Barış Terkoğlu

Elin oğlu bu işi nasıl yapıyor?

19 Ağustos 2021 Perşembe

Sürekli Türkiye’de yaşayan Suriyelileri, Afganları hatta Afrikalıları konuşuyoruz. Bir de Avrupa’ya ya da ABD’ye mülteci statüsü kazanarak gidenler var. Hiç kimse “Onlara ne oldu acaba” diye sormuyor. Aslında Türkiye’de neyin yanlış yapıldığının ipucu, belki de burada.

Merak edip peşine düştüm. Türkiye’ye önce sığınmacı olarak gelip sonra Batı’ya giden “şanslı”larla konuştum. Dinledikten sonra “Hiç bilmiyordum” dedim.

Başlayalım mı?

Diyelim sınırı geçen milyonlarca sığınmacıdan birisisiniz. Sizinle muhatap olan ilk uluslararası kurum UNHCR (Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği). Yerli kurum ise Göç İdaresi. 10 Eylül 2018’e kadar mültecilik başvurularını UNHCR alıyordu. Bu tarihten itibaren, UNHCR’nin eğitim verdiği Göç İdaresi çalışanları bu işi devraldı. UNHCR ise takip sürecine devam etti. Sığınmacılar, bu başvuru sırasında, pek de ayrıntılı olmayan ilk sorgularının yapıldığını anlatıyor.

Türkiye’de kalmak istemeyenler, burada, “3. ülke” seçeneğini işaretliyor. Sığınmacılar, sonucunun biraz “piyango” olduğunu söylüyor. Her ülkenin belirlediği mülteci limiti var. UNHCR buna göre sayıyı belirliyor. ABD ve Kanada en çok talep gören ülkeler. Öte yandan Avrupa, gelenlere daha fazla sosyal yardım sağlıyor.

Bazı sığınmacılar “uygun değil” cevabıyla reddediliyor. “Devam” denilenler için Türkiye’de yaşadıkları aşamalar var.

AYRINTILI GÜVENLİK SORUŞTURMASI

Bunun için bir sorguya çağrılıyorlar. Gidecekleri ülkeler, Göç İdaresi ve sivil toplum  örgütleriyle işbirliği yapsa da kendi resmi yetkililerini göndererek sığınmacıların sorgu ve eğitimlerini bizzat gerçekleştiriyor.

Mülteci adayına çok ayrıntılı sorular soruluyor. Neden ülkelerini terk ettikleri, neler yaşadıkları, sınırı nasıl geçtikleri... Aileye dair her şey öğreniliyor. Verdikleri cevaplar güvenlik bürokrasisi tarafından inceleniyor. Terör ya da suç bağlantılarının olmadığından emin olunuyor.

Sıra sağlık kontrolüne geliyor. Mülteciler, bu aşamada engelli olmanın sorun yaratmadığını söylüyor. Ancak uyuşturucu madde kullanımını tespit için de testler yapıldığını anlatıyorlar.

ÇIPLAK FOTOĞRAFLI SINAMA

Güvenlik ve sağlıktan “geçenler” için uyum süreci başlıyor. Burada temel konu, mültecinin gittiği ülkenin yurttaşlarıyla uyumlu bir yaşam sürmesi. Kimi zaman provoke edildiklerini söyleyen mültecilerin hoşgörüleri sınanıyor.

Örnek mi? Konuştuğum mülteciler ilginç şeyler anlattı. Özellikle Hollanda, Norveç, Lüksemburg gibi ülkelerin bu konuda en sert testleri yaptıklarını söylediler.

Mesela “Kızınız ya da oğlunuz 18 yaşında evden ayrılıp kız ya da erkek partneriyle yaşasa kabul edecek misiniz”, “Parkta çocuğunuz eşcinsel bir çiftin çocuğuyla oynarsa sorun çıkarır mısınız”, “Ülkemizde hayvanları bıçakla kesmiyoruz, sizin için sorun olur mu”, “18 yaşından sonra çocuğunuz cinsel ilişkilerinde özgürdür”, “Çocuğunuz okulda yüzme dersi alacak, bu sırada mayo giyecek”, “Okulda doğum kontrol yöntemlerini öğreteceğiz” gibi...  

ABD, teröre bulaşık olmamayı önceliyor. Ancak Avrupa, vatandaşlarıyla sosyal uyum konusunda net. Uyum sağlamayanın gelmemesi, başvurusunu geri çekmesi bekledikleri şey.

Elbette bu aşama özellikle Ortadoğu’dan gelenler için zor. Bir mülteci kendisine çıplak erkek ve kadın fotoğrafları uzatıldığını, bu görüntülerle plajda ya da sauna  da karşılaşabileceğinin söylendiğini anlatıyor. Bir başkası sokakta öpüşen çiftlerin görüntülerinin gösterildiğini aktarıyor. Ülkeye gelecek mülteciye, her yaşam tarzına saygı duymak zorunluluğu baştan gösteriliyor.

İnteraktif çalışmalar da var...

Kartondan kurulan evlerde aile kavramlarının ülkelerde çeşitlenebileceği maketlerle anlatılıyor. Eşcinsel ailelere ayrımcılık yapamayacakları söyleniyor. Sınıflarda adaylar ayağa kaldırılarak gidecekleri ülkelerde nasıl selamlaşılacağı, uygulamalı olarak gösteriliyor. Tokalaşmayı reddedenlere bunu yapamayacağı söyleniyor.

Musluktaki mavi soğuk-kırmızı sıcak, uçakta tuvalet olduğu bile anlatılıyor. Batı toplumunda dokunmanın hoş karşılanmayacağı, başkasının çocuklarının izinsiz sevilmeyeceği... Kısacası sosyal-kültürel düzen ayrıntılarıyla öğretiliyor.

TAHARET MUSLUĞUNUN ÖYKÜSÜ

Gittikleri ülkelerin hukuk kuralları da öğretiliyor. Konuştuğum mültecilerin unutamadıkları var. Mesela mülteciler, balkona çamaşır asarsa, çocuğunu evde yalnız bırakırsa, sokakta alkol alırsa ya da kapalı ortamda sigara içerse, aile içi şiddetin faili olursa ceza alacağını bu eğitimlerde öğrenmiş. Onlar için hazırlanmış videolar var. Gittikleri ülkenin sağlık ya da eğitim sistemi hatta polis durdurursa nasıl konuşması gerektiği dahi videolarla anlatılıyor.

Aldıkları mülteci eğitimi öyle ayrıntılı ki...

Bir mülteci, daha ülkeye gitmeden başlayan ve gittikten sonra devam eden eğitimle, toplu taşıma kullanmayı, marketten alışveriş yapmayı, faturalarını takip etmeyi hatta aile ekonomisini nasıl yöneteceğini öğreniyordu. Bir tanesi gittiği ülkede taharet musluğu bulamayabileceğini bu süreçte öğrenmiş, kendisine tuvalet temizliği anlatılmıştı. Söylediğine göre yine de evine taharet musluğu taktırmanın yolunu bulmuştu.

Mülteciler gittikten sonra da entegrasyonlarının takip edildiğini anlatıyor. Bir mülteci, gittiğinde ilk ay kendisine çalışma izni çıkarıldığını, çocuğunun okula kaydedildiğini söylüyor. Çocuğunun adaptasyon programına dahil olduğunu, bu süreçte dil öğrendiğini ifade ediyor. Engelli olan bir mülteci, gittiğinde hangi işlerde çalışabileceği konusunda rehberlik aldığını aktarıyor.

ÜMMET - ENSAR KILIF OLDU

Kısacası Batılı ülkeler, önce kaç mülteciyi taşıyabileceğine karar veriyor. Sonra terör ya da uyuşturucu gibi güvenlik sorunlarına neden olmamasını netleştiriyor. Ardından hangi cinsel yönelimden, hangi inançtan, hangi yaşam tarzından olursa olsun kendi vatandaşının rahatsız edilemeyeceği bilincini mültecide oluşturuyor. Üstelik bunu depo olarak kullandıkları Türkiye’de gerçekleştiriyor.

Hangi ülke olursa olsun, elbette mülteci hayata çok geriden başlıyor. Ancak Batılı ülkeler entegrasyon koşullarını yaratarak onları sisteme dahil ediyor. Haliyle mülteci, ülkenin farklı ama doğal parçası olabiliyor. Üstelik buna rağmen, bize göre az sayıdaki göçmen hâlâ Batılı ülkelerin sorunu. Aşırı sağın yükselişinin nedenlerinden biri de bu.

Biz mi? Dünyanın en büyük sığınmacı nüfusunu barındıran Türkiye’nin hiçbir somut politikası, hiçbir ciddi sistemi yok. Akın akın gelenler, serbest dolaştıkları şehirlerde gettolar kuruyor. Patronlar için ucuz işgücü, fuhuş ya da uyuşturucu çeteleri için insan kaynağı, radikal gruplar için eleman deposu oluyor. Çocukları ise dillerini bilmedikleri ülkelerde, kendilerinin olmayan kaderleri yaşıyor. Zaten kendisi de açlıkla, yoksullukla sınanan Türk milleti, birkaç yılda mahallesini dolduran yabancılarla gerginliğin ortasına bırakılıyor. Sığınmacıyla kendi vatandaşını yoksullukta, başıbozuklukta, ucuz işçilikte eşitleyenler, bu ahlaksızlığa ümmet kardeşliği ya da ensar kılıfını giydiriyor.

Biraz kafamızı kaldırsak elin oğlu bu işin nasıl yapılacağını, uzakta değil aslında bizim ülkemizde bize öğretiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları