Ahmet İnsel

Trump ve yeni otoriterizm

21 Ağustos 2018 Salı

Türkiye yönetimiyle ABD arasında geçmişte hiç olmadığı kadar büyüyen ve sokağa dökülen ihtilafın, Trump’ın genel politika çizgisine aykırı bir yanı yok. Trumpizm olarak tanımlanan bu politika tarzının başat özelliği, her türlü uzlaşma kültürüne kapalı olmasıdır. Hatta uzlaşma kültüründen kopuşu alameti farikası yapmasıdır. Bu Trump’ı geleneksel muhafazakârlıktan ayıran önemli farklardan biridir. Trumpizm olarak da tanımlanan, Trump’a özgü iletişim tarzında, doğru veya gerçek olan, Trump’ın doğru veya gerçek olmasını istediği olandır. Trumpizm, hâkim siyasal ve kültürel gelenek ve kadroları aşağılayarak reddetmenin yanında, kendi hükümetinin istikrarına da hiç önem vermemesiyle geleneksel muhafazakârlıktan ayrılıyor.
Trump politikasını, nevi şahsına münhasır ve çoğu skandal niteliğinde abartılı açıklamalar eşliğinde, sosyal medya üzerinden ilan etmeyi tercih ediyor. Silah lobilerinin desteğini almayı ihmal etmeyerek, beyaz ırkın üstünlüğünü açıkça savunanlara göz kırparak, esas olarak Twitter üzerinden kendi halkıyla kurduğu doğrudan ilişkiye önem veriyor.
Trump’ın Erdoğan yönetimiyle yürüttüğü eşitsiz bilek güreşinde, ABD’nin geleneksel politikalarını, genel kabul görmüş çıkar analizlerini elinin tersiyle süpürmesi, Trumpizmin başat nitelikleriyle uyum içinde. Trump’un ana hedefi, neredeyse bir rastlantı sonucu kazandığı seçimleri yeniden kazanmak. Dış politikasının omurgasını, ABD’de seçmen desteğini konsolide etmek ve genişletmek oluşturuyor. Örneğin militarizmle iktisadi popülizmi birleştiren Trumpizm için, Türkiye’den ithal edilen demir-çelik ve alüminyuma yüksek vergiler koymanın yegâne amacı, rahip Brunson nedeniyle Erdoğan yönetimini cezalandırmak değil. Seçmenleri arasında önemli bir yer tutan yoksullaşmış beyaz orta sınıfta yeniden bu malların ülke içinde üretileceği ümidi yaratmak. Bunun yanında birkaç ay sonra yapılacak Kongre seçimlerinde, Brunson’ı “barbarların pençesinden kurtarıp” ülkesine dönmesini sağlayarak, binyılcı evanjelist seçmenlerin desteğini artarak korumayı amaçlıyor. İkisinin de Hıristiyan köktendinci eğilimleri bariz olan Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton’un ve Başkan Yardımcısı Pence’in Trump’tan farklı bir beklenti içinde olduğunu düşünmek için bir neden yok. Kudüs’e elçiliği taşıma kararında, kendilerini “Siyonist Hıristiyanlar” olarak tanımlayan çevreleri memnun etmek amacı da rol oynamıştı.
Trumpizmin bir başka özelliği, başta çevre ve kamu eğitim harcamaları olmak üzere, birçok kamu faaliyetini gereksiz, hatta ABD toplumu için zararlı görmesi ve başlarına yönetici atamayarak, bütçelerini keserek, bu faaliyetleri terk etme veya çökertme eğilimi sergilemesi. “ABD’nin elini kolunu bağlayan, zayıf düşüren” uluslararası anlaşmaları birbiri ardına iptal ederken, yerleşik kuralları bozduğu için ona hayranlık duyanların sayısı artıyor. Anti-konformizmi gericiliğin bayrağı yapıyor. Amerika’nın yeniden bu yolla en büyük olacağına inananlar, Trump’ı artarak destekliyorlar. Yeni-muhafazakârlığın tüm komplo anlatılarını benimseyen Trumpizm, bütün otokrat eğilimli yöneticiler gibi, halkın bastırılmış korkularını tetikleyerek, bir kurtarıcı (yani kendisi) etrafında kenetlenmesine özen gösteriyor.
ABD’nin başında, toplumun derinlerinde hep var olan, başkanlık seçimleri sırasında 1965’te aday olan Goldwater vakasında olduğu gibi su yüzüne çıkan yaygın paranoyayı yansıtan, bunu kullanıp besleyen, egosu son derece şişkin bir şahsiyet var. Dünyayı büyük bir çatışmaya sürükleyebileceği gibi, birkaç yıl sonra sadece utançla hatırlanacak olması da mümkün. Ama her durumda, yerli ve milli otokrasimiz ile emperyalist otokrat arasında yaşanan ve şiddetlenmesi muhtemel tepişmeden, Türkiye toplumunun büyük çoğunluğunun büyük zarar göreceği “açık ve net”.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları