Ataol Behramoğlu
Ataol Behramoğlu ataolbehramoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Türk-Rus düşmanlığı hortlatılabilir mi?

12 Aralık 2015 Cumartesi

Moskova’ya ilk gidişimde, Kızıl Meydan yakınlarındaki bir parkta gördüğüm heykel beni şaşırtmış ve üzmüştü.
Heykelde, yaşmaklı bir kadın, diz çökmüş, kollarını uzatmış; kendisine süngüsünü saplamak üzere olan askerden aman dilemekteydi.
Kadın belli ki Müslüman Osmanlı kadını, asker Rus askeriydi.
Bu kente sonraki gidişlerimde de yolum oralardan geçtiğinde yerli yerinde durduğunu gördüğüm heykelin irkilticiliğini, Çarlık Rusya’sı döneminin bir ürünü olması bir ölçüde de olsa azaltıyordu…
Heykel ve resim yasağı olmasa, bizde de bu türden kim bilir ne heykeller, ne resimler yapılırdı…

***

Ruslarda Türklere karşı olumsuz duyguların tarihi çok eski zamanlarda başlamış olmalı…
Rus’u kazısan altından Tatar çıkar” sözü bir Rus deyimidir.
Çağrılmadık konuk Tatar’dan kötüdür” sözünün aslı da yine Rusçadır.
Çok zaman önce Rus kanallarından birinde izlediğim bir edebiyat programında, Puşkin’in “Çingeneler” manzumesi irdelenirken konuşmacılardan biri, yapıtın kıskançlık cinayeti işleyen kahramanını “turok” (Türk) sözüyle nitelemişti.
Hâlâ, en azından bazı çevrelerde, öyle midir bilemem, fakat bu sözcüğün Rusçada çağrışımları bizde bir zamanlar sövgü olarak kullanılan “Moskof”tan pek de farklı değildir.
Bir zamanlar diyorum, yerini bir ara Rus kadınını aşağılayan bir başka sözcük almış olsa da, “Moskof” sözü çoktandır günlük konuşma sözlüğünden çıkmış gibiydi…

***

Rusların Türklüğe karşı olumsuz duygularının tarihi, 10. yüzyılda Türk kökenli Kıpçak ve Peçenek göçebe kavimleriyle Rus prenslikleri arasındaki savaşlar döneminde başlamış; 13-15. yüzyıllarda, iki yüzyıl süren Moğol-Tatar egemenliği döneminde doğal olarak yerleşiklik kazanmıştır…
Sonraki yüzyıllarda, 20. yüzyıla kadar yan yana iki büyük imparatorluk olarak varlıklarını sürdüren bu iki büyük devletin daha çok bir savaş tarihi olan ortak tarihi I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru beklenmedik biçimde kesişmiş, Ekim Devrimi ve Türkiye Kurtuluş Savaşı’nın emperyalist Batı’ya karşı ortak yazgısı iki ülke ve halkları arasında yakınlaşma ve dostluğun temellerini atmıştır.

***

20. yüzyılın sonraki süreçlerine baktığımızda, Ruslarda Türklere karşı olumsuz duyguların daha çok geçmişte kaldığını, Türkiye’de ise 2. Dünya Savaşı sırasındaki Nazi yardakçılığı ve komünizm karşıtlığının, bir Rus ve Rusya düşmanlığına dönüştürüldüğünü görüyoruz. (Stalin’in taleplerinin bunda bir payı olsa da, asıl neden hiç kuşkusuz emperyalizmin ve güdümündeki işbirlikçi Türkiye burjuvasının komünizm düşmanlığı ve korkusudur.)

***

1960’lardan başlayarak Sovyetler Birliği’nin çözülme dönemine kadar geçen yaklaşık otuz yıllık süreçte, her iki toplumdaki ve dünyadaki gelişmelere bağlı olarak iki ülke ve halkları arasında birbirini tanıma ve yakınlaşma gereksinimi giderek güçlendi.. Her alanda karşılıklı ilişkiler, gidiş gelişler arttı.
Sovyetler Birliği’nin çözülmesi sonrasında ise Rusya ve Türkiye arasında özellikle ekonomi, turizm gibi alanlarda ve onların temelinde de bütün insan ilişkilerindeki gelişmeler, çok az iki ülke ve halkları arasında görülebilecek bir düzeye ulaştı… “Uçak krizi” denilen saçmalık ve Rus pilotun alçakça, canavarca katledilmesi tam böyle bir dönemde ortaya çıktı…

***

Bu bir kötü rastlantı mı, Rusya devlet başkanının sözleriyle “Tanrı’nın Türkiye yöneticilerin gözlerini kör etmesi mi”, ABD emperyalizmi ve ortaklarının Rusya’nın Ortadoğu politikasından duydukları rahatsızlığa karşı Türkiye’yi piyon olarak satranç tahtasına sürmeleri mi?
Belki hepsi ve en çok sonuncusu…
Bu uğursuz süreçte Türk-Rus düşmanlığının hortlatılmaması için yapılması gereken, Türkiye’nin sağlam güçlerinin emperyalizm işbirlikçisi yöneticilere açıkça karşı çıkarak onları geri adım atmaya zorlaması, Rus yöneticilerin de Rusya’da hortlamakta olan Türk düşmanlığına ödün vermemeleridir.
Her iki ülkenin, bulunduğumuz bölgenin ve bütün barışçı insanlığın yararına olan budur. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları