Tarihsel güvence..

12 Mart 2023 Pazar

İşte size tekten seçmeli bir pazar sorusu:

- Çocuğunuz büyüyünce, milletvekili mi olsun istersiniz, müteahhit mi?

*

Vitesi, millletçe vitesi “kader planına takmamız” telkin edildiği için “Hayırlısı hangisi ise o olsun!” da diyebilirsiniz.

*

Oysa müteahhit ile milletvekili arasında talihsiz bir paralellelik var.

İkisinin işi de işlevi de bir tür taahhüt.

Ahdetmeye, söz vermeye ve vekâlet etmeye dayanıyor.

Halk çoğunluğunun bu iki “faaliyet”e de fazla güven ve sempati ile bakmadığı ise sır değil. Hele şimdilerde!

**

Deprem felaketini daha ziyade “müteahhitlik felaketi” olarak yaşadık.

Arkasındaki siyasetçi-bürokrat- denetimsizlik-eşgüdüm sefaleti ile hakikatini de göz ardı edemeyiz.

Yirmi yıldır altyapısı bilerek ya da ihmaller zinciri ile oluşan bu çürük düzenin fiziksel, yönetsel katmanlarının sağlamlaştırılması Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası için kaçınılmaz bir görevdir.

Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerin tam da bu felaket ertesine rastlaması ülkenin geleceği için iyi bir fırsat.

Ülkemizi muhtemel felaketlerden esirgeyecek olan düzgün işleyecek müteahhitlik düzeni kurmak ve yetkin milletvekili-siyaset kadroları ile yola devam etmektir.

**

Müteahhitlerin kaderi alacakları ihalelere, milletvekillerininki de seçimlerde alacakları oylara bağlı.

İkisinde de yöntem çok önemli.

- Müteahhitler kapalı zarf ve davetiye usulü ile çalışıyor.

Milletvekilliğinde benzer yöntem uygulanıyor. Adayları lider (veya onun adına parti üst kurulu) belirliyor. Kâğıt üzerinde particiliği meslek edinmiş delegelere de şans tanınıyor. Ama iki aya sıkışmış bir süreçte bu söz konusu değil.

- İhalelerde de tıpkı partilerdeki milletvekili adaylığı gibi bir de pazarlık usulü uygulanıyor. Pazarlık gücü olanlar için bu en uygun yoldur. (5’li çete veya en her dem gözde vekil meselesi başka bir konu.)

**

Geçtiğimiz dönemde iktidarla yeterince sağlam bağlar kuramamış bir müteahhit sonunda iflas etmiş her şeyini kaybettikten sonra oturup bir kitap yazmıştı.

Mesleki gözlemlerini ve deneyimlerini anlattığı kitap toplatıldı.

Benzer akıbete Ergün Poyraz’ın müteahhit temalı “Tilkiyle Vals” kitabı da uğradı.

Gerçek müteahhidin toplatılan kitabındaki çerçevelik cümlelerden birisi:

“İşimizin en garip yanı, gündüzleri rüşvet verdiğimiz müdürlerle akşamları rakı masasına oturup, bu devleti adam kayırmacılığın, suiistimalin batıracağını konuşmaktı!”

Deprem bölgesindeki müteahhitler ile denetimden sorumlu belediyecilerin rakı masası kurdukları lokantalar, kebapçılar da muhtemelen moloz yığını haline geldi.

Rüşvet düzeninden geriye iz, eser kalmadı.

*

Bu rüşvet işi çok derin.

Derin bir nefes almak ve mevzuya işkilli hafiye gözüyle değil de, tarihin penceresinden bakarak yaklaşmak gerekiyor.

Sanırız bugünkü iktidar da böyle yapıyor.

*

Evet, eğer rüşvet yüzünden memleket batsaydı, Osmanlı’nın asırlar boyu ayakta kalması mümkün olmazdı.

Kanuni Sultan Süleyman dönemi, devletin en güçlü olduğu dönem.

Kanuni adı üstünde KHK yerine kanun çıkarmayı tercih eden bir padişah.

Ama aynı zamanda Fuzuli’nin “maliye dairesinde verdiği selamın rüşvet değil diye de alınmadığı” dönem...

Rüşvetten devlet batmıyor demek ki..

Bu iktidar ve “bileşenlerinin”, “Biz Osmanlı’nın devamıyız!” diye tutturmalarının nedeni de bu.

Osmanlı Fuzuli’den sonra 400 yıl daha hüküm sürdü.

Kanuni’miz de “dünyanın en büyük kanun yapıcıları” arasında Amerikan Temsilciler Meclisi Genel Salonu’nda Hammurabi ve Solon ile birlikte yerini aldı.

*

“Osmanlı’nın devamıyız!” boşuna değil.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

10 Kasım ve Kehf Suresi 10 Kasım 2024
Ey ruhumun ruhu... 3 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları