şahsıma yönelik böyle bir itham CHP ve DEM Parti’nin kurumsal işleyişine ve karar alma süreçlerine hakarettir.
-Kent Uzlaşısı'nın gerçekleştirilmesi için Ekrem İmamoğlu'nun Resul Emrah Şahan ve Mahir Polat aracılığıyla size milyon dolarlarca para akıttığı, bu paranın bir bölümüne sizin tarafınızdan el konulduğu iddiasına yanıt vermek ister misiniz?
Her şeyden önce 19 Mart olaylarına, tutuklamalara, kayyım atamalarına, irade gaspına konu edilen, hiçbir dayanağı olmayan, etik, vicdan ve hakikati ayaklar altına alan bu milyonlarca dolar ithamlarına cevap vermeyi bile kendi açımdan zül sayıyorum.
Ekrem Bey ile gerçekleştirdiğim tüm ziyaretler, yaptığım çalışmalar bağlamında ve CHP ile DEM Parti arasında yürütülen resmi temaslar çerçevesinde gerçekleşti. Bu toplantılardaki tek ve asli görevim, İstanbul’un temel sorunları, muhtelif seçmen yönelimleri, seçmen davranışları, veri analizi ve toplumsal eğilimler üzerine değerlendirmeler sunmaktı. Hiçbir toplantıda DEM Parti adına söz kurmadım, karar mekanizmasının parçası olmadım ve herhangi bir siyasi müzakerenin yürütücüsü konumunda yer almadım. Bu gerçeğe, hem Ekrem Bey hem de DEM Parti yetkilileri doğrudan şahittir. Burada yaptığım araştırmaların sorgulanmasına ve suçlama konusu yapılmasına asla izin vermeyeceğimi ifade etmek istiyorum. Nitekim DEM Parti, yaptığı resmi açıklamayla bu durumu çok net bir biçimde ortaya koydu. Seçim öncesi ve sonrası CHP ile DEM Parti’nin yaptığı açıklamalara bakmak bile, meselenin spekülasyonlarla çarpıtılmaya çalışıldığını anlamak için yeterlidir.
Öte yandan, Ekrem Bey’le sürekli görüştüğüm yönündeki iddialar tamamen temelsizdir ve kasıtlı bir algı operasyonunun parçasıdır. Kumpas, komplo ve mevcut operasyona dayanak yapılmaya çalışılan aciz ve beyhude bir çabadır. Kendisiyle, HDP’de Eş Genel Başkan Yardımcısı olduğum dönemde, partinin resmi temsilcisi sıfatıyla görüşmeler gerçekleştirdim. Bu görevden ayrıldıktan sonra ise herhangi bir parti veya yapı adına Ekrem Bey ile hiçbir görüşmem olmamıştır. Durum bu kadar açık ve netken, bir araştırma ve düşünce kuruluşu çalışanı olarak, yaşadığım, araştırmalar yaptığım bir kentin belediye başkanı ile görüşmemin bir suçlamaya konu yapılması akıl tutulması değil de nedir? İktidar bloku ya da iktidar partisi belediye başkanları ile bu görüşmeleri yapsaydım bu bir suçlama konusu olur muydu?
Şişli Belediye Başkanı Sayın Emrah Şahan’a gelince… Kendisiyle ailece tanışıklığımızın olduğu doğrudur. Ancak aramızdaki görüşmelerin büyük çoğunluğu, saha araştırmaları, toplumsal analizler ve veri tabanlı çalışmalar üzerinedir. Bunun dışında, ne ortak bir ticari girişimimiz, ne maddi bir alışverişimiz, ne de parasal bir ilişki söz konusu olmuştur. Üzerine spekülasyon yapılan meblağlar düşünüldüğünde, bu tür iddiaların ciddiyetten ne kadar uzak olduğu da apaçık ortadadır.
2019’dan bu yana hem ailece tanışıklığımız hem de yaptığım araştırmalar bağlamında Sayın Emrah Şahan ile görüşürüm. Bunun sebebi de oldukça basittir: Kendisi İstanbul Planlama Ajansı’nın başındaydı ve aynı zamanda derin yoksulluk ile kentsel dönüşüm üzerine çalışmalar yürütüyordu. Bu konular hem düşünce merkezimiz Spectrum House’un çalışma alanlarıyla hem de benim kişisel ilgi alanımla birebir örtüşüyordu. Bir düşünce kuruluşunun ülkenin en temel sorunlarıyla ilgili araştırmalar yapması, bunu kamuoyu, araştırmacılar, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları ve siyaset yapıcılarla paylaşmasından daha doğru ve doğal ne olabilir? Bunun suçlamaya konu edilmesi mevcut hukuksuz atmosferin, korku imparatorluğunun ve çürümüş düzenin bariz bir göstergesidir.
Ayrıca, temelsiz ve tamamen bir algı mühendisliğinin konusu olan baz istasyonu iddialarına gelince… İkimiz de Anadolu Yakası’nda oturuyoruz, evlerimiz arasında yaklaşık 1 kilometre mesafe var ve ofisim de Emrah Bey’in evine oldukça yakın. Bu yüzden, cep telefonu sinyalleri üzerinden “buluşma” senaryoları üretenlerin nasıl bir çaresizlik içinde olduklarını kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
Para transferiyle ilgili iddialar ise, tamamen sosyal medyada “Kuşçubaşı Eşref” adıyla faaliyet gösteren bir operasyonel hesabın uydurduğu iftiralardır. Tüm kamuoyuna bir kronoloji bilgisi olarak ifade etmek istiyorum: 19 Mart operasyonu ve bizim bu konuya dahil edilmemiz esasında 31 Mart 2024 yerel seçimlerinden tam bir gün önce çerçevelendi, kurgulandı. Yani yaklaşık bir yıl önce. Çaresiz bir çırpınışla o gün aslında bugünkü kumpasın taşları döşendi. Soruşturma dosyası o gün Kuşçubaşı Eşref isimli operasyonel hesap üzerinden ortaya konulan asılsız ve alçakça suçlamalarla çerçevelenmiş. Yani bugünkü yargı ironisi aslında bir medya operasyonu. Kuşçubaşı Eşref hesabı üzerinden seçimden bir gün önce bu karalamaları yaparak seçim sonucuna etki etmeye çalıştılar, başaramayınca da 19 Mart’taki operasyonu yargı ile sürdürüyorlar. Bu konuda itirazlarımızı yapıp gerekli hukuki süreci başlatmamıza rağmen bir sonuç alamadık.
Yapılan tüm araştırmalara, incelemelere rağmen ortaya en ufak bir somut delil konulamadığı ve soruşturmanın içinin bomboş olduğu ortadadır. Gizli tanıklar, MASAK raporu, medya oyunları, andıçlama gibi korsan ve haydutça girişimler boş çırpınışlardır.
Son olarak gelelim Sayın Mahir Polat’a… Hayatım boyunca kendisini sadece iki kez gördüm. İstanbul’a kazandırdığı kültürel miras, kent hayatı ve hafıza gibi çalışmalarını sosyal medya üzerinden takip ettiğim bir isimdir. Peki, nasıl oluyor da kendisiyle “Kent Uzlaşısı” adı altında bir planın parçası olduğum öne sürülebiliyor? Ya da onunla herhangi bir parasal ilişkim olduğu iddia edilebiliyor? Dr. Mehmet Ali Çalışkan’la ilgili ise söyleyebileceğim tek şey şu: Kendisini çok ama çok sınırlı düzeyde tanırım. İlk kez uluslararası bir toplantıda karşılaştık. Sonrasında ise yalnızca veri ve saha çalışmalarıyla ilgili yapılan sunumlarda denk geldik. Ne düzenli bir ilişkim, ne de bir iletişim trafiğim olmuştur. Dolayısıyla, onunla veya başka herhangi biriyle bir “Kent Uzlaşısı” adı altında gizli bir plan yürüttüğüm iddiası tam anlamıyla deli saçması bir senaryodan ibarettir.
Bu hikâyeyi kurgulayanlar, onu üzerine inşa ettikleri yalanlar ve algı operasyonlarıyla büyütmeye çalışıyorlar. Ve bu yalanı besleyen medya organları da belli: A Haber, Sabah, Vakit, TGRT, CNN Türk, HaberTürk, ATV… Ve bu kara propaganda çarkının dişlileri olan isimler: Cem Küçük, Abdurrahman Şimşek, Mahmut Övür, Nedim Şener ve diğer dezenformasyon bağımlıları… Tüm bu operasyonun kullanışlı aparatları olan, olmaya can atan ve bu kumpasın operasyonel ayağı olanların mutlaka ama mutlaka hukuk, adalet ve vicdan önünde hesabını soracağım. Bugün yapılan bu itibar suikastları, hedef göstermeler ve kumpaslar, günü geldiğinde teker teker çökecek. Ve o gün geldiğinde, bu kirli kampanyayı yürüten herkes hesap verecek!
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
-
İmamoğlu ve İBB’yle ilgili 560 milyar iddiasına yanıt
-
Mustafa Balbay sert eleştirdi
-
Mezhep çatışması değil insanlık suçu
-
Emekliye bayram ikramiyesi ne kadar olacak?
-
Alfa Romeo'nun ilk elektrikli modeli: Junior Elettrica
-
'Kayyum atamaları, hukuksuzluk ve kontrollü kaos'
-
AKP’de kongre öncesi hazırlığı devam ediyor: Prof. Kalay
-
Emeklilerin Gözü Bayram İkramiyesinde: Beklentiler Karşı
-
Hutbelerde Bunlara Dikkat Edin!
-
Ekonomist Atilla Özkan'dan Şok Eden Enflasyon Yorumu!
En Çok Okunan Haberler
-
İstanbul'da 6.2 büyüklüğünde deprem!
-
İstanbul Silivri'de korkutan deprem!
-
Asıl deprem daha büyük ve 7’nin üzerinde olacak
-
Kurtulmuş'tan Anıtkabir'de büyük gaf
-
Naci Görür'den 'Evlere girelim mi' sorularına yanıt
-
Yurttaşlar barikatları aştı, Anıtkabir'e yürüdü!
-
'İstanbul’un ehline ve hak eden ellere emaneti...'
-
Oyuncu Leyla Okay hayatını kaybetti
-
Üşümezsoy yanıtladı: Depremler devam edecek mi?
-
Cumhuriyet'e 'Deprem bekliyorum' açıklaması yapmıştı