Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Zulüm Mülkün Temelidir’

04 Eylül 2014 Perşembe

Hepsi aynı günde oldu. 2. Cumhuriyetin, birinci yürütmesinin Devlet Sekreteri Ahmet Davutoğlu (yürürlükteki anayasaya göre Başbakan), fiili “Başkan Baba” Tayyip’in direktifiyle hazırladığı müdahalesiyle düzelttiği programını Meclis’te 1 Eylül’de okudu.
Aynı gün Ankara’da “Yargı Yılı Açılış Töreni” yapıldı.
Yine aynı 1 Eylül günü, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın da şüpheliler arasında yer aldığı 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması kapsamındaki 96 kişi hakkında takipsizlik kararı verildi.
Hepsi aynı gün meydana gelen adalet ile ilgili bu üç gelişme de, ilk günlerini yaşadığımız “2. Cumhuriyet” yargısının nasıl olacağının ipuçlarını veriyor.
Önce iktidar canibinden başlayalım; programda şu cümleler yer alıyor:
“Yargı alanındaki en temel sorunlarımızdan bazı yargı mensuplarının siyasi ideolojik bir misyon üstlenmesi ve hakem olma vasfını yitirerek taraf haline gelmesidir... Yargının bağımsız ve tarafsız olması yargı üzerinde kurulmak istenen vesayetin yok edilmesi, yargının milletin yargısı olması için yapılması gerekenleri tereddütsüz yapmak hükümetimizin ana öncelikleri arasında yer almakta...”
Vesayet rejimi ile mücadelenin daha güçlü vurgulanmasını emreden Erdoğan’ın izini taşıyan bu, “ben yargıya yargı demem, yargı benim olmadıkça” ifadesinden anlaşılacağı gibi iktidar yargıya müdahalede kararlıdır.

***

TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun katılması dolayısıyla, iktidarın tam kadro boykot ettiği yargı yılının açılış konuşmasında Yargıtay Başkanı Ali Alkan ise iktidarı güdümlü yargı teşebbüsleri konusunda uyarıyordu:
“Yargının bağımsızlığını ortadan kaldırmak veya yürütmeye bağlı bir yargı oluşturmak yargı denetiminden doğan meşruiyeti hafife almak olacaktır... Yargıyı yıpratmak kimseye yarar sağlamaz. Adaletin güçlü olması hâkimler için değil, herkes için güvencedir.”
Aynı gün, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, aralarında Bilal Erdoğan, Yasin el Kadı, oğlu Muaz Kadı, Mehmet Cengiz, Fatih Saraç, İbrahim Çeçen ve Latif Topbaş’ın da bulunduğu kişiler hakkında verilen takipsizlik kararında da şu satırlar yer alıyordu:
“Soruşturmayı hazırlayanlar, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı örgüt lideri olarak göstererek ve ‘dönemin Başbakanı’ ibarelerini kullanarak hukuki soruşturma görünümü altında, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni cebren ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmişlerdir. Bu konuda soruşturmanın başlatılması için durumun İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirilmesine...”
Şimdi 1 Eylül 2014 günü meydana gelen olayları özetle toparlayalım:
Yargı yılının açılış töreninde konuşan Yargıtay Başkanı Ali Alkan iktidara sesleniyor:
- Yargıdan elinizi çekin, çekmezseniz rejimin meşruiyetini yok edersiniz.

***

Yargı yılının açılış töreninde dillendirilen çağrıya iktidar ise program okunuşunda Ahmet Davutoğlu’nun ağzından yanıt veriyor:
- Yargıyı hizaya sokma girişimlerimizi sürdüreceğiz.
Peki hizaya getirilen yargı nasıl olacak?
Bu yargının nasıl olacağının cevabını da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın takipsizlik kararında buluyoruz: Ucu iktidara uzayan her türlü yolsuzluk soruşturması ve yargı kararı Türkiye Cumhuriyeti’ni cebren ortadan kaldırmaya yönelik hareket olarak kabul edilir ve bu doğrultuda davranılması için savcılıklar uyarılır.
Yargıtay Başkanı yalvarıyor:
- Yargıya dokunmayın!
Hükümet bastırıyor:
- Kuvvetler ayrılığı yargı bağımsızlığı anlamam, müdahalemi yaparım!
Ve yapıyor da.
Sonucunu da alıyor.
Böylelikle bağımsız dolayısıyla tarafsız olamayan yargıdan sadır olan da adalet değil, zulüm oluyor.
Sevgili okurlar, mahkeme salonlarında kürsünün arkasında bir yazı vardır:
“Adalet Mülkün Temelidir.”
Bunun içinde bulunduğumuz “2. Cumhuriyet” koşullarında gerçek anlamı şudur:
“Zulüm mülkün temelidir.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları