Ev de o ev değil artık

12 Şubat 2023 Pazar

Sevgili,

Büyük depreme evde ve de geç yakalandım. Hatay’daki biri deprem ile sarsılarak uyandığında (ya da uyanmadığında) bende deprem yoktu, uyuyordum. Saatler sonra Deniz ile her sabahki mutat görüşmemizde öğrendim. Adıyaman’da veya Hatay’da herhangi bir Ali’nin evinde olay olarak patlayan deprem, benim Cihangir’deki evime haber olarak ulaştı.

Deprem benim eve haber olarak ulaştığında, bir süredir, ev de o ev değildi artık.

Ne kadar süre olduğunu sorma ona dair bir şey söyleyemeyeceğim, çünkü bir süredir zaman eski zaman değildi artık. Olaylar kronolojik sıralarını izlemiyorlardı. Olanların hangisi hangisine göre daha önce, hangisine göre daha sonraydı ve birbirlerine uzaklıkları ne kadardı? Örneğin geçirdiğim iki koronavirüs birbirlerine ne kadar uzaktılar? Bilmiyordum. Ayrıntılarıyla anımsadığım tek şey, Koç Üniversitesi Hastanesi’nde yattığım ikinci koronavirüs olayı sırasında, hep her şeyin geçip eve dönmeyi beklediğimdi.

Eve dönüş mekân içinde mi olacaktı, zaman içinde mi? Onu tam bilemiyordum.

***

Bildiğim şey farkında olmadan evi annemin son zamanlarında algıladığı gibi, anıları, mobilyaları ve biblolarıyla güvenli bir sığınma mekânı olarak algıladığımdı.

İkinci korona vakasını da atlattım ve eve döndüm. Evet sonunda eve dönmüştüm. Ama gördüm ki içinde Mine olmayan ev artık o eski ev değildi. Artık yine evdeydim ama sürekli olmayan bir daha de olmasına imkân bulunmayan evi özlüyordum. 

İşte depreme o evde yakalandım. Yıkıntılar, acılar, umutlar, korkular televizyon ekranıyla beni orada ele geçirdi.

Önceleri bir süre sonra aygıtı kapatmak istedim. Sonra, o çaresiz insanları izlerken acılarını paylaşıyormuş, görüntüleri engellersem onlara ihanet ediyormuş gibi bir duyguya kapılarak izlemeyi sürdürdüm.

İzlerken, onların soğuktan titrerken, benim iliklerime kadar ısınmışlığımdan utandım. Tıpkı Yılmaz’ın ölmesi üzerine, benim yaşamayı sürdürmemden utandığım gibi...

Evet bir süredir, başka boyutlar içinde evde yaşıyorum ama ev artık o eski ev değil, bir “başka yer”.

Depremin kaçıncı gününü yaşıyoruz? Buna yedinci demek, doğru dürüst cevap vermek oluyor mu? Kahramanmaraş’ta göçük altında, eksi bilmem kaç derecede bir insan sesi bekleyen kişiyle onun başına gelenleri sıcak odasından izleyen biri için bu yedi gün aynı şeyi ifade edebilir mi hiç?

***

Göçük altında can verenler için artık ne soğuk kaldı ne karanlık ne yalnızlık. Her şey bitti. Artık onlara hiçbir şey zarar veremez bir daha. Artık onlar özgürdürler.

Peki acaba yok olmak, esaretten kurtulmak ve özgürlük olabilir mi? Yok olana özgür denebilir mi? Neyse...

Bir de evinin altında göçükte günlerini insan sesi duymak, kurtarılmak için bekleyen ve eve dönüşü özleyenlere ne demeli?

Onlar göçükte beklerken eve dönüşü özleyebilirler mi?

Onlar için eve dönüş ne demek, zaten evde değiller mi? Ama ev, o ev mi?

Ev, mezar olmuşsa eve nasıl dönecek?

Bu travmayı yaşayan insan artık eve dönme özlemi nasıl yaşayabilir, nasıl eve dönebilir?

Onun yaşayabileceği olsa olsa hiçbir yere dönememe durumu olmaz mı?

Belki de hayatta en büyük sorun, eve dönememek değil, evi yitirmektir.

Şairin dediği gibi, 

“Eve dönememek değil hayatın en zor işi,

Müşkül o ki, daha dönemeden önce evi yitirir kişi.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları