Ahmet İnsel

İktidarın katliamlarla ilgili sorumluluğu

01 Temmuz 2016 Cuma

Türkiye’de iktidar İslami Devlet örgütüne üye militanların gerçekleştirdikleri şiddet eylemlerini önceden biliyordu ve bunları kasıtlı olarak engellemedi mi? Hatta güvenlik güçleri içindeki bazı odaklar, bu eylemlerin iktidarın siyasal gündemine uygun bir takvimde gerçekleşmesini teşvik mi etti? Türkiye’deki İslami Devlet örgütü eylemcileri güvenlik ve istihbarat kurumları tarafından korunup kollanıyor, iktidar tarafından kullanılıyor mu?

Bu sorular Türkiye’de AKP muhalifleri arasında, yurtdışında ise siyasal yelpazenin çok farklı kesimleri tarafından giderek daha yüksek sesle soruluyor. Bu tür sorular çoğunlukla zımni bir yanıt eşliğinde sorulur. Bu örnekte de kafada oluşturulmuş yanıt, “olsa olsa” yöntemiyle varılmış bir “evet” genellikle.

Bu meşru sorulara bu kesinlikle yanıt vermek, doğrulamak veya yalanlamak için elimizde somut bilgi yok. Buna karşılık iktidar partisinin en üstünden çeperlerine kadar, birkaç istisna dışında, İslami Devlet örgütü yapılanmasına karşı, en hafif tabirle bir rahatlık içinde olunduğuna dair güçlü karineler var.

Bu rahatlığın birinci nedeni, ideolojik yakınlık. Türkiye muhafazakâr Sünni Müslüman çevrelerinde, İslami Devlet örgütü militan ve sempatizanları, diğer cihatçı radikal örgütlenmeler gibi, biraz fazla aşırı davranmakla birlikte sonuçta aynı kaynaklardan ilham alan, aynı kutsal mücadeleyi veren ve bunu canı pahasına yapan kişiler olarak görülüyor. “Bizim mahallenin haylaz çocukları” yaklaşımı bıçağın ucu kendine son günlerde dokunmaya başlayıncaya kadar yaygındı. Bu zihniyetin, polis istihbaratın izleme raporlarının değerlendirilmesine yansıdığını, Ankara Garı katliamı iddianamesi gösteriyor. Yaygın ve düzenli biçimde izlenen, fişlenen örgüt üyelerine ve destekçi çevresine önleyici müdahale yapmaktan imtina edildiği ya da önem verilmediği görülüyor. Bireysel veya çok küçük grupların şiddet eylemlerine dayalı örgüt faaliyetlerini olay yerinde ve sırasında engellenmek çok zordur. İstihbarat güçlerinin etkinliği, bunları eyleme geçmekten müdahale ederek engellemesiyle ölçülür. Ama bunun için iktidarın belirlediği tehdit önceliği listesinde bu örgütün en ön sırada yer alması gerekir.

Hükümet sözcüleri son katliamın hemen sonrasında, ilk kez, “bütün bulgular DAEŞ tarafından yapıldığına işaret ediyor” dedilerse de, bu ideolojik yakınlığın verdiği rahatsızlık iktidarın bütün davranışına yansımaya devam ediyor. Ankara Garı katliamı sonrasında olduğu gibi, ilk önce PKK’yi suçlayıp gerçeğin önüne koyu bir sis perdesi çekme telaşı bu kez sergilenmedi. Çünkü birkaç hafta sonra yapılacak bir seçim yoktu. Buna karşılık, daha katliamın neden olduğu ölü sayısı artmaya devam ederken, katliam alanında ölenler için bir anma merasiminin düzenlendiği sıralarda, bir köprü açılışında Başbakan “Bayram havası yaşıyoruz” diyebildi. Bu kasıtla söylenmiş olmasa da bunu söyleyen kişinin algı dünyasında bu katliamın işgal ettiği önemsiz yeri ele veriyor bu söz. Bu algının Meclis’teki yansıması, çocuklar gibi şen AKP milletvekillerinin kurdele kesip, gıyabi açılış töreni yapması kadar, aynı milletvekillerinin muhalefet partilerinin ortak olarak verdiği, Atatürk Havalimanı saldırısını araştırma komisyonu kurma önerisini engellemeleriydi. İleri sürülen sudan gerekçenin gayri ciddiliği de, bu korumacı yaklaşımın tam bu nedenle bir suç ortaklığı karinesi olarak değerlendirilmesini destekliyor.

Bir de işaret edilmesi gerek başka bir zafiyet nedeni var. Terör örgütü ve eylemi suçlaması kapsama alanı son derece genişletilip, her türlü muhalefeti bastırmak ve sindirmek için kullanıldıkça, somut güvenlik açığı da artıyor. Hükümdarın emriyle ya da ona yaranmak için sudan nedenlerle dinlenen, izlenen, soruşturulan, tutuklanan binlerce kişi, aynı zamanda istihbarat ve kolluk görevlilerinin yapmaları gereken asli işleri aksatıyor. İktidar tehdit sıralamasında üniversitede açılmış bir pankartı, İslami Devlet örgütü sempatizanı olmaktan çok daha öne yerleştirdiğinde, güvenlik güçleri de ellerindeki istihbaratı ona göre değerlendiriyorlar.

Bugün elimizde İslami Devlet örgütü militanlarının terör eylemleri ve neden oldukları katliamlarla hükümet, iktidar partisinin yerel teşkilatları ve bazı güvenlik kurumlarının bir ilişkisi olduğunu iddia edecek kanıtlar yok. Belki şimdilik yok. Buna karşılık, iktidarın giderek artan mezhepçi tavrı ve söylemi, güvenlik güçleri ve yargının Selefi-cihatçı şiddet örgütlenmelerini bir numaralı tehdit olarak görme refleksini köreltiyor. AKP iktidarının, bu anlamda, bu katliamlarla ilgili büyük bir sorumluluğu var.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları