Ayşegül Yüksel

Tiyatroyu susturmanın yolları

12 Kasım 2013 Salı

Devlet yönetimindeki siyasal erkin başvurduğu, tiyatroyu susturma/güdüleme edimi tarih boyunca süregelmiştir. Tiyatro neden sakıncalı sayılır? Sahnede, düşünceyi geniş kitlelerle paylaşma gücü yüksek bir eylem gerçekleştiği için. Seyirciyi peşine takan “öncü-muhalif-çatışmacı” özellikler, sahne olayını görsel/işitsel düzeyde sarıp sarmalayan güzelduyusal devinimlerle buluştuğu zaman oluşan, karşı çıkılmaz “tiyatro büyüsü”nden söz ediyoruz.
Tiyatro işte bu nedenle, gücünü koruma/yaygın kılma derdindeki siyasal erk sahiplerinin amaçlarına ters düştüğü her aşamada saldırılarla karşılaşır. Saldırı biçimleri hiç değişmez: Oyun yasaklama, sanatçıları çeşitli boyutlarda (Pasaport vermeyerek, sahneye çıkartmayarak, soruşturmalarla, hapisle, işkenceyle vb...) cezalandırma, tiyatroya verilen parasal desteği kesme, toplulukların oynadıkları salonlara el koyma, turnelerde zorluk çıkarma, oyun seçimlerini eleştirme/etkileme, gerektiğinde de seyirciyi sahne olayına müdahale edecek düzeyde kışkırtma…
Tiyatromuz 1970’lerden bu yana, sayılagelen saldırı biçimlerinden yoğunlukla pay almıştır. Ne ki, ödenekli ve özel tiyatroların tümüne birden toplu saldırı yapıldığı tek siyasal aşamanın AKP dönemi olduğu somut örneklerle ortadadır. Son birkaç yıl içinde, önce İBBŞT’yi -yönetmelik değişikliğiyle- denetim altına alma yoluna gidilmiş, ardından, Devlet Tiyatroları’nı kültür müdürlüklerine bağlayıp ortadan kaldıran ve bu birimlerde yapılacak tiyatroyu özerkleştirmeden özelleştirme amacı güden bir yasa tasarısı hazırlanmıştır. DT yönetim kadrolarında yapılan değişiklikle oyun seçimlerinde özdenetime gidilmesi sağlanmış, dahası egemen siyasal görüşün tuttuğu yazarların oyunları da gündeme alınmıştır.
Gezi olayının patlamasıyla, bu eyleme katılan genç/kıdemli sanatçılara yönelik suçlama ve kışkırtmalar birbirini izledi. Devletten parasal destek almak için başvuran topluluklardan 15’inin Gezi olaylarına arka çıktıkları için Kültür ve Turizm Bakanı’ndan ‘sıfır’ notu aldıkları ve devlet desteğinin dışında bırakıldıkları haberinin basında yer alışından hemen sonra İBBŞT yönetiminin, yönetmen Ragıp Yavuz hakkında “Gezi’ye destek” soruşturması açtığını öğreniyoruz.
Tiyatromuza tam 50 yıldır hizmet veren A.S.T. 12 Mart döneminde yasaklar, tutuklanmalar ve işkenceyle boğuşmuş, 12 Eylül darbesi öncesindeki ve sonrasındaki oluşumlardan da hep olumsuz yönde etkilenmiş bir topluluk olarak bu yıl da “Gezi cezası” almış görünmektedir. Tam da topluluğun birikmiş borçlarının ödenip, yitirilen seyircinin önemli oranda geri kazanıldığı bir dönemde…
45’ine yaklaşan Dostlar Tiyatrosu da 12 Mart’ı oyun yasaklamalarını göğüsleyerek geçirmiş, 12 Eylül döneminde genel sanat yönetmeni Genco Erkal 8 yıl boyunca pasaport alamamıştır. Yalnız oyuncu ve yönetmen olarak değil, uyarlamacı, dramaturg ve çevirmen olarak da yıllardır birçok nitelikli sahne olayına imza atmış olan Erkal ‘muhalif sanat’ yapmanın cezasını bu kez de Dostlar Tiyatrosu’nun Karaca Tiyatro’dan çıkartılmasıyla, ardından da devlet desteğine değer bulunmayışıyla ödemektedir. Hem de, Eminönü’ndeki Ali Paşa Hanı’nda oluşturulan yeni bir tiyatro uzamına onca para ve emek harcanmışken… Ses Tiyatrosu’nu, “Ferhangi Şeyler”i binlerce kez sunarak yaşama geçiren, tanıdığım en çalışkan yazar- oyuncu- yönetmen Ferhan Şensoy’un 30’unu geçmiş Ortaoyuncular Topluluğu Bakan’dan ‘sıfır’ aldığı söylenenler arasında. Levent Kırca Tiyatrosu’ndan Kumbaracı 50’ye dek uzanan ‘muhalif’ toplulukların da aynı konumda oldukları belirtiliyor.
Dahası, gündem hiç ara verilmeksizin değiştirilmekte. DT Genel Müdürü Mustafa Kurt’un “türbanlı oyuncu olması için engel yok” demesiyle ortalık bir kez daha karışmış durumda. Neyse ki kurumun sanatçılarından sağduyulu yanıtlar geliyor. (Selda Güneysu’nun 5 Kasım tarihli Cumhuriyet’teki haberi) Ne dersiniz, sıra DT’de özel kadın matinelerinin yapılmasına mı geliyor?
Tiyatronun “ehlileştirilme” ve “toplumsal dinamiklerden soyutlanma” sürecinde son nokta ne olabilir? Uzun uzadıya düşünmeye gerek yok. Türk ulusal devrimiyle, ülkemizi ve toplumumuzu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırma yolunda, onca emek harcanarak tek tek döşenmiş olan yapıtaşlarının her birinin sökülüp atılmasının gerçekleştiği noktadır ulaşılmak istenen.
Tiyatro susacak mıdır?

>Tiyatromuz 1970’lerden bu yana, sayılagelen saldırı biçimlerinden yoğunlukla pay almıştır. Ne ki, ödenekli ve özel tiyatroların tümüne birden toplu saldırı yapıldığı tek siyasal aşamanın AKP dönemi olduğu somut örneklerle ortadadır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Öteki’nin dramı 22 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları